30 Kasım 2020

Osman Yüksel Serdengeçti’nin tarih metafiziği

Ne hayal, ne kuruntu hakikat istiyorum.

Hakikat, hakikat, hakikat istiyorum!..

Tarih metafiziği, şahsiyetimizi kuran, kendiliğimizi oluşturduğumuz, özümüzle irtibatımızın önemli bir unsurudur. Burada tarih üzerinden kendimize bakarken bir köken, bir süreç ve nihayet bir gaye üzerinden düşüncemiz teşekkül eder ki var olduğumuz bilinç de işte tam bu noktada oluşur. İnsan bir tarih varlığı ise bu tarihin metafizik unsurları onun şahsiyet ve düşünce dünyasının mimarisinde merkezi rol alır. Varlıkla, bilgiyle ve ahlakla kurduğumuz ilişki yani felsefi bakışımızın ana kavramları da büyük oranda bu tarih metafiziği üzerinden oluşur ki tarih felsefemiz bu açıdan önemli ve belirleyicidir.

Bir düşünce ve hareket insanını tanımak en önce onun davasına yol açan mefkûresini anlamakla mümkündür. Gerisi masal ve menkıbe. Osman Yüksel Serdengeçti, kahramanlar büyüsün masalda dev misali, mısraında kendini anlatır. Bu büyük Türkçü, milliyetçi ve Turancı düşünür sadece millet menfaati ve hakikat peşinde oldu. Meselesi olan tüm gerçek adam gibi sonsuzlukta yaşadı ve sonsuzluğa karıştığı 10 Kasım 1983'e kadar kendi ifadesi ile açık kalpli, açık sözlü bir memleket çocuğu olarak yaşadı. Bu yazı vesilesi hem onun fikirlerini hatırlamak hem de hatırasına naçiz bir selam vermek diliyoruz. Onun tarih metafiziği meselesi olan pek çok şeyin anlaşılmasına faydalı olacaktır, düşüncesi ile onun fikriyatına buradan bakmak istiyoruz.

Osman Yüksel Serdengeçti, kökenden sürece kadar olan bakış açısını; “Mete”den Millî Mücadele' de can veren son şehide kadar büyük tarihin mesuliyetini omuzlarımızda taşıyoruz. (Mabetsiz Şehir, TEDEV Yay., İstanbul, 2019, s. 32)”, derken gayesiyle birlikte ortaya koyar. İşte Serdengeçti merhumun tarih metafiziği bu omurgada teşekkül eder. Kökenleri Hunlara kadar uzanan bir bilinç, süreçte Milli Mücadele'ye kadar tüm tarihini bir mesuliyet gayesi içerisinde idrak eder. Kökenlerini düşünürken “Asırlarca Garp Türklerine, hatta bütün İslam dünyasına ilim, irfan, kültür kaynağı Orta Asya'dır. Tarihçilerin Maveraünnehir, Horasan dedikleri eski Türk ülkeleridir. Bugün medarıiftiharımız olan Farabileri, İbn Sinaları, Buharileri yetiştiren o mübarek topraklardır. Anadolu'yu Türkleştiren, İslamlaştıran da yine Horasan erleridir. Bugün Anadolu Türklüğünün gönlünde nefesleri serin serin esen, Yunus Emre dahi aynı toprağın çocuğudur. Orta Asya ile Küçük Asya, coğrafya, tarih, ırk, din, kültür bakımından tezat teşkil etmez! Bilakis birbirini tamamlar, bütünler (Mabetsiz Şehir, s.194).” Görüleceği üzere Serdengeçti'nin tarih bilinci bölünmeyen bir bütün ile bizim Türkistanlılık dediğimiz manada teşekkül ediyor. Kökenlerinden itibaren bugün süre giden hayatımızı bir bütünün sürekliliği ve bölünmezliği içinde okuyor. Bir milletin bölünmez bütünlüğü içerisindeki idraki içinde Serdengeçti'de köken ile süreç bu şekilde Türkistan ile Türkiye arasında bağlanarak kurulur. Ve Serdengeçti “Biz Anadolu Türklüğü onların(Orta Asya Türklüğü) bir koluyuz. Küçük Asya bugün vatanımız, Büyük Asya'nın bir parçasıdır. Kol gövdeden, parça bütünden kopmuş, ayrılmış! (Bu Millet Neden Ağlar, TEDEV Yay., İstanbul, 2019, s. 245)”, diyerek köken bağlarını aşikar ederken Turan ile olan kopuşumuzun da adeta yasını tutar. Sürece bakarken Osman Yüksel Serdengeçti Malazgirt ile yeni vatandaki hayatımızın başlangıcını selamlar Malazgirt'ten Sakarya'ya yazısıyla. Bu süreçte “Malazgirt'ten ta Sakarya'ya kadar uzanan tarih hep “Kuva-yı Milliye” ruhunu duyanların tarihidir. Milletine, ananesine bağlı gençlik, ecdadına, bizler için ölenlerin ruhlarına asla ihanet etmeyecektir. Şimdi şu anda ruhlarımız, gönüllerimiz, asırların ve nesillerin sinesinden 26 Ağustos harekâtına sahne olan topraklara, orada yatanlara doğru koşuyor(Bu Millet Neden Ağlar, s.258-259).”, diyerek kökenlerinden oluşan şuurunu süreçte devam ettirerek bizi gayesinin kapısına getirir.

