03 Ağustos 2021

​Osmanlı Sarayı'nda kokunun önemi!

Avrupa saraylarında tuvalet gibi önemli bir olgu yokken, Osmanlı’da ‘temizlik imandan gelir’ düsturuyla hamam kültürü yaygındı. Ve dahi güzel koku… Tarihçi Yavuz Bahadıroğlu, Osmanlı ile Avrupa’yı temizlik hususunda karşılaştırdığı makalesinde, “Avrupa’da yıkanmamaktan ve tuvaletsizlikten dolayı evleri ve sarayları kötü kokunun sardığı dönemlerde bizim bir koku kültürümüz vardı.” diyor. Makalede yer verilen, 1552’de Osmanlılara esir düşüp, üç yıl boyunca Kaptan-ı Derya Sinan Paşa’nın yanında kalan ve bu süre içinde kölelikten hekimliğe yükselen İspanyol Pedro’nun kaleme aldığı “Kanuni Devrinde İstanbul” adlı kitaptaki satırlar bir hayli dikkat çekicidir. Kitapta, Osmanlı’nın temizlik kültürü şu cümlelerle anlatılıyor; “İspanya’da ömrü boyunca iki kere yıkanmış hiçbir kadın ve erkek göremezsiniz. Türkler ise sık sık yıkanırlar. Türk hamamlarında bol su harcanır. Dünyada İstanbul kadar çeşmesi olan hiçbir şehir yoktur, her sokakta muhakkak bir çeşmeye rastlanır.”

Biri Topkapı Sarayı Müzesi’nde, diğeri de Paris’teki Louvre Müzesi’nde bulunan ‘Osmanlı koku arşivi’, ecdadın güzel kokuya verdiği önemi anlatır niteliktedir. Keza, Evliya Çelebi Seyahatname’sinde, Diyarbakır’daki İpariye Camii’nin inşaatı esnasında minaresinin harcına, koku molekülleri güneşin doğmasıyla birlikte ısıyla yayılsın diye misk tozu karıştırıldığından bahseder. Bunu yapmaktaki maksat belki de, her namaz vaktinde minareden okunan ezanla işitme duyumuza, misk kokusuyla da koklama duyumuza mesaj vermekti. Eskiden Kur’an-ı Kerim yazan kimi hattatlarımızın, kullandıkları mürekkebi misk ve amberle karıştırıp, Kur’an-ı Kerim’in güzel kokmasını sağladıklarını da biliyoruz. Ortaçağ’da, psikolojik rahatsızlığı olanları, ‘içine şeytan girmiş’ diyerek yakarken, ecdadımızın ise bu türden hastaları şifahanelerde güzel kokularla tedavi etmesi, yine kokunun kültürümüzdeki yerini anlatır önemli bir gelenektir.

Sarayda Kokuda da Hiyerarşi Vardı Canlıların pek çoğunda bir iletişim aracı olan kokunun, insanlarda günlük yaşam içerisindeki duyguların yüzde yetmişine etki ettiği biliniyor. Koku, inanç konusunda da önemli bir yere sahip. Koku eksperi Bihter Türkân Ergül, Peygamber Efendimiz’in sünneti olan kokunun, esasında tüm dinlerde önemli bir yeri olduğunu belirterek, “İnsan, nefesle direkt Rahman’a bağlı olduğu için ve beynimizin ilkel bölümüne hükmedebildiğinden dolayı ayrı bir yeri var. Koku bu yönüyle de cezbetti beni.” diye konuşuyor. Koku hakkında araştırmalar yaparken, Osmanlı’da yaşamanın bir sanat olduğunu öğrendim. Mesela günlük hayatta kahve fincanlarının yanına küçük zarflar içerisine amber, kakule gibi rayihalı baharatlar koyarlarmış.” diyor. Doğal gülsuyunun, Osmanlı mutfağında pek çok yemekte ve tatlıda kullanıldığı- na da işaret eden Ergül, tam bir şifa kaynağı olması- nın yanı sıra detoks etkisine sahip gülsuyu içildiğinde ertesi gün vücuttan gül kokusu yayıldığını ifade ediyor. Osmanlı’da şifahanelerde ve saray mutfağında tonlarca gülsuyu kullanıldığını da ekliyor. Peygamberimizin (SAV) “Size ikram edilen üç şeyi reddetmeyiniz; koku, süt, minder.” sözünü hatırlatan Ergül, bu sebeple Osmanlı’nın günlük hayatında, devlet erkânında, hiyerarşisinde kokunun çok önemli olduğuna vurgu yapıyor. Hiyerarşiden söz etmişken, sarayda herkesin istediği kokuyu sürüp süremediğini merak ediyoruz. Koku eksperi, sarayda valide sultanların, kadın efendilerin, cariyelerin kullandığı kokuların farklı olduğunu ve aynı olması gibi bir durumun söz konusu olmadığına dikkat çekiyor. “Valide sultanın kullandığı kokuyu, ona hizmet eden cariyeleri kullanamazdı. Veya bir kadın efendinin kullandığı kokuyu cariyesinin kullanması, ona karşı bir saygısızlık olarak algılanıyordu. Sarayda bir koridordan geçerken, burnunuza gelen kokudan, oradan sizden önce kimin geçtiğini anlardınız. Valide sultanlar şimdiki ölçüye göre haftada 70 ilâ 100 cc koku kullanırken, onlara hizmet eden cariyeler ise 4 ilâ 10 cc koku kullanırdı. Cariyeler genellikle erguvan gibi sade kokular kullanırdı.” diye konuşuyor.

