29 Temmuz 2018

Paris’ten Sevgilerle

Uçak biletimi aylar öncesinden alıp, Paris ile ilgili bir sürü gezi yazısı okuyup, birkaç film izlememe rağmen her yer çok yabancı. Paris, “çok popüler olan her şey aslında iyi bir pazarlama ürünüdür” fikriyle asla örtüşmüyor.  Şehrin kendine özgü orijinal bir dokusu var. Şehre girişte karşılaşılan trafik biz İstanbullular için normal olsa da trafikte bekleyen araçların çoğunluğunun orta sınıf olması dikkat çekiciydi. Ülkemizde lüks otomobil merakı daha fazla olsa gerek.

Paris Metrosunda bir gün

Paris'i gezmeden önce iyi bir plan yapmak gerekiyor, çünkü gezilecek çok yer var. Araç kiralamak asla tavsiye edilmiyor çünkü gidilecek yerlerin mesafeleri yakın ve otopark ücretleri çok pahalı. Bir şehri en güzel yürüyerek/ yorularak tanırsınızdan yola çıkıp metroyu tercih ediyoruz. Metro ağı o kadar geniş ki, bu da şehirde görmek istenilen yerlere ulaşımı kolaylaştırıyor. Bir günlük tren bileti alarak şehrin her yerine ulaşabiliyorsunuz. Metronun son seferi biz de olduğu gibi 00:00'da bitiyor. Metro hattı eski/yaşlı  ve bakımsız ama yer altında başka bir dünya. Metro müzisyenlerini dinlerken, farklı milletlerden yüzleri görebileceğiniz uluslararası bir yolculuk. (Ayrıca yıllar önce zorlanarak öğrenmekten vazgeçtiğim Fransızcaya tekrar başlasam mı diye düşünmedim değil. )

Bugün günlerden Eyfel!

Şuan nerede olmak isterdin sorusuna uzun zaman önce Paris'te cevabını verdikten sonra, Paris'te olmayı başardım. Ve karşımda tüm ihtişamıyla Paris'in simgesi, ünlü Eyfel kulesi. Kimilerine göre demir yığını, kimilerine göre şehrin ortasında bir ucube, kimilerine göre şehri çok yukarılardan seyretmenin tek yolu, kimilerine göre ise turistlik darphane!  Peki bana ne ifade etti ?  Dünya'nın en çok turist alan şehrinde, Eyfel kulesinde sıra yavaş yavaş ilerlerken etrafı seyrediyorum. Tek kelimeyle; etkileyici.Erkenden kalkıp, o kadar uzun süre asansör sırası beklemeye kesinlikle değiyor. Etraftaki insanlardan etkilenip, güzel fotoğraflar çekme çılgınlığıyla andan keyif almayı ıskalamamak gerek J 

( Eyfel dönüşü, fotoğraf çekmeyi sevenler için özellikle gidilmesi gereken,  Eiffel'in hemen karşı tarafında kalan, turistik çekim noktası; Place du Trocadero tepesine de gitmeyi ihmal etmiyoruz. )

Seine Nehrinde yolculuk

Seine nehrinde tekne turu yaparak şehri farklı bir açıdan görme şansına sahip oluyoruz. 1900 yılların başlarında yapılmış, her biri ayrı bir sanat eseri olan birçok köprünün altından geçiyoruz. Nehir kenarlarında içki içen, yemek yiyen insanlar var. Biz de ki piknik kültürünün biraz daha modern hali. J Renkli, ışıltılı bir atmosfer ve en önemlisi de tarihi doku korunmuş. Meşhur Notre- Dame Katedrali'ni görmeden buradan gitmek olmaz. Burada mola verip ihtişamlı yapıyı gezerken bolca fotoğraf çekiyoruz.

Paris'in en önemli sembollerinden biri olan Louvre müzesine gittiğimizde büyük hayal kırıklığı yaşıyoruz. Çünkü pazartesi ve salı günleri ne yazık ki kapalı. Planlama yaparken bu ayrıntıyı gözden kaçırmışız.  Buraya gelmeden hakkında yaptığım araştırmalara rağmen göremeden geri gidiyorum. (Tekrar gelebilmek için bahanem oldu) Loure Sarayı bahçesinde biraz dinlenirken bizim gibi müzeyi göremeyen Türk gezginlerle sohbet ediyoruz.

