15 Haziran 2016

Ramazan ve toplum psikolojisi

İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı içerisinde Ramazan-Oruç temalı herhangi bir yazı daha kaleme alma niyetim yoktu lakin bir iki gün önce izlediğim bir haber bülteninin içeriği beni bu yazıya adeta zorladı.

Öncelikle diyetisyen bir hanımefendi oruç açlığına çare olması amacıyla iftar ile sahur arasında beş öğün yemek yenmesi gerektiğini belirtti. Garip olanı, danışanlarından nasıl talepler alıyordu ki ne geleneksel ne de modern yöntemlerin herhangi birinin asla tasvip etmeyeceği böyle garip bir öneriye baş vuruyordu. Beslenme bilimleri, beslenme araştırmalarından zerre ilim almış bir insan bilirdi ki bir hazım bitmeden yeni bir öğünle sindirim sistemini yeni bir hazma zorlamak adeta bedenin kendi içerisinde bir kavga vermesi manasına geliyordu. İftar ile sahur arasında altı saat olduğunu farz edersek, saat başına bir öğün yemek. İsteyenler deneyebilir… Başa gelecek en küçük sorun kabızlık olacakken, bu uygulamanın birkaç gün uzaması vücudun temel birçok dengesini alt üst edecektir.

Ramazan'ın meşakkatlerini bu kadar korkutucu kılan elbetteki toplumun klasik bir refah toplumuna dönüşmesi. Ninelerimizin, dedelerimizin gençlik dönemlerini dinlediğimizde, uzun yaz Ramazanlarında, tarlalarda, bahçelerde güneşin altında, bedenleriyle, kan ter içinde çalışan insanların ecri ile bizlerin ecri arasında olacak farka elbetteki hak vereceğiz. Yukarıda bahsettiğimiz haberin ardından gelen, bir şehrimizde Ramazan ayında toplam beş ton kadayıf dolması tüketildiği bilgisi ve mikrofon uzatılan vatandaşların bundan memnuniyeti… Lafa gelince Resulullah'ın Medine'deki açlık günlerinde karnına bağladığı taştan dem vuran hocaların özellikle değinmesi gereken mevzular…

Öncelikle şunu söyleyelim, tarih boyunca oruç tuttuğu için açlıktan ölen herhangi bir şahsa rastlanmamıştır. Bir insan dünyayı da yese bedenin metabolizmik yapısından dolayı altı yedi saat sonra açlık hissedecektir. İftarla Sahur arasında alacağınız hiçbir tedbir gelecek günün öğlen sonrasında kendinizi aç hissetmenize çare olmaz. Bırakın, oruç ile barışalım, oruç ve meşakkati ruhumuzun enginliklerini fark etmemizden başkasına sebep olmaz. Eğer açlığa karşı bir nebze daha dayanıklı olmak istersek sahur yapmaya dikkat edelim. Ramazan günlerinde sahur yapanların açlığa ekstra dayanıklı olmasının sebebi psikolojik değil, bizatihi Resulullah'ın asm belirttiği üzere sahurda yenen yemeğin bereketidir.

İftar konforuna ve Ramazan oburluğuna tek çare de tefekkürdür. Bugün her iftar anını, Somali'de, Suriye'de, Bangladeş'te bir dilim karpuza muhtaç vaziyette Allah'a kulluk çabasına girişmiş dindaşlarımızı düşünmekten başkası bizleri şatafat ve oburluktan kurtarmaz. Ümmet garip bir derya, Müslümanlar bugün de sağ kaldığına şükredenler ile, iyi kızarmamış bir parça et yüzünden aşçılarla kavga edenler arasında bir heyula. Ümmete rahmet belki de bir bombardımanda elli evladını toprağa veren babaların acısına ortak olacak babaların, o iftarda evlerinde kadayıf dolması yerine dolu gözler götürdüğü gün inecek. Bilmiyoruz belki de bereketin kokusu barut kokusu ile tereyağı kokusunun karışımından mürekkeptir.