Özel

-Ruzname; Kelime Günlüğünden-

Şu iki cümle, karşıtların endişelerini tarif etmeye dair ipuçları içeriyor:

“‘Özel' sözcüğünün duvarın iki yanında birbirinden tamamen farklı çağrışımları vardır. Bir tarafta mülkiyet alameti iken, öte tarafta bir kimsenin geçici olarak yalnız kalmaya ihtiyacı olduğuna işaret eder.” (John Berger, Kıymetini Bil Her Şeyin)

“Demokrasi: ‘Eşit haklara evet, özel haklara hayır!'” (Harper Lee, Bülbülü Öldürmek)

Berger, eşitlenememiş kitlelerin özelini tanımlarken eşitlenmemişlerle eşitlenmişlerin ihtiyaçları arasındaki farkı vurguluyor. Filistin'de örülmüş işgal duvarının iki ardının farkı bu. İşgalci İsrail'le mahsur Filistin'in ve Filistinlinin farkı…

Lee'nin tanımındaki ayrım noktası isabetli olmakla birlikte, uygulamadaki ya da uygulayamamadaki bahaneler tartışmaya açık.

Bu kitaplar yazıldığında dünya genelinde, milletler, milliyetler, coğrafyalar ve devletler arasında yer yer azalan ve artan gerginlikler, arbedeler, çatışmalar, yer yer hüküm süren işgaller ve iç savaşlar vardı. İkinci Dünya Savaşı sonrası, Amerika'daki ırkçılık sorgulamaları ve özgürlük hareketleri, ülke özelinde renk ayrımına bağlı kanun uygulamalarındaki haksızlıkların üzerine gidiyordu. Bir şeyler kanunlara bağlansa da, hâlâ ırkçı yaklaşımlar yüzünden tansiyonu sık sık yükselen bir toplum Amerika. Berger'in Filistin seyahatinden notlar taşıyan eseri ise, bölük pörçük savaş tecrübelerinin coğrafyalara göre yer değiştirdiği gerçeğinin ve buna bağlı değişen duyarlılıkların izleğinde, algıları ve yansımaları yorumluyor hatta sorguluyordu. Zira Berger, acıları ve sevinçleri sanatın diliyle eşleştirebilen; dolaylamaların uyanışlara nasıl gebe olduğunu, sanat esintisinin kalplerdeki etkisini gözlemlemeye koyulmuş ve bundan aldığı tadı ziyadesiyle paylaşıma sunmuş bir düşünür…

İki cümlenin mensubu olduğu eserlerin, modern dünyanın eşya ve duygu varlığıyla kalıntılarını yorumlamak adına ne kadar yetkin oldukları ve zaman zaman geri dönülesi bir hevesi hatırlattıkları okuyanların malumudur.

Ferdin dünyaya, dünyanın ferde tesirleri, bu tesirlerin çeşitlemeleriyle zenginleştiğimiz eserler üzerinden yeni bakış açıları geliştirebiliyoruz. Dünyayla ilişkimizi konumlama ve yorumlama meselemiz de minimal öyküler üzerinden şekillenebiliyor. Edebiyat, sokak tasavvurunu ve bu tasavvurun zaman ile olan ilişkisini, sezinlemeler ve kendimize yontmalar üzerinden zerk ediyor. Bu küçük kanat çırpmaları içimizde yeni fikirlerin kapılarını açabiliyor. Ve zannedildiği gibi bu yalnızca kurgu yazın üzerinden meydana gelen bir etki değil.

Böylesi silkeleyen bir tesiri ve düşünce fırtınasını, her saniyesi kararlanmış ve etkileri planlanmış bir görsel akış üzerinden (sinema, belgesel, vs) hissedebilmek giderek zorlaşıyor. Dolaylamalarını, eksikliğin fark edilmesine adayan eserler azaldıkça ve zihni empoze üzerinden yeniden biçimlendirmeye girişen ürünler çoğaldıkça klasiklerle ve modern klasiklerle daha çok yakınlaşıyorsunuz.

Berger'in çeviri engeline rağmen, her satırında ayrıcalıklı bir deneme yazarı olduğunu hissettiren ve başkaldırıya ikna eden üslubu, Tanpınar'ın Beş Şehir'iyle romanlarından ayrışan bambaşka bir usta yazar etkisi bırakması, Abdülhak Şinasi Hisar'ın gazete köşesinde kaleminde bürünen farklı ve akıcı kimlik, Edgar Allan Poe ya da Umberto Eco'nun eleştiri yazılarıyla sanata dair yeni lezzetleri dimağımıza taşıması ve daha birçok nesir şaheseri sayesinde, kurguyla sınırlı kalmayan nice edebiyat ürününün olgulara, zamana ve mekâna ilişkin fikirlerimizi tetiklediğinden söz edebiliriz.

Her köşesinden başka türlü anlaşılan ve algılanan bir dünyada yaşadığını, duyarlı ve sıradanı aşma gayreti güden edebiyat eserleriyle daha iyi hazmediyor insan. Fakat hepimiz aynı sebeplerle edebiyatın peşinde değiliz. Herkesin dünya ile bağı, duyarlılık durumu, dertlenmesi, hevesi ve hissedişi farklı. Farklılıklar giderek çoğalıyor ve çeşitleniyor. Bu da edebiyata dair beklentileri değişkenli kılıyor.

Kitapçıların ya da sanal ortamların edebiyat raflarına baktığınızda çoğu kere kof bir çeşitlemeyle karşılaşıyorsunuz. Kalıcılık, edebî kalite ve dildeki doyum üzerinden sorgulayacak olsanız elinizde çok az eser kalıyor. Ama sizin seviyesini tartıştığınız ürünlerin yığınla alıcısı bulununca ve o alıcılar için çöp seviyesindekiler birer “edebiyat eseri” olunca nitelik sorgulamasına nereden başlayacağınızı bilseniz bile bu ürünlerin alıcılarına ne diyeceğinizi bilemiyorsunuz. Kendilerine yüksek edebiyat zevkini tatma imkânı tanımadıkları için, bulundukları noktadan şaheserleri hiç talep edemeyecekleri endişesi taşımaya başlıyorsunuz.

Yine de kendine gelecek inşa etme endişesi taşıyan gençlerin okuma biçimlerine dair kafa yorması az rastlanır bir durum sayılmaz. Bu arayışı, ideal olana taşıyabilecek gayretli bir heves oluşundan tanırsınız.

***

Künye: Özel, yalnız bir kişiye, bir şeye ait veya ilişkin olan; benzerlerinden ayrılmasını sağlayan bir özelliği olan, spesiyal; bir kişiyi ilgilendiren, hususi, zatî; devlete değil, kişiye ait olan, hususi, resmî karşıtı; dikkate değer; ayırt edici bir niteliği olan; her zaman görülenden, olağandan farklı anlamlarına gelmektedir. (TDK Türkçe Sözlük)