29 Ağustos 2017

Özlediğimiz çocukluğumuzdur aslında

Kurban bayramına yaklaştığımız bu günlerde her yer çok hareketli. Otogarlar, yollar, Pazar yerleri, evler. Herkeste bir tatlı telaş.

Her bayramın ayrı bir heyecanı,  anısı vardır. Çocuksan biraz daha büyümüşsündür. Gençsen orta yaşa, orta yaşta isen ihtiyarlığa doğru yol alıyorsundur artık. Bir zaman sonra “Elini öpüyüm” diye bir ses duyuyorsan her ne kadar kabul etmesek bile yaş olarak bir hayli ilerlemişiz demektir.

Ömür hızla geçiyor. Haftalar, aylar, yıllar su gibi akıp gidiyor. Dünün çocuğu, genci iken bu günün orta yaşlısı oluvermişiz. Konuşmalarımızda, bakışlarımızda özlem var artık. Geçmişi çocukluğumuzu özlüyoruz. Dünyanın her tarafından yollara çıkanlar bayrama geldikleri gibi; anılarına çocukluklarına geliyorlar aslında. Baktıkları her yerde bir anı arıyorlar. O anıların birçok kahramanı yok artık. Mezar başlarında Fatihalarla birlikte nice hikayeler gelip geçer gözümüzün önünden.

Dedelerimiz, ninelerimiz, teyzelerimiz, dayılarımız, halalarımız, komşularımız, arkadaşlarımız, köylerimiz, sokaklarımız, dağlarımız, yollarımız  anılarımızın başkahramanlarıdır. Rüyalarımızda bile onlar var. Hayatımızın özeti çocukluğumuzdur. Ne kadar zorluklarla geçse bile o yılları özlemeyen var mı? İşte onun için her vesilede köyümüze- çocukluğumuza koşarız.

 

Bayramı bayram gibi yaşayalım

Bayramı bayram gibi yaşayalım. Burada güzel örf ve adetlerimizin sürdürülmesinde büyüklerimizin yanı sıra öğretmen ve imamlara da büyük görevler düşmektedir. Özellikle imamlarımızın sohbetlerinde sık sık dile getirmesinde büyük fayda vardır. Anne babalara da büyük görev düşüyor. Oğlum kızım komşuları, akrabaları, yaşlıları tek tek bayramladın mı? Diye sormaları gerek. Olmadı yanlarına alıp birlikte gezmeleri gerek ki güzel adetlerimiz unutulmasın. O kadar uzun yoldan gelmesine rağmen akraba, eş, dost, komşu, ziyareti yapmayanlar da var maalesef.

 

Yakın akrabalarımıza mesaj atmak yerine telefon açalım

Son yıllarda toplu mesajlar yaygınlaştı. İşin kolayı bulundu. Kandillerde, bayramlarda sms ile kutla bir dakika da işi hallet. Mesaj olayına tamamen karşı değilim ama öz abisine bile sms atana son derece karşıyım. Bu bir kültür katliamıdır. İletişim katliamıdır. Birinci derecede akrabaya kandillerde bayramlarda sms-mesaj atılması son derece yanlıştır. Uzakta isen bizzat telefon açılarak kutlanmalıdır. Sesini nefesini duyarsın hiç olmasa.

Bu sms- mesaj olayı olayı o kadar ayyuka çıktı ki neredeyse annesine-babasına bile mesaj atacak. Atan bile vardır belki. Birinci derecedeki akrabalara, samimi arkadaşlara, dostlara, ustaya, öğretmene, baba dostuna vb asla masaj atılmamalı. Bizzat telefon açılarak kibarca bayramları kutlanmalıdır.

 

Arefe gününü iyi değerlendirelim

Arefe günü, Kadir gecesi kadar önemli bir gündür.  Bunun bilincinde olarak o günü olması gerektiği gibi değerlendirelim.

 

RABBİM BENİ DOKTORLARDAN KORU

“Rabbim beni doktorlardan koru” bu söz öyle sıradan bir vatandaşa ait değil.

Türkiye'nin önde gelen beyin cerrahlarından Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın, tıp camiasında hayli tartışılacak bir kitaba imza attı. “Rabb'im, beni doktorlardan koru!” isimli kitabı ile Prof. Dr. İsmail Aydın, tıp camiasında olduğu gibi kamuoyunda da büyük bir ses getirecek gibi. Kitapta Prof. Aydın, meslektaşlarının gereksiz yere checkup istediğini, ameliyat yaptığını ve ilaç yazdığını vurguluyor.

 Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın'ın, “Rabb'im, beni doktorlardan koru!” kitabının tanıtım bülteninde şu dikkat çekici ifadeler yer alıyor:

  “Maşallah ameliyathanelerimiz harıl harıl çalışıyor, biz cerrahlar kan görmezsek çıldırıyoruz! Yirmi dört saat seri ameliyatlar yapmak, performansımızı-puanımızı artırmak, fırsat buldukça da, bıçağımız bisturimizi daha da keskinleştirmek için bileylemekle meşgulüz…

 Polikliniklerdeki hekimlerimiz muayene ettikleri değil, baktıkları insan sayısını arttırmak çabasında… Ha babam de babam, puanlarımız yükselsin gayretinde…

 Lüzumlu-lüzumsuz tahlil, diyagnostik talep, girişim, önü-arkası, gerekli gereksiz ilaçlarla dolu reçeteler ile haşır-neşiriz!

 Her boynu ağrıyana boyun fıtığı teşhisi, her boyun fıtığına Allah ne verdiyse, diskektomi, yapay disk, vida, plak, takabildiğin kadar tak! Her beli ağrıyana bel fıtığı teşhisi, her bel fıtığına ameliyat, rod, plif, yok vertebrektomi, yok asansör protez…

Daha bilmem neler neler…

Tak takabildiğin kadar!!!

Bir yanlış var, ama nerede? Kitaplarda mı?

Vicdanlarda mı? Hocalarda mı? Kanunlarda mı?

Yöneticilerden mi? Anlayan beri gelsin.

 Rabbim Beni Doktorlardan Koru! hayatını mesleğine adamış bir hekim olan Prof. Dr. İsmail Hakkı Aydın'ın 40 yıllık tıp serüveninin kısa bir özeti aslında. Hastasının kalbini dinlemeyi unutup sayfa sayfa tetkik-tahlil yazan yeni tıp anlayışına bir serzeniş; hastalığı sermayeye dönüştüren tıp ekonomisine bir eleştiri; liseleştiren tıp fakültelerine karşı bir intizar var bu kitapta.”

 

SANATÇILAR KÖYLERİNDE TOPLANIYOR

Ressam, heykeltıraş, yönetmen, akademisyen, oyuncu, tiyatrocu ve bir çok dalda hizmet veren çok sayıda sanatçı Konya,Hüyük,Çavuş'taki Sonsuz Şükran Köyü'nde bir araya gelecek.

Sonsuz Şükran Köyü, ressam, heykeltıraş, yönetmen, akademisyen, oyuncu 157 sanatçının bir araya gelerek, Fransız Sokağı'nı da kuran Yönetmen Mehmet Taşdiken öncülüğünde 2010 yılında bir gönüllülük projesi olarak kurdukları bir sanatçı köyüdür.

Köy yeniden sivil Anadolu mimarisi olarak inşa edilen  düz damlı kerpiç evlerden oluşuyor. Köyde ünlü sanatçıların katılımıyla etkinlikler düzenleniyor.  Bu yıl sekizincisi yapılacak olan etkinliklerde güzel anlar yaşandığı gibi aynı zamanda “Anadolu'daki en büyük sanatçı buluşması” olarak da gerçekleşmiş oluyor.

 “Anadolu'ya Şükran Buluşmaları” olarak ta kabul edilen etkinlikte ilk defa bu yıldan başlamak üzere alanında duayen kabul edilen bir sanatçıya “Anadolu'dan Büyük Şükran Ödülü” verilecek.

Bir sanatçı köyü olan Sonsuz Şükran Köyü sanatçıları ve onların yasal sivil oluşumu Sonsuz Şükran Derneği 29.Temmuz.2017 tarihli Genel Kurul Toplantısı'nda aldığı kararla bundan böyle her yı,l sanatın her alanından sadece yetkin ve duayen bir kişiye ödül verecek.

“Anadolu'dan Büyük Şükran Ödülü” bu yıl, film müzikleri temasını esas almıştır. Film müziklerinde Anadolu motiflerine göndermelerde bulunarak evrensel bir dil ve çağdaş bir ifade geliştirmesinden, uzun soluklu, istikrarlı çalışmalarının ürünü çok sayıda nitelikli eser kazandırmasından dolayı büyük müzik adamı Cahit Berkay'a verilecek.

