Pandemi mi, yaşam tarzımıza ve farz ibadetlere veda mı?
18 aydır, Covid-19 pandemisiyle yaşıyoruz. Konvansiyonel medyadan, sosyal medyadan, şehirlerdeki reklam panolarından, yani aklınıza gelen her iletişim aracından, sabah, akşam kafamıza, “maske, mesafe ve aşı” kelimeleri adeta çivi gibi çakılıyor desek, yeridir. İnsanın yaradılışındaki- fıtratındaki, hadi Z kuşağı diliyle konuşalım, doğasındaki en büyük zaaflarından biri olan “korkuyla” terbiye ediliyoruz gibi adeta. ABD başta bütün dünyayı şekillendiren ve globalizmin ana yatağı olan İngiliz aklının “Fear Project-Korku Projesi”nin uygulamasını daha yaşıyoruz, sanki. 50 yıllık tecrübeli İngiliz Siyasetçi ve yazar Anthony Neil Wedgwood Benn (lakabı Tony Benn) bu projeyi şöyle izah eder: “İnsanları kontrol etmenin iki yolu vardır. Önce onları korkutur, sonra onları demoralize edersiniz.” Eğitimli, sağlıklı ve kendinden emin ulusları yönetmek daha zordur.”
1.5
yıldır yaşadığımız psikoloji aynen budur. Bir plandemiye (yani salgın, ekonomik
kriz gibi olayların bir proje amacıyla
manipüle edilip, kullanılması)dönüştürülen Covid-19 salgınıyla, bütün hayat
tarzımız, inançlarımız, anlayışlarımız adeta değiştirilmeye zorlanıyor. Eve
kapanmalarla, çökertilen ekonomiler, bir milletin temel direği olan orta
sınıfların yok edilmeye çalışılması, trilyonlarca doları bulan servet
transferleri, eğitim sistemlerini çökmesi, insanların temel ihtiyacı olan yüz yüze ilişkilerinin epey
sınırlandırılması; Müslümanlar olarak başta biz, bütün başka dinler ve
inançları benimseyen insanların ibadetlerinin ve ayinlerinin yerine getirilemeyişi,
cenazeler ve düğünlerdeki dayanışma duygularını yaşayamamak… bunun gibi, insanı insan yapan bütün
davranış, gelenek, alışkanlık, duygu ve düşüncelerin yok edilmeye veya
değiştirilmeye çalışılmasını yaşamaktayız.
Önce müthiş bir korku verildi topyekûn insanlığa. Hem de gribin bir
çeşidi olduğunu itiraf ederek. Milyarlarca insanı maskelerle yaşamaya zorladılar. Yetmedi, ekmek teknelerini ve
eğitim düzenini bozdular, evlere kapadılar. Devletleri, tarihlerindeki en büyük
borçlanmaya ittiler. Tabii, topyekûn insanlığı da büyük bir borç batağına
sapladılar. Devletlerin tasfiyesini
istediler. Mesela, İngiliz kraliyet ailesinden ve küreselcilerin önemli
adamlarından Prens Charles “Bütün orta sınıfı kökten yok edecek olan “Büyük
Sıfırlama”” çağrısında bulundu. Hemen arkasından, Yine eski bir İngiliz bakan
Gordon Brown “Küresel bir Hükümet” çağrısında bulundu. Sol liberal entelektüel
Zizek ise Covid-19 adı verilen Corona virüs salgını için şöyle demiş: Küresel bir
diktatörlük için bir fırsat. Kapitalizme ‘Kill Bill-vari’ Bir Darbedir,
Komünizmin Yeniden İcat Edilmesine Yol Açabilir.
Hemen
ardından, Dünya finans ve teknoloji
tekelini elinde bulunduran ailelerden Rothchilds’lerden ABD-New York senatörü
olan Nathan Rothchilds şöyle demiş: Bugün küresel sosyalizme, hayatımdaki diğer
noktalardan daha yakın bir şekilde ilerliyoruz.”Ehh, bunlar söylenir de Bill Gates hiç durur mu?! O da daha salgın
dünyaya sıçramadan önce, zaten bütün bir salgın korkusunu insanlığa yaymaya
başlamıştı bile. Daha salgınd5 yıl önce, yani 2015 yılında, “dünyada büyük bir
salgın çıkacağını ve en az 10 milyon insanın öleceğini” bile söylemişti. Bill Gates,
son 18 aydır gözümüzün önünden hiç gitmedi. Sürekli korku pompaladı, durdu.
Evet, Küresel sosyalist düzen dedikleri şey, bugün Black Mirror dizisi başta,
bir çok dizide “distopya” olarak gösterilen ama
küreselcilerin dergisi The Economist’te , Stratejist Abdullah Çirtçi2nin
2yıl önceki tesbitini doğrulayacak şekilde “Dijital ve devasa bir deney
laboratuvarı ülke” konumuna getirildi. Sokakta yürüyen yüz milyonlar, okullardkai
yüz milyonlar, hatta temizlik işçilerinin yüz hatlarının bile kameralarla
izlendiği ve ona göre sosyal puanlamanın yapıldığı Çin modeli üzerinden,
yakında (biraz kışkırtıcı olacağım ama
gidişat oraya doğru) çiftlerin yatak odası ilişkileri bile kamerayla gözetlenir
hâle gelecek. Unutmayalım ki, “özel hayat” kavramının ayyuka çıkarıldığı bu
teknolojik esaret çağında, özel hayat bütünüyle kamusallaştırılmıştır. Çünkü
insan zihniyle öyle bir oynanmaktadır ki, insana “her şey olduğu-olabileceği”,
çok kolay bir şekilde kabul ettirilebilmektedir.
İnsanların
zihniyle oynamanın önündeki en büyük engelse, o insanların inançları,
inançlarına göre oluşmuş, gelenekleri ve yaşam tarzlarıdır. Siz, İnsanların
sabiteleri olan inançları, değerlerini ve buna bağlı olarak yaşam tarzlarını
değiştirirseniz, o insanların zihinleriyle istediğiniz gibi oynayabilirsiniz.
Son 18
aydır topyekûn insanlığın zihniyle öyle bir oynanmaktadır ki, milyarlarca insanın,
inancı, değerleri, yaşam tarzları, gelenekleri yerle bir edilmekte ve kurulması
düşünülen, “yeni ve yapay bir tekno-dünyaya” doğru evrilmesi sağlanmaktadır.
18
aydır cemaat halinde namaz kılamıyoruz. Ramazan neşemizi unutmak üzereyiz.
Cenazelerde acıları paylaşamıyoruz. Düğünlerdeki neşemiz kalmadı. Sosyo-psikolojik
dünyamız darmaduman edildi. Aşılarla
sanki bedenimizden çok zihnimiz aşılandı.
Temel
ibadet mekânımız Kâbe adeta sessizliğe büründürüldü. Peygamberimiz (SAV)
kabrine yüz süremiyoruz. Allahtan, Filistinli Müslümanlar, Siyonist işgalci
zalim İsrail’in zulmüne direniyor ki, Mescid-i Aksa’nın açık olmasından ve
orada cemaat hainde namaz kılınmasından mutluluk duyabiliyoruz.
İnancımıza,
imanımıza ve ibadetlerimize dayalı 1500 yıllık bir hayat tarzımız topyekûn
silinmeye ve dönüştürülmeye çalışılmaktadır, farkında mıyız?
Gelecek yazı:
Küresel İklim değişikliği mi yoksa, Müslümansız bir dünya mı?