VF kat sol
VF kat sağ

14 May 2016

Pelikanizm

Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun 22 Mayıs'taki AK Parti kongresinde aday olmayacağını açıklaması, öncesi ve sonrasıyla hâlâ tartışılıyor. Genel başkanlıktan feragat etme hikâyesinin, bilinenler kadar bilinmeyenlerle de ilgili olduğunu düşünüyorum. Görünen gelişmelerden hükümler çıkarıyoruz, evet, fakat o iş hala bizim bildiğimiz gibi olmayabilir.

Davutoğlu'nun görevinden ayrılması tartışıladursun, bu süreçte ortaya çıkan bir tavırla ilgili yeterince konuşulmadığı kanaatindeyim. Davutoğlu'nun gidişine değil, siyasete etki edeceğini düşünen “ifşa dili”ne şaşırıyorum zira. Sislerin içinden şefkatli bir ses bize göremediklerimizi gösteriyor, irşad(!) ediyor.

AK Parti MKYK toplantısındaki anlaşmazlık tam olarak idrak edilmemişti ki, Pelikan Dosyası diye bir blogda yazılanlar, “operasyon” havasında gündeme dâhil edildi. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başbakan Davutoğlu arasındaki anlaşmazlıklar kendilerini “Reisçi” ilan eden birtakım zevatın gözüyle dile getiriliyordu. Konuşulanlar doğrudur belki, zaten önemli bir kısmı kamuoyunun şahit olduğu, takip edebildiği gelişmeler bunlar.

Fakat bir sorun olduğu ortadayken, hatta Davutoğlu'nun gideceği en azından hissedilirken, birdenbire “kapalı kapılar ardındaki büyük sırları” kızgın bir üslupla ifşa eden dil kimin diliydi ve neyi amaçlamıştı? Daha da önemlisi neden imzasız bir yazıydı?

Pelikan Dosyası'nı ilk defa duyup incelediğimde aklıma “Reisçi” olduğunu söyleyen birinin, ne diye Paralellerin yöntemiyle iş gördüğü sorusu geldi. Öyle ya, bu yöntemleri benimseyebilen birinin devlete dair gizli plan ve ajanda sahibi olmadığını nereden bilebiliriz ki?

Ben kendi adıma gizli mahfillerden gelen gaib sesleri ciddiye alamıyorum. Söz konusu bildirinin mevcut gelişmelere etkisinin olduğunu sanmam, eğer olmuşsa bu olumsuz bir etkidir şüphesiz. Üstelik birileri Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karar ve tercihlerine gölge düşürmeye çalışıyor, gibi bir görüntü var ortada.

Çok geçmeden bir karşı bildiri ilanı geldi: Pelikanın Yalısı. Pelikan dosyasının büyük imkânlarla bir yalıda kurulan bir merkezden servis edildiğini haber veriyordu. İsimsiz ve imzasız olan bu yazı, ilkiyle aynı dili konuşuyordu. Oysa tuhaftır ki ne birileri “Reisçi” gibi duruyor, ne ötekiler “Hocacı”. Aynı tutumu devam ettirerek güya rövanş almaya çalışan yeni hayaletlerin ortaya çıkışı da, başka hayaletleri çağırıyor.

Türkçe “İpliğinizi pazara çıkarıyoruz” diyor bu birileri. Bu böyle devam ederse pelikanlar, insanların mahreminde giderek daha çok gezinirler ve hep bir “açık” aramaya başlanır, tecessüsün ne kadar kötü ve yanlış bir şey olduğu unutularak.

Bunun kalıcı hale gelmesi siyaseti tasarım atölyesine çevirir. Genel başkanların kasetle göreve geldiği, paralellerin bir film endüstrisi kurduğu ve korkak Fuatavni'lerin perde arkasından seslendiği bir Türkiye olmasın diye mücadele ederken, bu hortum bizi de yutmamalı. Tam da “Fuatavni icad olundu, mertlik bozuldu” diyorken, buna uyum sağlamak, yani siyasetin Fuatavnileşmesine müsaade etmek faciaya yol açar.

Son birkaç yıldır zor zamanlar yaşadık milletçe. Gezi operasyonları, paralelci darbe girişimleri, PKK'nın kanlı terörü ve hemen sınırımızda dinmeyen kargaşa. Tüm bunlardan etkilenmemek ne kadar zor olsa da, medyada “tetikçilik” diye bir “zanaat”in peyda olmasını normal görmemeliyiz. Ahlaki bir zemin şart.

Yani diyorum ki, vakar geri gelmeli, pelikanlar ölmeli.