01 Temmuz 2016

Radikaller birbirlerini severler!

Türkiye canlı bombalarla sarsıldı. Savaş burnumuzun dibinde. Savaşın dışındayız ama aynı zamanda da içindeyiz. Batının büyük güçleri Suriye'yi hala paylaşamadılar. Milyonlarca insan acı içinde ölüme koşuyor.

Bizim için her şey 1 mart 2003 tezkeresinin Meclis'te reddedilişiyle başladı. Bu tezkerenin reddinin bedeli Türkiye'nin Ortadoğu'da etkin bir güç olarak varolmadan ya da varolamadan savaşın menfi etkilerine maruz kalmasıdır. Sur, Cizre ve diğer doğu bölgelerindeki terörden havalimanında patlayan canlı bombalara kadar tezkere kararı sonucunda Ortadoğu'da, fiilen dahil bile olmadığımız bir savaşın zararını görüyoruz.

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan 2003'teki tezkerenin lehine görüş bildirirken Ak Parti'de tezkereyi reddetmek isteyenlerin lobisi galip geldi ve tezkerenin lehine konuşan Tayyip Erdoğan'ın daha Suriye savaşı ortada bile yokken Türkiye'nin Ortadoğu'da etkin bir güç olması gerektiğine dair ferasetinin ne kadar doğru olduğu bugün apaçık ortaya çıktı. Malum lobilerin dış politikasının bugün geldiği yer de ortada. (İsteyenler bu lobinin olup olmadığını Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün danışmanı Ahmet Sever'in yazdığı, Abdullah Gül İle On İki Yıl adlı kitaptan öğrenebilirler. Ben söylemiyorum Sever söylüyor. Hem de övgüyle anlatıyor. Sever, tezkerenin geçmemesi için tezkerenin tarafı gözükmeyenlerin kafasında yatan düşüncenin ülkenin en az zararla bu badireyi atlatması olduğunu pek güzel anlatmış. En az zarar!)

Bölgede pasif bir konumda kalması telkin edinilen Türkiye PYD ve ona bağlı diğer örgütlerin ilerleyişiyle birlikte güney sınırları boyunca güvenliksiz bir konuma itildi. Yeni Başbakan Binali Yıldırım'ın dış politikada bir takım değişikliklere gitmesi acil bir ihtiyaçtı ve dış politikadaki değişiklik herhalde bazılarının hoşuna da gitmedi.

Coğrafya kaderdir. Hem Ortadoğu'da olup hem de etliye sütlüye karışmadan oturayım diyemezsiniz. Etkin bir güç, söz sahibi olmazsanız güç gösterilerinin hedefi olursunuz. Çiçek çocukların barış özlemi sökmez bu coğrafyada. 3 Mart 2003 tezkeresi muhafazakar çiçek çocuklarının tezkeresi oldu ve onlar tarafından geçmesi reddedildi. Çünkü barış çığlıkları atan solcularla ak partinin belirli bir kanadı benzer düşündü. Coğrafyanın öneminin son derece farkında olan, dış politikada Ortadoğu'da etkin bir güç haline gelmek için hem ilkesel hem de pragmatik ve bazen liberal politikalar güden Erdoğan ise bu kararda yalnız bırakıldı. Ve şimdi gayet haklı çıktı. (Bugün de koyu ya da radikal bazı muhafazakarlarla Türkiye'nin sekülerist solcu ve muhalif cemaat kanadının kimi konularda aynı düşünmesi ne kadar da ilginç! Ak Parti'nin daha liberal, ılımlı ve pragmatik politikalarını iki taraf da kendi zaviyesinden eleştiriyor! Bazı radikal İslamcılar bu politikalar yüzünden solcular ve cemaatçiler kadar mutsuz. Ama garip olan bir şey yok. Sol da bir radikalizm türüdür radikal İslamcılık veya radikal muhafazakarlık da bir radikalizm türüdür. İkisi bir yerde rahatça buluşabilir. Mısır'ın İhvan-ı Müslimin teşkilatı Türkiye'nin İsrail'le yaptığı mutabakattan dolayı Gazze'ye uygulanan ambargonun hafifletilmesine teşekkür ederken iki ülke arasında istemeden de olsa kriz yaratanlar hükümeti suçluyor. Çünkü bir taraf, yani İhvan-I Müslimin ılımlı. Çünkü yardım meselesine bazılarının yaptığı gibi radikalizmin gözlükleriyle bakmıyorlar. Çünkü şu anda Gazze'de ambargodan inleyen insanların da yardıma ihtiyacı var, ihtiyaçları olan şey şövalyelik ve kuru gürültü değil.

Suriye'de küresel güçlerin savaşı şiddetle sürüyor, ya bu küresel güçlerden birisi olacağız ya da onların kuklası. Ara çözümler de onların kuklası olmak demek. Nesnel olalım, pasif kalalım, aman şiddete bulaşmayalım, savaş karşıtıyız, en az zararla atlatalım kafasının neticesi PKK'nın ve DAEŞin Türkiye sınırları içinde hedefi olmaktır. Türkiye, huzur istiyorsa büyük güçlerle aynı masada olmak zorundadır. Onlar kadar güçlü olmak ve bu istikamette kendini teçhiz etmek zorundadır. Başka bir yolumuz yok.