08 Ocak 2016

Radikallerle yaşamayı öğrenmek

Bir toplum radikalleriyle yaşamayı öğrenmelidir. Şaka yapmıyorum, hiç hoşumuza gitmese de radikallerimizle yaşamayı öğrenmek zorundayız!

Toplum bir yelpazedir, en pasif olanlardan ılımlılara ve radikallere doğru değişen bir renk cümbüşü. Radikallerin koyusu açığı olduğu gibi, pasifin azı çoğu da vardır. Bir toplum radikalleriyle yaşamayı öğrenmek zorundadır çünkü her toplumsal sistemde, en mükemmel sistem bile olsa illaki durumdan memnun olmayan, sistemi yıkmak isteyen ve sistem aleyhinde çalışan insanlar olacaktır. Bu sosyolojik bir gerçektir ve kimse bu gerçeğe gözlerini kapatamaz. Radikaller, normal olana dönüşmeyip radikal olarak kalıyorsa ve hayatı felç etmiyorlarsa veya felç edecek güçleri yoksa sorun yoktur bile diyebiliriz. Hatta onlar sıklıkla mevcut düzenin korunmasının garantörleridir. 

Bizim de toplum olarak radikallerimiz var. Sistemden memnun olmayanlar, devletten nefret edenler, öz yönetim isteyenler, bağımsızlık arayışında olanlar, İslami bir dünyevi cennet arayışında olanlar vs. vs. 

Radikalizmin panzehiri nedir? Radikalizm bir toplumdan tamamen kazınabilir mi? Bu mümkün mü? Radikalizmi tamamen ortadan kaldıracak, onu yok edecek bir panzehir yok. Fakat etkisini kıracak panzehirler var. Radikalizmin, liberal özgürlüklerin toplumun geniş kesimlerini içine alacak şekilde genişletilmesi ve etkin hale gelmesi ile sınırlanabileceği söylenebilir. Mesela şiddeti teşvik etmeyen ve hakaret içermeyen fikir özgürlüğünün yasal olarak garantiye alınması bunlar arasında sayılabilir. Bırakalım konuşsunlar. Radikallerin iddiaları tartışma konusu olduğunda bu iddiaları çürüten savlar da ortaya atılacaktır. 

Diğer panzehir kapitalizm. Beğenelim beğenmeyelim, istersek ona karşı etik bir duruş sergilememiz gerektiğini düşünelim, şu gerçeğe gözümüzü kapatamayız: kapitalizm radikalizmi törpüler, onu met'aya dönüştürür ve kitlelere pazarlar.

İsyanın sembolü kapitalist sistemin içine alınır ve piyasaya sürülür. Dünün Çiçek çocuklarının, hippilerinin barış sembolü bugün kitlelerin boynuna taktığı, çantasından, tişörte her şeyin üzerinde gördüğümüz kitlelere pazarlanan bir şey haline geldi. Sistem hippilere kurulu düzene bir tehdit olmaktan çok bir pazarlama fırsatı olarak baktı. (Bu meselenin ciddi bir sosyolojik değerlendirmesi için Joseph Heath ve Andrew Potter adlı yazarların kaleme aldıkları İsyan Pazarlanıyor adlı kitaba bakabilirsiniz. Analizleriyle muhteşem bir kitaptır.) Sahi, Gezi Parkı hadisesinden sonra kitapçılarda sıkça rastladığımız tişört, çanta, kitap ve dergilere kadar gezinin kapitalist sistem tarafından nasıl pazarlandığını görmedik mi? Hatta bazı sözde entellektüeller kendilerini de Gezi Parkı kitaplarıyla entellektüel piyasaya pazarlamakta bir beis görmediler.

Radikaller, radikalken dünyaya aslında şöyle demek isterler: "hakikati ben biliyorum size öğreteceğim." Bu durumda Russell'ın şu sözünü hatırlamadan yapamayız: "Dünyanın en büyük sorunu radikallerin ve aptalların kendilerinden çok emin olup, zeki insanların kendilerinden her daim şüphe etmesidir." Radikaller gerçekten de kendilerinden hiç bir şekilde şüpheye düşmeyenlerdir ve insanlık varoldukça kendi hakikatinden hiçbir şekilde şüpheye düşmeyen böyle insanlar ortaya çıkacaktır. Önemli olan bunlarla birlikte yaşamanın meşru kurallarını iyi oluşturup radikalizmin tehlikelerini en aza indirgemektir. 

Kürt meselesi diye ciddi bir sorunumuz var ve bir türlü çözemiyoruz. Devam eden şiddet sarmalında bugün yine HDP için dokunulmazlıkların kaldırılması, soruşturma ve yasal sürecin başlatılması tartışmasıyla karşı karşıyayız. İfade özgürlüğünün sınırları gazeteciler tarafından tartışılıyor. Elbette söz konusu milletvekillerinin ifade özgürlüklerini kötü yönde kullandıkları reddedilemez ancak bu milletvekillerini hapse tıkmanın çözüm olmayacağı aksine bu hareketi besleyip büyüteceği de çok açık. Geçmişte böyle oldu, bugün de aynısı olacak. Bugün bazı gazeteciler hapse atılsalar ünlü olup dışarı oluruz çıkarız diye düşünebilmektedir.

Nazım Hikmet'in bu kadar ünlü bir şair olmasının nedeni sadece şiirleri değildir. Böyle soruşturmalar bizim gibi ülkeler için değil, ileri demokrasiye sahip, özgür anayasası olan, refah toplumları için geçerli bir durum. Orada bile radikallerin ne olacağı tartışma konusudur. Mesela Nasyonal Sosyalist bir partiye izin vermezsek yeraltında faaliyetlerini büyütürler mi diye geçmişte Almanya'da ciddi bir tartışma söz konusu olmuştur. Yasaklanan şey ortadan tamamen kaybolmaz daha güçlü bir şekilde karşımıza başka hallerde çıkabilir. Daha geçmişe gidin. Engizisyon, Aydınlanmanın, Fransız Devriminin tarihsel süreçte ortaya çıkmasını engelleyemedi. Fransız Jakobenleri ortalığı kasıp kavurdular. 

Radikallerden korkmamak, onların kendilerini kamuoyunda ifade etmelerine izin vermek gerekir. Bunun yanında şiddete dökülen radikalizme karşı da yasal her türlü önlemi almak şarttır. Radikaller her zaman toplumun kıyısında ve azınlıktadırlar. Önemli olan sessiz çoğunluktur. Sağduyusuna güvenilebilecek olanlar bu çoğunluktur. Sesi duyulmayanın bağırması haktır' diyen Nietzsche "Dünya, büyük gürültüler koparanların değil büyük değerler yaratanların etrafında sessizce dönmektedir" demiştir.