30 Ocak 2019

Ömer bin Abdülaziz

İkinci Hz. Ömer denilen Halife Ömer bin Abdülaziz, bir diğer ifadeyle "Hulefa-yı Raşidin"in yani dört halifenin beşincisi kabul edilmiştir. Hicri 61, Miladi 680 yılında Medine'de doğdu. Annesi Hz. Ömer'in torunu Leyla binti Asım'dır. Babası Abdülaziz ise, Emevi Halifesi Mervan bin Hakem'in oğlu ve Mısır Valisidir.

Ömer bin Abdülaziz'in babası halife değildi. Amcası Abdülmelik bin Mervan halife olmuş, daha sonra oğulları Velid ve Süleyman babalarının yerine hilafet makamına geçmişlerdi. Halife Süleyman kardeşleri olduğu halde, çok sevdiği ve itimad ettiği amcasının oğlu Ömer'i veliaht olarak seçmiş, bu seçimde de çok değişik bir yol takip etmişti.

Halife Süleyman son günlerinde Reca bin Hayve'nin de tavsiyesiyle seçtiği veliahtın ismini bir zarfa yazarak kapatmış, kardeşleri ve akrabalarını çağırarak bu kişiye biat edeceklerine dair onlardan söz almıştı. Vefat edince, bütün akrabalarını toplayan Reca bin Hayve onlardan tekrar söz alarak zarfı açmıştı. Veliaht olarak Ömer'in ismini duyanlar, hiç de memnun olmamış fakat biat ettikleri için sözlerinden dönememişlerdi.

Ömer bin Abdülaziz kendisinin haberi olmadan verilen bu büyük sorumluluğu kabul etmek istememiş, fakat ileri gelen büyüklerinin ısrarı sonunda razı olmuştu. Üzerine aldığı halifeliğin gerçek manasını bilmiş, büyük dedesi Hz. Ömer'in adaletini İslam beldelerinde ikinci defa bilfiil göstermişti.

Ömer bin Abdülaziz halife olan amcası Abdülmelik bin Mervan'ın kızı Fatıma ile evliydi. Fatıma'nın babasından sonra iki kardeşi Velid ve Süleyman da halife olmuştu. Kocasının beklenmedik bir şekilde halife seçilmesine çok sevinen Fatıma, Şam'daki hilafet sarayında geçireceği mesut günleri düşünürken, Ömer'in birden büyük bir değişim geçirdiğini farketti.

Ömer bin Abdülaziz'in halife olduğu ilk günde hanımı ile aralarında geçen şu konuşma, onun bütün idarecilere örnek olacak sorumluluk, dürüstlük ve adalet anlayışını çok açık şekilde ortaya koymaktadır:

"Ey iyi huylu kadın" dedi Halife Ömer, "Babanın sana düğün hediyesi olarak verdiği mücevherleri beytülmale (hazineye) vermeni istiyorum."

Bunun konuyla bir bağlantısını göremeyen Fatıma, "Ama onlar bana babamın hediyesi ve hatırasıdırlar" dedi.

"Baban onları kendi malından alıp hediye etmedi. Onları devletin parasından alıp sana verdi. Onun için onlar babanın değil, halkın parasıdır."

Fatıma ne diyeceğini bilemedi. Yıllarca beraber yaşamıştı ve ondan bugüne kadar mücevherler konusunda böyle bir şey duymamıştı. Bugün ona ne olmuştu da ısrarla mücevherleri beytülmale vermesini istiyordu? Bir anda değişmişti. Bunun cevabını alması uzun sürmedi.

"Omuzuma gerçekten büyük bir sorumluluk yüklendi. İnsanların hakları benden sorulur oldu. Kimsenin kimseye haksızlık etmesine müsaade edemem. Buna kendimden ve en yakınımdan başlamak zorundayım."

Kocasını dikkatle dinleyen Fatıma'nın yüzünde az önceki sevinçten eser kalmamıştı. Kocasının sıradan bir halk olduğu günlerdeki rahatı arayacakları izlenimine kapılmaya başlamıştı.