Ödül, önemli ve anlamlı bir uygulamayla sanatçılar tarafından elden ele uzatılarak dünyaca tanınmış İngiliz kompozitör Youki Yamamoto tarafından Cahit Berkay'a takdim edilecektir.

7/8/9/10 Eylül tarihleri arasında gerçekleşecek etkinlikte, film gösterimleri, yönetmen söyleşileri, resim çizimleri, heykel work/shop, canlı performanslar, söyleşiler,Selçuk Üniversitesi Sinema TV Bölümü belgesel atölyeleri, sergiler, Ersin Alok küratörlüğünde fotoğraf  performansları gerçekleşecek ve akşamları konser programları yapılacak.

Ödül gecesi 9 Eylül de gerçekleşecek.

Ödül programına yurt dışından ve yurt içinden çok sayıda sanatçı, yönetmen, oyuncu ve medya temsilcisi iştirak edecek.

 

Katılımcılar

 Youki Yamamato, Askar Aytmatov (Cengiz Aytmatov'un oğlu, Kırgızistan Eski Dışişleri Bakanı), Erkin Yılmaz (Sinema Genel Müdürü) , Erhan Güleryüz(Besteci-Grup Ayna solisti) ,İzzet Öz(Müzik yapımcısı), Mazlum Çimen(Besteci-Müzisyen) ,Murat Evgin (Besteci-Müzisyen) ,Seyyal Taner(Şarkıcı) , Süleyman Sarılar (Kanal D Haber Genel Yayın Yönetmeni), Erhan Çelik (TRT Ana Haber Sunucusu),Yavuz Oğhan (Gazeteci), Emrah Karaca (Müzisyen/Cem Karaca'nın oğlu) Aslı Şafak (Gazeteci) , Prof.Dr.Fatoş Adiloğlu (Akademisyen), Gökhan Türkmen(Müzisyen) Prof.Dr. Nilüfer Narlı( BAÜ Sosyoloji Böl.Bşk.), Ersin Alok (İFSAK Onursal Başkanı),Prof.Dr.Aytekin Can (Selçuk Üni.Sinema TV Bölüm Başkanı),Engin Çağlar (Film-San Başkanı),Reis Çelik (Yönetmenler Derneği Başkanı), Mehmet Çiğdem (Çavuş'un Son Belediye Başkanı),Asuman Dabak (Oyuncu), Perihan Yücel (Denizbank Kültür/Sponsorluk Müdürü), Volkan Koşar (Şarkıcı),Oğuz Boran (Şarkıcı),  Dursun Güleryüz (TV Yayıncıları İ.A.Kurumu Genel Müdürü),Atalay Taşdiken (Yapımcı/Yönetmen). Zeynel Lüle(Gazeteci), Saki Çimen (Müzisyen),Mustafa Uzunyılmaz (Oyuncu), Meral Konrad (Oyuncu),Serap Gümüşoğlu(Heykeltıraş/Ödül heykelciği tasarımcısı), Mehmet Taşdiken (Sonsuz Şükran Köyü Kurucusu ve Sonsuz Şükran Derneği Başkanı),Ahmet Candar(Çavuşlu Emekli Öğretmen),Fikriye Erdoğan.(Çavuşlu Emekli Öğretmen)

 

 MESUT MERTCAN'IN ARDINDAN

TRT'nin unutulmayan spikerlerinden Mesut Mertcan yaşamını sürdürdüğü Adana Huzurevi'nde vefat etti. Vefat haberinin hemen arkasından ünlü spiker ile ilgili anılar, fotolar, yazılar peş peşe sosyal medyada paylaşılmaya başlandı. Depresyonda olduğu, zor günler geçirdiği de satır aralarında söylendi. İmkanları ne kadar iyi olursa olsun hayal bile etmediğin bir hayatı yaşamak hiç kolay değil. Üstelik bir markasın.

Mesut Mertcan ile ilgili haberleri dikkatlice okudum. O koca dünyadan Sadece Murat Soydan ve Aytaç Arman'ın ziyarete gelmiş olduğu dikkatimi çekti. Bu kadar mı yani? Bu iki isim de sinema camiasından. Nasıl üzülmesin? Nasıl küsmesin hayata?