Ve karşımızda; Chams Elysees

Saraydan çıkıp yine ünlü Chams – Elysees –  yani meşhur Şanzelize -  caddesine doğru yürüyerek yol alıyoruz. İstanbul'da göremeyeceğiniz kadar geniş, gösterişli ışıltılı mağazaların olduğu bir cadde. Lezzetli kruvasanlardan yiyip bir şeyler içmek için durup etrafı seyrediyoruz. Karizmatik ve özgüvenli kelimeleri buraya çok yakışıyor. Kitapçının önünden geçerken fonda sevdiğim bir parçasıyla Edith Piaf çalıyor. Tam olarak eşlik edemesem de bu tanışıklık hoşuma gidiyor. 

Paris, yürümeye son derece elverişli, düz bir şehir. O yüzden yürüyebildiğimiz kadar çok yürüyoruz. Tüm o güzel sokakları, binaları  geçerken “iyi ki buradan geçmişim, iyi ki buraya gelmişim” dedirten anıları biriktiriyoruz.

Genel dokuyu, yüksek binaların hakim olduğu Nişantaşı'na benzetiyorum.  Daha önce bir zaman diliminde buradan geçmiş gibiyim. Evet çok şık giyimli insanlar var ama Chams- Elyses caddesinde Paris'e alışverişe gelen moda dergilerinden ışınlanmış insanlara pek rastlayamıyorum. Bu caddeye daha çok renk katan, izlenmeye değer rap müzikler eşliğinde dans eden sokak dansçılarının gösterileri. Oldukça dikkat çekiciler, durup dinlemeden geçemiyorsunuz.

Caddenin sonunda yine Paris'e gelip de görülmesi gerekenler listelerinde yer alan, dokuz caddenin birleşim noktasındaki tarihi anıt Zafer Takı bizi selamlıyor. Etrafından fotoğraf çekmek isteyen kalabalıktan da onu fark etmemek mümkün değil. - Biz de burada fotoğraf çekmeden geçmiyoruz-  Bir rivayete göre Paris'te bütün yollar gösterişli bu devasa yapının önüne çıkıyormuş.

Gösterişli mimarisiyle Sacra Coure Kilisesi

Paris'e gelip de görmeden gidilmeyecek bir diğer yapı da Monmartre tepesinde- diğer adıyla ressamlar tepesi-  yer alan ihtişamlı Sacre Coeur  Kilisesi.  Chame- Elyses caddesine metro kullanarak 3-4 durak mesafede yer alan kiliseye varılabiliyor. Ayrıca Fransızların sorulan sorulara İngilizce cevap vermediği kocaman bir yalan! Kime yol tarifi sorsanız gayet kibarca, düzgün bir İngilizce ile yardımcı oluyorlar. Ya da biz doğru kişileri seçtik, emin olamadım J Şehrin yüksek tepesinde yer alan kiliseye çıkan merdivenleri tırmanmak baya yorsa da buna değiyor. Bembeyaz ve oval şekilde olan bu tarihi eseri ilk görüşte Tac Mahal'e benzetiyorum.- Bilinçaltım beni hiç yalnız bırakmıyor-  İçerisi de en az dışarısı kadar ferah ve iç açıcı. Kilisenin ön tarafında gruplar halinde oturan gençler gitar çalıp şarkı söylüyorlar.

Kilisenin arka tarafı da oldukça büyük. Adından da anlaşılacağı gibi burası yani Ressamlar tepesi birçok ressama ev sahipliği yapıyor. Sıraya dizilmiş olan eserlerden satın alabileceğiniz gibi kendi karikatürünüzü de orada çizdirme fırsatınız oluyor. Dönüş yolunda hediyelik eşya satan sokak satıcılarından hatıra anahtarlıklar almadan geçemiyoruz.

Paris, ölmeden önce gidilip görülmesi gereken özel bir şehir bence. Biz üç gün ayırdığımız için zamanımız her yeri görmeye yetmiyor. Görülebilecek çok fazla müze var. Özellikle Louvre müzesini gezip görmek için bir gün ayrılması öneriliyor. Ve tabi ki müze biletlerinizi önceden almakta çok büyük avantaj oluyor. Tekrar geleceğimize söz vererek, güzel anılarla şehirden ayrılıyoruz.