VF kat sol
VF kat sağ

03 Aralık 2018

Paketlenmiş markalı hayatımız ve sarı inek

Muzun markası mı olur?

Hele elmanın ya da mandalinanın.

Tavuklar dahi markalı.

Aslında onlara tavuk bile demiyorlar. Kanatlı hayvan ya da broiler…

Konutların bile markası var.

Falanca müteahhit ya da yatırımcının aklından geçen nice saçma ve takma isim…

Yaşadığımız yerlerin adını işgal etmişler.

İşgal önce zihinlerde başladı.

Sonra üretim ve yaşam şekillerimizde.

Niçin tekrar tekrar aynı şeyden bahsediyoruz biliyor musunuz?

Zihinlerimizi işgal eden Yahudileşme ve dünyevileşme temayülü yüzünden.

Adeta Mekkeli müşrikler gibi oldu toplumumuzun önemli bir kısmı.

“Canım sen de… Bu dönemde şimdi böyle şeylere ne hacet!” sözleri veya bakışları herkesin üzerinde.

“Nasıl yani şimdi evlerimiz taştan ya da tahtadan nasıl olacak?” soruları…

Marketler olmadan gıdalar bize nasıl ulaşacak ya da tohumlar hibritleştirilmeden 7 milyar insan nasıl doyacakmış.

En iyi bilinen markanın en iyi ambalajlanmış gıdası en sağlıklı olanmış.

Ya da markası en çok bilinen arabaya binmek daha güvenliymiş.

En çok reklam yapan müteahhit daha güvenilirmiş ya da daha güçlü.

Sahi müteahhidin markalısı nasıl olur?

İyi markalı muz daha mı tatlı olur?

Modaya hiç girmiyorum çünkü bu yazı bir moda eleştiri yazısı değil.

Son 100 yıla gelene kadar dünyada erkekler dahil herkesin başı örtülü ve herkes kendi yerel imkanları ile yapabildiği evlerde yaşar iken ne olduysa her şey o başımızın belası sanayi devrimleri endüstrileşme yüzünden oldu.

Öyle güçlü bir kurguyla geldiler ki.

Kızıldeniz'in yarılmasını gören ve kurtulan İsrail Oğulları kavminin elçileri Hazreti Musa'yı Tur dağına gönderdikten sonra bile fesada düşerek tapınmak için altından buzağı yapmaları ve etrafında dans etmeleri gibi bugün de bu kadar hikmete rağmen herkesin bir sürü putu var tapındığı.

Bazılarının birden fazla evi var mesela. Çoğu kiraya verilmiş ve böylece sömürülen...

Zekatını da kira gelirinden verdikleri evler...

Bazılarının arsaları var yeni imar peşinde koştukları.

Oysa dinimizde ve kültürümüzde arsalar mülkiyetleştirilemezken.

Üzerinde 220 km kadraj olan ve kentlerde ortalama hızı saatte 30 kilometreyi geçmeyen son model arabaları var birçoğunun.

Ne gidilecek bir yol var ne de park edecek boşluk oysa.

Zaten gitmek için yol yapılmaz. Yol varsa gidilir.

Gardıropları markalı kıyafetlerle dopdolu. Hiç giyilmeyen…

Çünkü lazım olmadığı halde alınmış markalı şeyler hepsi.

Öte yandan, motorun icadıyla betonarme apartmanın bulunması aynı olumsuz etkiyi yaptı insanlık üzerinde.

Elle, geleneksel teknik kullanılarak, meslek bilgisi ve doğal yöntemler sonucunda ortaya çıkan üretim taa en başından itibaren var olmamıza ve hayatımızı sürdürmemize yeter iken, motorun icadıyla durdurulamaz bir güç ortaya çıktı ve bu güç, her şeyi tekelleştirdi.

Motorun çalışabilmesi için hammadde ve enerji gerekiyordu, bu ihtiyaç sömürü ve köleleştirme ile karşılandı.

Bir de üstüne, ürettiğini tüketecek bir düzen gerekiyordu ki o da çözüldü.

Yaratılışımıza ve doğal tavrımıza uygun her şey değiştirildi zamanla.

Uyku düzenimiz, yemek şeklimiz, barınma sistemimiz, çalışma alışkanlıklarımız…

Her şey Tanrıcılık oynayanların istediği ve planladığı şekilde…

Örnekler çok fazla ve konu istediğimiz kadar uzatılabilir.

Ve çözüm ortadayken sözü uzatmak niçin biliyor musunuz?

Gönülleri ve zihinleri aynı anda ikna etmek ve harekete geçirmek için.

Yine İsrail Oğulları ve bir inek hikayesi var biliyorsunuz Bakara suresinde:

  1. “Musa, kavmine: Allah bir sığır kesmenizi emrediyor, demişti de: Bizimle alay mı ediyorsun? demişlerdi. O da: Cahillerden olmaktan Allah'a sığınırım, demişti.
  2. "Bizim adımıza Rabbine dua et, bize onun ne olduğunu açıklasın" dediler. Musa: Allah diyor ki: "O ne yaşlı ne de körpe; ikisi arasında bir inek." Size emredileni hemen yapın, dedi.
  3. Bu defa: Bizim için Rabbine dua et, bize onun rengini açıklasın, dediler. "O diyor ki: Sarı renkli, parlak tüylü, bakanların içini açan bir inektir" dedi.
  4. "(Ey Musa!) Bizim için, Rabbine dua et de onun nasıl bir sığır olduğunu bize açıklasın, nasıl bir inek keseceğimizi anlayamadık. Biz, inşaallah emredileni yapma yolunu buluruz" dediler.
  5. (Musa) dedi ki: Allah şöyle buyuruyor: O, henüz boyunduruk altına alınmayan, yer sürmeyen, ekin sulamayan, serbest dolaşan (salma), renginde hiç alacası bulunmayan bir inektir. "İşte şimdi gerçeği anlattın" dediler ve bunun üzerine (onu bulup) kestiler, ama az kalsın kesmeyeceklerdi.

Çözüm; sade, basit, kolay ve uygulanabilir olduğu halde,

Fedakârlık yapmak, bedel ödemek, vazgeçmek ve aza razı olmak bilindiği halde,

Nedir bu biriktirme ve yığma hastalığı?

Paketlenmiş ve markalaşmış ürün merakı,

Öne geçme ve çok kazanma hırsı,

Gelecek kaygısı ve kaybetme korkusu,

Gelin o sarı ineği keselim ve ortak olduğumuz suçtan kurtulalım.