Halife Ömer, odanın diğer ucuna doğru ağır adımlarla ilerledi. Sonra yavaşça döndü ve Fatıma'ya bakarak konuşmasına devam etti:

"Şimdi... Bütün ziynet eşyalarını beytülmale teslim et. Yoksa... Yoksa eğer onlar seninle birlikte olacaksa, ben seninle beraber kalamam."

Fatıma'ya bunları söyleyen Halife, başkasına verilemeyecek kadar eski olanlar hariç bütün eşyalarını, süslü kıyafetlerini beytülmale teslim etti.

(İkram Arslan, Ömer bin Abdülaziz, Selen Yay. sayfa 123)

Ömer bin Abdülaziz, hutbelerde Hz. Ali'ye yapılan lanetlemeyi kaldırdı. Onun yerine "Şüphesiz Allah, adaleti, iyilik yapmayı, yakınlara yardım etmeyi emreder. Hayasızlığı, fenalık ve azgınlığı da yasaklar O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor." (Nahl Sûresi, 90) mealindeki ayeti okumayı adet haline getirdi.

İsrafa karşı yapacağı mücadeleye önce kendi çevresinden başladı. Halifeliğe ait lüks binek, elbise ve kullanılmayan eşyaları sattırarak gelirlerini beytülmale aktardı. Hizmetçi ve köleleri azat etti. Hilafet sarayında değil, kendi mütevazi evinde oturdu. Yakın akrabalarının hazineden aldıkları yüksek maaşları kestirdi.

Halka zulüm yapan ve adı yolsuzluğa karışmış olan valileri görevden aldı. Yerlerine bilgili, dirayetli ve dürüst idareciler tayin etti. Adil ve takva sahibi kadılar görevlendirerek, sarsılan adalet sistemini yeniden güvenilir kıldı. Cuma günleri yapılan (mezalim) haksızlıkların giderilmesiyle ilgili duruşmalara katıldı. Şikâyeti olanların bizzat veya mektupla kendisine başvurabileceklerini ilan etti. Âlim ve fazıl insanlardan meydana getirdiği heyete danışmadan hiç bir önemli karar vermedi.

Lüks yaşamaya alışmış, devletin her türlü imkânını kullanmayı kendisi için bir hak sayan zengin ve soylular bu idare şekline karşı çıktılar. Başta akrabaları olmak üzere menfaati zedelenenler aleyhinde konuşmaya başladılar. Ama halkın büyük çoğunluğunun gönlünde taht kurdu. İnsanlar sanki Hz. Ömer geri gelmiş gibi ona sevgi ve saygı gösteriyordu.

Mevali denilen Arap olmayan Müslümanlardan alınan cizyeyi kaldırdı. Çeşitli bahanelerle malları elinden alınan mağdurların araştırılması ve mallarının iadesini emretti. Fakir ve muhtaçlara hazineden maaş bağladı. Halife'den çok memnun olan Müslümanlar zekat ve sadakalarını hakkıyla verdikleri için, kısa zamanda halkın refah seviyesi yükseldi. Öyle ki zekat verecek fakir insan bulunamadığı için, bu para esirleri kurtarmaya ve borçlulara yardım etmeye sarfedildi.

Halife Ömer bin Abdülaziz, devlet malını yetim malına benzeterek şahsi harcamalarına çok dikkat ederdi. Devlete ait bir mumu dahi kendi işlerinde kullanmayacak kadar hassasiyet gösterirdi.

Ziraata çok önem vererek, arazilerde sulama kanalları yaptırdı. Fetihler sonunda kazanılan toprakların bütün Müslümanlara ait olduğunu söyleyerek satışını yasakladı. Böylece halkın tamamını içine alan büyük bir ekonomik kalkınma ve refah dönemi meydana geldi. İcraatlarıyla günümüz idarecilerine örnek olması gereken Ömer bin Abdülaziz'in detaylı bir şekilde hayatını merak edenlere yukarıda alıntı yaptığım İkram Arslan'ın kitabını tavsiye ederim.

Bütün bu icraatları 2 sene 5 ay gibi kısa bir zamana sığdıran Halife Ömer bin Abdülaziz, bir rivayete göre hastalanarak, diğer bir rivayete göre de kölesi tarafından zehirlenerek 40 yaşında vefat etti. Allah rahmet etsin.