07 Ekim 2017

PKK yenildi

Türkiye'nin elinde kesinlikle kazanılmış ancak henüz ilân edilmemiş büyük bir zafer var! Göreceksiniz devletlerin bildiğini kısa bir süre sonra içerideki ve dışarıdaki kalabalıklar da fark edecek.

Otuz üç yıldır güya hep “beli kırılan”  ve kendisiyle mücadele edilirken sürekli şekilde “şehitlerin kanı yerde kalmayacaklarla” birlikte anılan ve büyütülen PKK bitti! Bir yıl önce özerklik öncülü devletleşme iddialarını gerçekleştirmenin eşiğine geldiğini deklare eden ve kendince bunun iç ve dış dinamiklerini tüm evreleriyle gerçekleştiren PKK, bugün çoban ve muhtar kaçırarak ya da kurşunlayarak var olduğunu ispat etmeye çalışan ölü bir örgüt. 1984 koşullarının bile çok çok altına savrulmuş ve Türkiye içinde ve üzerinde tüm etkinliğini ve tekrar ayağa kalkma ümidini kaybetmiş bir leş. Bu zafer Türkiye'ye Tayyip Erdoğan liderliğinin son hediyesi… Kimileri için hem bu zaferle hem de bu zaferin sahibinin kim olduğunu eninde sonunda görme lüzumuyla yüzleşmek çok ağır ve acı verici olacak.

PKK bundan böyle Türkiye sınırları dışında emperyal güçlerin operasyonel olarak altını silah, insan ve sipariş eylemlerle doldurmaya çalışacağı salt bir tabela ve tüm varlığını kaybederek iflas etmiş bir şirketin, el konulan isim hakkıdır. O isim sadece kısa bir süre istihbarat teşkilatlarının tıpkı DEAŞ-IŞİD gibi giyineceği bir kostümün mecaz adı olarak duyulacak.

PKK, Ak Parti iktidarıyla birlikte tedricen ama gerçekten millete ait olan bir devlet aklı ve iradesiyle ilk defa karşılaştı. Yeniden uyandırılan binlerce yıllık devlet aklının ayağındaki topa ‘zübük' bir örgüt aklıyla girmek zorunda kaldı ve coğrafyayla temasları neredeyse yüz yılı bile bulmayan istihbarat örgütlerinin nefesi onları kurtarmaya yetmedi. PKK ve hâmiliğini yapan güçlerin yönetebildiklerini böylece hız ve mevzi kazandıklarını zannettikleri çözüm sürecini, Türkiye dâhiyane bir ifşa, imha ve ihya silsilesiyle neticelendirdi. PKK için ifşa ve imha, adalet, huzur, nizam ve devlet için ihya!   

Bir terör örgütü varlığını ancak terörle kurduğu mutualist ilişki üzerinden sürdürebilir. Hiçbir terör örgütünün gerçekte toplumsal haklara ilişkin herhangi bir düzeltme ve kazanım beklentisi yoktur, olamaz. Bunu ancak kendisine alan açmak, tahribat ve tutunma gücünü çoğaltmak gayesiyle kitlesel destek devşirmek ve kaosu yaymak için kullanabilir. Dillendirdiği talep hasbelkader gerçekleşirse hemen bir yenisini dillendirmeye başlar. O da gerçekleşirse sanki konu hiçbir zaman önceki talepleri olmamış da esas mesele hep şimdi söyleyeceğiymiş gibi bir yenisini. Yani terör teröristin doğal yaşam alanıdır ve aralarında su-balık ilişkisi vardır. Hiçbir terör örgütü yenilmeden, tükenmeden yahut kurgulanma amacı olan esas gaye için gereksinim olma hâlinden çıkmadan terörü bitirmez, bitiremez. Çözüm süreciyle devlet, hem PKK'nın devşirdiği toplumsal tabana hem de abes biçimde terörle sosyal ve ekonomik düzenlemeler arasında irtibat olduğuna inandırılmış vatandaşlarına gerçeği tüm yalınlığıyla ifşa etti. Artık herkes biliyordu ki sınırsız sabır, müsamaha ya da “hoşgörü” bile PKK'yı terörden ve insan öldürmekten vaz geçiremez. Bunlar onların, siyasi uzantılarının ve müttefiklerinin ancak azgınlığını, şımarıklığını ve katliamlarını arttırır.

Erdoğan sabır ve tahammülle yürütülen ifşa sürecinin dolaysız çatışmasızlık hâlini Türk askerini yetmiş senedir kum torbalarıyla çevrilmiş barakalarda kurbanlık ana kuzuları olarak terör örgütleri ve düşmanın önüne açık hedef olarak atan alçak ve köhne yapılanmanın düzenini bozmak için kullandı. PKK'nın en büyük gücü açık hedef olarak görünen karakolların omuzdan atılan lav silahları ve füzeler karşısında karton evler hükmünde olmasıydı. Tek partisi, sosyal demokratı, sağı ve soluyla tüm iktidarlar ile bürokratik tahakküm kurumları yarım asır boyunca Mehmetçiklerin bir bazuka atışıyla kum torbalarıyla birlikte parçalanıp etrafa saçılan bedenlerini siyah gözlüklerinin ardına sinmiş abus çehrelerle “kınayarak” seyrettiler. Milletin tevekkülünün, imanının, sabrının ve izzetinin üzerinde tepindiler. Onların aksırıncaya, tıksırıncaya, patlayıncaya kadar yediği, soyduğu, yağmaladığı millet hazinesinde Mehmetçiği koruyacak, yaşatacak bir düzenlemeye aktarılacak para hiç olmadı. Çözüm süreci bittiğindeyse PKK'nın karşısında içine tıka basa asker doldurulmuş kremalı barakalar değil, bir daha hiçbir uyuz köpeğin yanaşıp diş geçiremeyeceği betondan arslan yuvaları vardı; yani kalekollar…  Bir değil bin roket atılsa duvarından taş düşmez kaleler… PKK'nın birkaç roketli saldırı ve yanaşma teşebbüsü sebebiyle verdiği ağır kayıplar akabinde Duran Kalkan'ın Mednûçe televizyonundan, "HPG-YJA STAR güçlerine şu çağrıyı yapıyorum: Kesinlikle operasyona çıkmayan, gerillaya ve halka saldırmayan, siyasi yönetimle ilgilenmeyen, vatanı korumak adına sınırda, karakolunda duran askerlere dönük saldırı yapmamalılar. Bu bizim görüşümüze uygun değildir. Yapanlar olursa biz bunu suç sayarız ve yargılarız" demesi karşısında kahkaha attığımı hatırlıyorum.

Erdoğan aynı süreçte, bizden çok tedarikçiler eliyle bir şekilde PKK'ya istihbarat aktarmaya yaradığını bildiğimiz, buna rağmen kendi ellerimizle tepemizde uçurduğumuz üstelik yine de İsrail ve ABD'nin bin bir kapris ve müdahalesini çekmek zorunda kaldığımız insansız hava araçlarının çok daha iyisini ve gelişmişinin yaptırdı. Tüm silahlarımız yerli kodlarla donatıldı.  Erdoğan'ın bu stratejik hamlelerinin önemini henüz düşmanlarımız kadar idrak edemeyenler de var, ettiği için daha çok düşman olanlar da…