VF kat sol
VF kat sağ

11 Aralık 2019

Önce Kavramlarımız Yenildi Sonra Biz

Yaşadığımız bozulma ve çürümenin nedenlerini sorgularken düne ve bugüne dair kavramlara ve bu kavramlardaki değişime bakmakta fayda var. Dün uğrunda hiç düşünmeden canımızı dahi seve seve feda ettiğimiz kavramlarımız bugün hayatımızda ne kadar anlama sahip. Mesela, kulluk, vatanseverlik, kardeşlik, dürüstlük, kültür, vefa, samimiyet gibi kavramlar davranışlarımız üzerinde ne kadar etkili?

Türk Dil Kurumuna göre kavram sözcüğünün anlamı “Bir nesnenin veya düşüncenin zihindeki soyut ve genel tasarımı, fehva (anlam)” (TDK, 2019) şeklinde tanımlanmış. Kavramlar, tıpkı beceriler ve değer yargıları gibi yaşamın ilk yıllarından itibaren kazanılmaya başlamaktadır. Kavramların edinilmesinde üç önemli kaynak vardır. Aile, okul ve toplum. İnsan sahip olduğu kavramları ve bu kavramların anlamını ekseriyetle bu üç kaynak üzerinden öğrenir.

İnsanın bir kavrama yüklediği mana, kararlarını, tercihlerini ve nihayetinde davranışlarını şekillendirir. Kavramlara yüklediğimiz anlamlar, yaşamımıza kılavuzluk eder. Mesela kulluk kavramı. Sadece insana ve meleklere verilmiş bir ayrıcalık olan kulluk, doğru kavramsallaştırıldığında ve kavrama doğru anlam yüklendiğinde insanın aczini anlamasının yanında arş-ı alaya yükselmesinin de yoludur. Lakin bugün, kariyere, paraya, şöhrete kul olmuş o kadar çok insan var ki. Kulluk kavramının anlamını ve hakikatini idrak edemeyince insan, bir yerine ona, yüze hatta bine kul olabilir.

Mesela vatanseverlik kavramı. Ekmeksiz ve susuz yaşamayı göze alan lakin vatansız yaşayamayan bir milletin çocukları ne oldu ki vatanın uzak bir köşesine memuriyet görevi çıkınca kendini sürgünde bildi. Cepheden cepheye, huduttan hududa koşan şanlı bir ecdadın varisleri ne ara vatan nöbetini tutmamak için türlü hilelere başvurur oldu. Oysa vatanımız “bedenimizin eczası, damarlarımızda dolaşan kan” (Erdem Beyazıt, Hicret Burcundan) değil miydi? Oysa kahraman ecdadımız vatan için kara toprağın bağrına gül bahçesine girer gibi girmemiş miydi?

Düğününde, yasında, savaşta ve barışta bir ve bir arada olan bir millet, kardeşlik hukukundan neden vazgeçti? Oysa kutlu nebi “Müslümanlar bir bedenin uzuvları gibidir” buyurarak, şu üç günlük dünya yurdundaki birliğimizi ve kardeşliğimizi ne güzel anlatmıştı. Bugün etnik kökeni, mezhebi, siyasi görüşü, tuttuğu takımı, memleketi yüzünden ayrışmış, birbirinden uzak duran ve birbirine kin besleyen, acılarını, sevinçlerini, kaygılarını ve kederlerini tek başına yaşayan mutsuz bir cemiyettir şahit olduğumuz.

Dürüstlük timsali bir millet bu aziz kavramı terk edip yerine köşeyi dönmek, işini bilmek, aradan sıvışmak, yolunu bulmak gibi kavramları taklit etmiştir. Bu öyle bir zihni anlayış ki girdiği her kalbe yalnızca kir, pas ve zehir bulaştırmaktadır. Köşeyi dönmek uğruna her türlü kutsal ayak altı edilmekte, yolunu bulmak isterken sıratı müstakimden sapılmaktadır. Oysa Müslüman ve Türk milletimizin en belirgin vasıflarından biriydi dürüst oluşu.

Bir milletin kavramlarına yüklediği anlam, o milletin tüm işlerinde ve ilişkilerinde kendini gösterir. Bugün yaşamda eksikliğini hissettiğimiz şeyleri değişen yahut hepten terk ettiğimiz kavramlarda aramak lazım belki de. Önce kavramlarımız değişiyor yahut değiştiriliyor, sonrasında bu değişim üzerinden yeni bir olgu ve anlayış inşa ediliyor.

Bizi biz yapan, bizi bir yapan, bizi bir arada tutan kavramlarımıza sıkı sıkıya sarılalım ve bu kavramlarımızı çocuklarımıza ve gençlerimize öğretelim ki sonumuz hüsran olmasın. Binlerce yıllık inanç, yaşam ve deneyimle ortaya çıkmış bu aziz kavramlarımızı az bir karşılık ve dünyalık için terk etmeyelim.

Vesselam…