Osman Yüksel Serdengeçti'nin gayesi olarak tek bir kelime lazımsa o milliyetçilik kavramı etrafında teşekkül eder. “Milliyetçilik, bizim için vasıta değil, bir gayedir. Millet, vatan, mukaddesat gibi, kimsenin itiraz edemeyeceği hassas, muteber kelimelerin arkasına sığınıp oradan şahsi menfaatlerini müdafaa edenler, bir memleket kadar genişleyen ihtiraslarını yurtseverlik şeklinde gösterip, milliyetçiliği, bu ulvi gayeyi büyük servetlere, yüksek menfaatlere erişmek için vasıta olarak kullananlar vardır. Biz temiz niyetli, vatan duygulu, memleket düşünceli Türk gençleri, bu türlü milliyetçilikten nefret ediyoruz! Bizim milliyetçiliğimiz hususi vagon, bol harcırah, yüksek makam milliyetçiliği değildir. Hakk'a tapan, halkı tutan, yalınkılıç bir milliyetçiliktir. (Mabetsiz Şehir, s. 29).” ”Bütün gayemiz Küçük Asya insanının, o bilinmez, o görünmez, bir avuç toprak kadar mütevazı fakat o kadar manalı ruhunu anlamak, “Bu topraklar için toprağa düşenlerin” çocuklarını bu topraklar üzerinden mesut ve bahtiyar görmektir (Mabetsiz Şehir, s. 30).” “Bizim en büyük gayemiz, milletimize imanını, haklarını iade etmek, mukaddeslerini gasıpların elinden kurtarmaktır( Mabetsiz Şehir, s. 31).” İşte kökenleri, süreci ve gayesiyle Serdengeçti'nin tarih metafiziğinin hülasası böyle teşekkül eder. Küreselleşen dünyada fikri yorulan yahut harekete mecali kalmayan varsa Serdengeçti satırları arasında bir gezinin derim. Yazıya O'nun Bir Kahraman Bekliyoruz şiirinden bir bölüm ile ruhuna rahmet dileyerek bitirelim:

Kahramanlar büyüsün masalda dev misali,

Eğilsin öpsün gökler canım nazlı hilâli...

Ordularım yeniden Tuna'ya akın etsin!

Bir Yıldırım çıksın da uzağı yakın etsin

Selâm dursun karşısında bütün şerefler, şanlar!

Namını tebcil etsin, yıldızlar kehkeşanlar...

İçimde hiç sönmeyen bir fetih sevdâsı var.

Yavuz gibi diyorum: Bu dünya insana dar!

Kültürel ve medeni özü tespitte ontoloji, epistemoloji ve aksiyoloji çerçeveleri ile felsefi bakışını ortaya koyduğumuz yazımız sonrasında burada tarih metafiziği ile köken, süreç ve gaye üzerinden özümüzün esasına ulaşmanın yoluna da, Osman Yüksel Serdengeçti düşüncesi vesilesi ile, temas etmiş oluyoruz. Ruhu şad olsun…

Vesselam.