31 Ekim 2016

Ömrümüzün hepsi gitmeden; doğru bilgiye ulaşmak

Uygarlık tarihi, barbar kavimlerin istilası ile doludur. Vikingler, Vizigotlar, Moğollar gibi. Gittikleri yere kan ve gözyaşından başka bir şey götürmeyen barbar kavimlerin istilaları karşısında, birçok kavim göçe mecbur kalmıştır. Doğanın zorlu şartlarıyla, vahşi hayvanlarla ve birçok tehlikelerle başa çıkarak binlerce kilometre mesafeler kat eden kavimler,  yerleşebilecekleri güvenli bölgeler bulduklarında sahip oldukları bilgiyi kullanarak, toplumlarını kaybetmeden, yeni yerleşim yerleri inşa etmeyi başarmışlardır.

Bugün çoğunluğun şehirlerde yaşadığı modern toplumlarda bizler, uygarlık tarihini batı merkezli bilgiyle algıladığımızdan kendimizi sürekli eski toplumların ilerisinde,  “çağdaş”, “aydın”, “bilgili” hissederek, ağzımıza sürülen bir kaşık bal misali farklı düzeylerde konforun içinde, yalancı bir güven sağlayan, kibir duygusuyla yaşamaktayız.

Dünyayı ve insanlığı sömüren güç odakları,  çok yönlü iletişim kaynakları ile modern insanın bilinçaltında şu algılar yerleştirilmeye çalışmaktadır.

  • Tarih ilerledikçe insanlık sürekli bir gelişim seyri göstermektedir. Yeni gelişmeler eski olandan daha üstün ve daha iyidir.
  • Bilimsel olan mutlak doğrudur. Bilimin bulguları en temel referans olmalıdır.
  • Teknoloji insan içindir. İnsanı mutlu etmek için vardır.
  • Kentler medeniyetin merkezleridir.
  • En bilgili insan, akademik olarak kendini geliştirmiş; matematik, mühendislik, bilgisayar ve teknik bilgi düzeyi yüksek olanlardır.
  • Modern kültür ve alışkanlıklar insana en yakışan, en şık olandır. Tarihi olan, dini ve geleneksel olan eskimiştir, nostaljiktir, esrarlı ve mistiktir.
  • Modern olana sahip çıkmazsan, mahrum kalırsın, ilkel olursun.
  • İnsanlığın ilerlemesi ve kurtuluşu modern yaşam tarzının korunması ve gelişmesiyle, bilimle, teknolojiyle, hızlı bir büyüme ve ilerlemeyle mümkündür.

Bu algıların kökleşmesiyle birlikte, birbirinin iyiliğini düşünen, yardımlaşan ve birlikte vakit geçiren insanlardan oluşan organik toplum yapısı büyük bir darbe almış;  en çok kendini seven, bencil ve kibirli insanlardan oluşan, birbiriyle etkileşimi ve yardımlaşması zayıf, teknoloji ve konforun kölesi mekanik bir toplum yapısı ortaya çıkmıştır.

Allah korusun, bu modern toplum, barbar bir istila veya başka bir tehlike karşısında yollara düşmek zorunda kalırsa eski bilgili toplumlar gibi zorlu doğa koşulları karşısında hayatta kalabilecek, başarılı olabilecek bilgi ve yeteneğe sahip değildir. Kitlesel olarak hareket ederek kendisine yeni bir hedef, yeni bir uygarlık kuracak toplum bilgisi maalesef yoktur. Gıda yardımlarına ve mülteci kamplarına mecbur bir durum söz konusudur.

Hz. Mevlana'nın Mesnevisinde hikmet yüklü şu hikâye içinde bulunduğumuz bu şuur kaybına işaret etmektedir. “ Bilgisiyle kibirli bir gramer üstadı, bindiği gemide, kaptana sorar; ‘Kaptan efendi, sen gramer bilir misin?' Kaptan, ‘Hayır bilgim yoktur.' deyince; ‘Eyvah! Gitti ömrünün yarısı!' Kaptan bu söze içerler, ama sabreder. Bir müddet sonra hava değişmeye başlar, kısa sürede fırtına gelir. Bu sefer kaptan, gramer ustasına sorusunu yöneltir. ‘Ey üstad! Yüzme bilir misin?' Gramer ustası ‘Hayır' diye cevap verir. Kaptan acı gerçeği ifade ederek ‘Eyvah! Gitti ömrünün hepsi.' ” 

Özgürlüğümüz olan bilgiden mahrum bırakılmış olarak, suyu ve yemi önüne konan kafesteki kuşlar misali, suyu ve yiyeceği marketlere konulmuş, apartman dairelerine hapsedilmiş olarak, boğuk kentlerde para kazanmaya mahkûm bir hayat sürdüğümüz bilincine kavuşmazsak; maddi ve manevi ilerlememiz hiç bir zaman tam olmayacak ve hem dünya hem ahiret fırtınaları karşısında savunmasız kalmanın büyük acılarını yaşayacağız.

Ümitsizliğe düşmeden, ilahi rehberlikte bir medeniyet çizgisinde, bilincimizde temizlenmeye ve bilgili insan yetiştirmeye çok ihtiyacımız var.