06 Nisan 2022

​Osmanlı'ya Sadık bir Nefer Sudanlı Musa

Adriyatik’ten Kafkasya’ya, Viyana Kapılarından İran’a, Kırım’dan Sudan’a 3 kıta 7 denizde hüküm süren Osmanlı Devleti asırlarca dünyanın büyük kısmını idare etti. Bu koca çınar çok savaşlar gördü. 1914’te başlayan Birinci Cihan Harbi denilen savaş Osmanlı’nın son savaşı olacaktı ve bu savaştan sonra tarihteki şanlı yerini aldı. Bu savaşta Osmanlı Devleti 7 cephede birden mücadeleye girdi. Osmanlı’nın evladı cepheden cepheye koşturdu. Milyonlarca şehit verdi, yüzbinlerce gazi. Bu savaşta Mehmetçik kahramanlık destanları yazdı.

Bugün ben size bir Osmanlı askerinden, bir kahramandan Sudanlı Musa’dan bahsedeceğim. Sudanlı Musa Osmanlı Teşkilatı Mahsusa komutanı meşhur Eşref Sencer Kuşçubaşının askeridir ve onun sağ koludur. Birinci Dünya savaşı sıralarında Osmanlı’ya isyan etmeyen Yemene Şerif Hüseyin birliklerini dağıtsın diye 300 bin altın gönderilmesi kararlaştırıldı. Başkomutan Vekili ve Harbiye Nazırı Enver Paşa bu görevi Kuşçubaşı Eşref Bey’e verdi. 70 kişilik özel bir birlikle altınlarla birlikte yola çıktılar. İki kol halinde gittiler Medine’ye vardılar. Medine’de Çöl Kaplanı Fahrettin Paşa onları karşıladı. Biraz Medine’de kaldıktan sonra yola çıktılar. Kendilerine Hayber’e kadar Fahrettin Paşa’nın birlikleri refakat etti. Hayber’den sonra çöle girdiler. Eşref bey ve birliği burada İngilizlerin saldırısına uğradı. Bu saldırıda Eşref Bey esir düştü.  O hengamede Eşref beyin sağ kolu Sudanlı Musa Bey ve yanında bir asker çöl bedevisi kıyafeti ile İngilizleri atlattı, Yemene 300 bin altını götürmeyi başardı ve Yemen Valisine altınları teslim etti.  Musa Bey Yemende bir süre kaldıktan sonra vazifesini yapmış olmanın huzuru ile payitaht İstanbul’a döndü. Ancak içinde büyük bir hüzün vardı. Zira o çok sevdiği komutanı Eşref Bey’i dünya gözüyle bir daha göremeyecekti. İstanbul’a gelmişti ama acı günler devam ediyordu. Çünkü, asırlarca dünyanın en büyük devletine başkentlik ve hilafet merkezi olan kadim şehir İstanbul düşman çizmesi altındadır ve çok zor günler geçirmektedir. Sudanlı Musa işsizdir, parasızdır ve zor durumdadır. Musa bir gün Bayezid Camii çıkışı Ali Sait Paşayı gördü. Ali Sait Paşa Musa emeklilik dilekçesi ver ben de kabul edeyim der. Sudanlı Musa ben bu fakir milletten maaş alamam der ve bu teklifi kabul etmez. Ali Sait Paşa Musa’nın bir işi olması için uğraşır. Hamallar Kâhyasına giderek birkaç gün sonra Musa’yla beraber geleceklerini ona Karaköy Gümrüğü’nde Hamal kahyalığı teklif etmesini istedi. Birkaç gün sonra gittiklerinde Musa bu teklife de şu cevabı verdi. ‘’Kahyalığı yaşlı bir Müslümana verin. Varsa bir hamallık işi onu yaparım’’ diyerek teklifi kabul etmedi. Sudanlı Musa İstanbul’da bir gün Karaköy gümrüğünde gündüzleri hamallık yapar gece de Özbekler tekkesi üzerinden milli mücadele için Anadolu’ya yapılan silah sevkiyatını organize eder.

Musa Karaköy Gümrüğünde yük taşırken İngiliz işgal kuvvetleri komutanı Harington’un yanındaki İngiliz askerleri Musa’yı tanırlar. Harington’a ‘’ Bizi atlatıp Yemene 300 bin altın götüren işte buydu derler.  İşgalci komutan Musa’ya yaklaşır, kendileriyle birlikte çalışırsa büyük miktarda altın vereceğini söyler. Osmanlı yiğidi Musa bu İngiliz komutana tokat gibi bir cevap verir ‘’Her teklif herkese yapılmaz, bu teklifiniz ancak beni rencide eder. Benim bir devletim var Devlet-i Osmanî, bir bayrağım var şu Ay Yıldızlı Al Bayrak ve bir de komutanım Kuşçubaşı Eşref Bey. Sizinle mücadelemiz daha bitmedi’ ’derve oradan uzaklaşır. Bu olaydan sonra Musa’nın hastalığı iyice ağırlaşır. Yakın çevresi bir sanatoryuma yatmasını teklif eder. Musa bunu kabul etmez. Üsküdar Özbekler tekkesine yerleşir. İstiklal Mücadelesinde bu Özbekler tekkesi tam bir üs vazifesi gördü. Musa’nın verem hastalığı burada iyice arttı. Burada dünyadaki son durağında Özbekler tekkesinde ruhunu rahmana teslim etti. Musa tekkenin haziresine defnedildi.  Musa’dan geriye tahta bir bavul kalmıştır. Bu valiz açıldığında içinden bir adet Kur’an-ı Kerim, bir adet al bayrağımız, bir adet kefen bezi, bir Osmanlı haritası ve bir de komutanı Kuşçubaşı Eşref Bey’in soluk bir fotoğrafı çıkar. Ruhu Şad, Mekânı Cennet olsun….