Osmanlı sultanları, her Cuma günü at üzerinde, kendisine eşlik eden bir alayla birlikte selâtin camilerinden birine giderdi. Bu gelenek, Sultan 2. Abdülhamit dönemine kadar devam eder. 2. Abdülhamit Han’ın, 1876 yılında Cuma Selamlığı'na at arabasıyla çıkmasından itibaren, bu törenler için saltanat arabaları kullanılmaya başlar. Abdülhamit Han’dan söz etmişken, Osmanlı Devleti’ne 33 yıl hükmetmiş cennet mekân padişahın, vefat ettiğinde gusüllenirken etrafında buhurdanlar tutan ağaların bulunduğunu yeniden hatırlatalım. Koku Eksperi Bihter Türkân Ergül, Cuma Selamlığı kokusunun kendisi için çok özel olduğunu söylüyor ve hemen bize de koklatmak istiyor. “2. Abdülhamit’in Cuma Selamlığı’na giderken avuç içerisine sürdüğü koku.” dediği koku, tanıdık hiçbir parfüm kokusuna benzemiyor. Bile- şiminde oudh ve gül olduğunu söylüyor Ergül. Önce hafif bir gül kokusu çalınıyor burnumuza, arkasından amber… Kokunun, koklayana göre değişen notaları olduğunu öğ- reniyoruz, zira aynı koku bir başkasına farklı çağrışımlar yapabiliyormuş. Ergül, Abdülhamit Han’ın bu kokuyu avuç içine sürmesinin, Peygamber Efendimiz’in (SAV) sünneti olduğunu hatırlatarak, “Peygamberimiz, kullandığı koyu fıtratlı dediğimiz oudh, amber, misk kokularını önce avuç içine, sonra sırayla sakalına, saçına, şapkasına sürermiş. Sünnet olduğu için, Osmanlı padişahları da bu şekilde uygulamış Cuma Selamlığı kokusunu.” diye konuşuyor. Yaklaşık iki buçuk yıl önce hazırladığı bu kokuyu hanedan ailesine atfettiğini de ifade ediyor. “Abdülhamit Han’ın torunlarıyla bir yol birliğimiz yoktu daha önce.

Asr-ı Saadet’in, Ramazan ayında Hırka-i Saadet’teki Mukaddes Emanetler’in bulunduğu kutsal mekânda duvarların silinmesinde kullanılan koku formu olduğunu belirten Ergül, yazılı kaynaklardan edindiği bilgiler ışığında hazırladığı kokunun formülünü sorduğumuzda da, “Osmanlı arşivinden çıkarılan belgede yer alan bilgiler ışığında oudh, amber, misk, sedir, sandal, gül yağı ve gül sularının formüle edilmesiyle hazırlandı.” diye konuşuyor.. Osmanlı arşivlerinden yararlanarak, tarihe yön veren kişilerin karakterini yansıtan kokuları da hazırladığını öğ- reniyoruz koku eksperinden. Yazılı kaynaklarda varsa kokunun birebir aynı yapmasının mümkün olduğunu, ancak kaynaklarda net bir formül bulunmuyorsa, o tarihi şahsiyetin karakterine, beslenme alışkanlıklarına dair bilgiler ışığında tasarım kokular hazırladığını vurguluyor. “Sözgelimi Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman, Hürrem Sultan ve Nurbanu Sultan’ın kokularını yaptık ve tescilledik. Ama bu kokuların, kesinlikle o tarihi şahsiyetlerin kullandığı kokular olduğunu söyleyemeyiz. Mesela Hürrem Sultan, ıhlamur da kullanmış, yasemin de, karanfil de, gül de... Ama bunları tek tek kullanmış, karıştırdığına dair bir bilgi yok.” diyor.

Fatih Misk ve Amberi, Abdülhamid Mimozayı Severdi Osmanlı hanedanları arasında Fatih Sultan Mehmet’in gül, oudh, misk ve amber kokularını, Kanuni Sultan Süleyman’ın çiçeksi kokuların yanı sıra odunsu kokuları, 2. Abdülhamit Han’ın ise oudh ve mimozayı kullandı- ğını öğreniyoruz koku eksperi Bihter Türkân Ergül’den. Mimozanın, kimilerine göre feminen bir koku çağrışımı yaptığını, ancak gerçekte kokunun cinsiyeti olmadığı- nı ifade ediyor Ergül. Abdülhamid Han’ın, bu topraklara kolonyayı ilk kez getiren Ahmet Faruki markasına destek verdiği bilgisini de veriyor bize. “Ahmet Faruki, Almanya’dan getirdiği kolonyayı Cihangir tarafında açtığı ilk mağazada satıyor. O güne kadar hep kokulu yağlar vardı Osmanlı topraklarında. Limon kolonyasını Abdülhamit de kullanırdı.” diye konuşuyor. Biz yine kendisinin ürettiği kokulara dönelim ve kokuyu hazırlama sürecine bahsedelim istiyoruz. Osmanlı’da Kutsal Emanetler’in bulunduğu bölümün duvarlarının silinmesinde kullanılan kokunun belli bir ritüelle hazırladığını söylüyor. O dönem Ramazan ayında oruçlu ve abdestli olarak 12 kişi tarafından hazırlandığını belirterek, kendisinin de bu ritüele bağlı kalmaya gayret ettiğini ifade ediyor. “O zaman nasıl yapılıyorsa, ben de buna dikkat etmeye çalıştım Asr-ı Saadet’i hazırlarken. Ayrıca bir tasavvuf kitabında okumuştum; bir işe hazırlanırken, bir arınma olması gerekiyor. Ayrıca oudhun başka bir dili, miskin başka, amberin başka…