Son sözleri: “beni öbür yere götürün”

Adana Huzurevi Yaşlı Bakım Rehabilitasyon Merkezi Müdürü Adem Hayta'nın Mesut Mertcan'ın vefatının ardından yaptığı konuşmadaki ifadelerde Mertcan'ın psikolojik durumunu özeti gibi "En son bir hafta önce özel bir hastaneye götürerek kontrolden geçirildi. Birkaç gün önce görüştüğümüzde bana 'dipteyim' demişti. Bugün de sabah 10.00 gibi karşılaştık, 'beni öbür yere götürün' dedi. Ben de anlamadım. Daha sonra odasına geçti. 11.00'de hayatını kaybettiğini öğrendik. "

İş yoğunluğundan mıdır yoksa başka sebeplerden mi bilmiyorum ama çabuk unutan bir milletiz. Sektör ve meslek büyüklerimizi ustalarımızı unutmamalıyız. Yaşlılıklarında, hastalıklarında ziyaretlerini yapmalı, ihtiyaçlarını gidermeliyiz. Kişinin unutulmadığını hissetmesi en büyük motivasyon ve mutluluk kaynağıdır.

Mesut Mertcan ile tanışma fırsatım oldu. Üç aylık bir dönemde hocalığımı yaptı. BSF Akademi de ders veren Mesut Mertcan'dan dersler almıştık. Duruşu ve tavrı ile örnek bir isimdi. Allahım rahmet eylesin..

TRT ye teşekkürler

Son günlerini Adana'da huzurevinde geçiren Mesut Mertcan, verdiği röportajda son dileğinin TRT ekranlarından haber sunmak olduğunu açıklamıştı. TRT ekranlarının eski spikeri olan Mesut Mertcan'ın bu dileği TRT tarafından kabul görmüş ve Mertcan, Erhan Çelik ile birlikte ekran karşısına geçmişti.

Mesut Mertcan hademelikten haber masasına oturmuştu


15 Eylül 1946 tarihinde Adana'da dünyaya gelen Mesut Mertcan, yine doğduğu şehir olan Adana'da eğitim hayatına adım atmıştır. Eğitim hayatını İstanbul ve Adana'da sürdüren Mertcan, bu eğitimlerini Çukurova Koleji, Levent Koleji ve İstanbul Işık Lisesi'nde tamamlamıştır. Üniversite eğitimine Türkiye'nin köklü eğitim kurumlarından birisi olan Gazi Üniversitesi'nde İngiliz Dili Bölümünde başlayan ünlü sunucu, bir süre sonra bu eğitimini yarıda bırakmak zorunda kalmıştır.

Adana İl Radyosu'nda müstahdemlik yapan Mesut Mertcan, arada boşluktan faydalanarak gelen reklamları seslendirmiş ve bir süre sonra bu seslendirmeler Radyo müdürünün ilgisini çekmiştir.

Mertcan'ın bu denli bir yeteneğe sahip olmasına Radyo müdürü kayıtsız kalmamıştır. Genç adamı karşısına alarak öğüt veren müdür, "Konuşman güzel, ses tonun güzel, okul dışından sınavlara gir" önerisinde bulunmuştur. Bu öneriyi dikkate alan Mertcan, büyük bir efor sarf ederek 33 dersten sınava girmiş ve 32 dersi kolaylıkla vermiştir. Tek dersten sınava kalması dolayısıyla da TRT'nin o dönemde açmış olduğu sınava katılmaya hak kazanamamıştır.

Sınav şansını elinden kaybeden Mesut Mertcan pes etmemiştir. Spikerliğin, hayallerindeki meslek olduğuna artık oldukça emindir. Defterlerini karıştırırken müstahdemlik yaptığı yıllarda TRT tarafından kendisine verilen "Reklamlarda konuşabilir" belgesini fark etmesi, genç adamın kafasında bir ışık yakmıştır. Bu belgeyi kullanarak TRT'ye mektup yazan Mertcan'ın başvurusu, kurum tarafından kabul görmüştür. Ankara'yı kazanan genç Radyocunun ilk görev yeri ise kadro açığı dolayısıyla Erzurum olmuştur. Buradaki görevinin ardından Ankara'ya çağrılan Mertcan, daha sonrasında Haber Merkezi'ne atanmıştır.

Mesut Mertcan, 12 Eylül 1980 askeri darbesinde MGK bildirisini okumasıyla tanınmaktadır.