21 Haziran 2016

Ramazan mayası

Maya, nesneyi görünmez bir el dokunuşu ile yeni bir hale dönüştürür. Nasrettin Hoca göle maya çalmaya çalışırken o nüktedan üslup ile bu ihtimalin ölçeği ötesinde her daim gerçekleşme umudunun önemini anlatır. Ya tutarsa. Söz, bu manada düşünen bir varlık olarak insanın ruhunda görünmez bir iksir ile büyük dönüşümler sağlayabilir. Yeni Sözler söylemek logos spermaticus denilen dölleyen sözleri zamanın rahmine saçmak düşünce ve ruhta görülmez bir sır ile büyük değişimlere yol açabilir. Düşüncenin döl yatağından kadim mananın aktüel çocukları doğabilir. Ramazan bu manada hayata ve ruha bir mayadır. Bin yıllık coğrafyamızı mayalayan düşüncenin sonsuz ruh ikliminde modern kaosun tozu dumanı arasından güzel sözler çıkma umudu ya çıkarsa temennisi ile bakidir. Her doğum bir umuttur. Her fecir, her imsak, her iftar ruhun gölüne bir maya çalınma umududur, bir imkândır. Bunun için modern keşmekeşten geçip kendi mahallemize ulaşıp kendi sözlerimiz ve manalarımızla düşünmeye başlamak mayanın tutması için önemlidir. Birkaç asırdır millet ruhu hep yanlış mayalarla dönüştürülmeye çalışıldı. Bu oldukça maya tutmadığı gibi toplumda yanlış sözlerin peşinde o vadiden bu vadiye savruldu durdu.

Modern zamanlar insana varoluşsal anlamının dışında yüklemler ilave ederek onu kendisine yabancılaştırdı. Kimlik bölünmesi ya da karmaşası yaşayan büyük şehirlerin mağrur insanı kâinatın sırrını çözdüğü zehabıyla âleme nizam vermeye başladı. Büyük bir iştihayla mekânda operasyonlara başladı. Güç, bu işinde onun en büyük inancı ve aracıydı. Bunun akabinde o, ihtirasının sınır tanımaz kuyularından menfaat devşirmeye girişti.

Klasik dünyada her şey sahibine kul iken şimdi ona esir, köle olmalıydı. O bir efendi idi ve diyalektik olarak köleleriyle çalışıyordu. Sömürmek ihtirasının gıdasıydı. Durmak dinmek bilmez bu hırsın aracı ise çatışmaydı. Büyük savaşlar, kan ve gözyaşı onun tarihe hediyesi oldu. Bütün bu düzensizliğin esasında vicdan yok olmalıydı. İnkâr onun metafiziğinin esası oldu. Aydınlanma görüntüsü altıda her şeyi inkâr. Pozitivizm kiliseleri kuruldu her yere. Düzenini kapitalizm ve komünizm diye iki şekilde inşa etti zeminin üstüne. Bu inkâr metafiziğinin ahlak yıkımının gayesi sonu gelmeyen, dinmek bilmeyen bir çıkar düşüncesiydi. İnsan yeryüzünde maymunlardan gelen ruhuyla güçlü oldukça yaşardı, amacını güçle alırdı ve gayesi çıkarların gerçekleşmesiydi. Politika ise bunun en büyük aracı. Kurnazlık ve kinin örümcek ağlarını kurduğu o dipsiz kuyu.

Bu iştihaların karşısında dikilen artık cılızlaşmış bir ihtiyar ses, bir çınar ağacının fersude gölgesinden iştihaların susturulmasının ve hakikate döndürülmesinin nihai gereğinin merhamet olduğunu söylüyordu. Kendisinin iştihalarının değil merhametle zamana ve mekâna yayılmanın metafiziğinin insanı olduğunu haykırıyordu. Güç diyordu, bunun için vasıta olamaz, hak, hukuk, adalet düşüncesi bunun karşısında dimdik durur. Lakin artık kendisini unutmakla yok olmak arasında bir yerlerde hafıza kaybı yaşadığı için kendisini yitirmenin eşiğindeki zihni bir rüya izafiliğinde hatırlıyordu artık kendisini. Ramazanda ruha çalınan o efsunlu maya ile görüşü daha bir keskinleşiyordu. Bir ömrü tefekkür ediyordu bir günlük oruçta. İmsak ile başlayan iftar ile biten serencamda. Umuyordu bir gün dünyaya geldiği bir imsaktan başlayan yolda ayrılmayı oradan iftardaki huzurla. Sabır güneş batarken iftarda ne ışıklar yakıyordu rahmanın sofrasında. Kararan göğe karşı aydınlanıyordu gönlü sonsuzlukla.

Bilinci parçalanmıştı. Sözleri paramparçaydı. Yüreği sökülmüş, vicdanı zedelenmişti. Mezarlardan duyulan bir sesti bu belki de ölüler yeniden yaşayanlara hayatı hatırlatmaya çalışıyorlardı. Nurettin Topçu, İnsan makalesinde, “Merhamet çekirdeğinden fışkıran mesuliyet ağacı, insanı mahdut ve mütenahi bir varlık olmaktan çıkarır, sonsuz ve ebedi bir hayatın sahibi yapar. Hülagü olmaktan çıkar. Yunus yapar.” tespitlerinde merhametin gönül umranına çalınan ne sihirli bir maya olduğuna bu siyakta işaret eder.

Bu anlamla zamanı idrake başlayan zihin, ihtiraslarla dolu vicdanında mesuliyetin seslerini duymaya başlar. Ruhun iffeti hizmetiyle ölçülür diyen Nurettin Topçu'nun bu sözleri mesuliyetin ıstırapla baş başa gitmesi halka hizmeti hakka hizmet bildirir düşüncelerine kapı açıyor. İhtiraslarıyla kendine gömülen benlik mesuliyet ile merhametin karakter kazandırdığı çerçevede sonsuza açılmaya başlar. Çatışmanın yerini ise burada dayanışma alır. Diğerkâmlık esas olur. Fayda prensibi devreye girer. İnsan, muhteris bir kifayetsiz olmanın ötesine geçerek mesuliyetini hissettiği şeylerin mustaribi olarak ömrünü imar ile gönlünü umran eder.  

İnkarı kendisine metafizik belirleyip varlığı mikroskopla teleskopun ucuna bağlayan zihniyet kendi körlüğünü global bir gerçekliğe tahvil yarışında küreselleşme başlığı altında dört nala koşmaya devam ediyor. Bu yolda inkârın karşısında inancın sesi çıkar odaklı hayata koskocaman bir “La!” ile hayır! çekerek erdemi onun karşısına koyar. Merhametin mesuliyetini kuşanan zihniyetin insan odaklı hayatı ile çıkar merkezli modern hayatın satanizm ve rahmanizm çekişmesi sürgit devam ediyor. Hülagü'nün kana buladığı coğrafyada kana kana içilecek pınarlar keşfeden Yunus'un serencamı insanlığa ders olarak duruyor; Gelin tanış olalım, İşi kolay kılalım, Sevelim sevilelim, Dünya kimseye kalmaz.

Ramazanın sesleri arasında ruhumuzda mayalanması umulan bu güzelliklerin bize hayat diye sunulan simülsayonu aşmak noktasında ilhamlar yükleyeceği muhakkaktır. İnsan bir maya ile Hz. İnsan olur. Maya halimizi başka hale dönüştüren bir sihirli iksir. Asabiyesini yitirmiş bizlere bir kavim halini değiştirmedikçe onun hali değişmez ilahi sadasını hatırlayarak bakarsak mayamız mı bozuldu biz mi maya tutmaz hale geldik bilinmez. Oruç gönül umranında nefis kömürünü ruh elmasına çevirmek noktasında güzel bir mayadır; nasip olana ne mutlu vesselam.