08 Haziran 2016

Ramazan ve yeme tartışmaları

Ramazan orucu ile başlayan süreç “yeme” ve daha geniş ifadesi ile “Ramazan da nasıl beslenmeliyiz?” tartışmalarını gündeme getirir. Ne hikmetse toplumun günün belli kısmında aç kalmaya dair korkusu depreşir ve medya bu korkuyu kendisine geçici ama temel bir malzeme yaparak tıpçılar ve beslenme uzmanları eli ile sömürür de sömürür. Burada saçma olan iki husus vardır. Birincisi neden Ramazan ve oruç mefhumu daima yeme içme açlık problemleri ile anılır ve neden Ramazan ve oruç hakkında konuşan vatandaşlar genellikle modern eğitim almış uzman bireylerdir? Bu saçmalıklar yekünü ve ardındakiler, Ramazan ve ruhuna bakışın tamamen modernleşmiş objektiflerden olmasından kaynaklanıyor. Ramazan ve benliğin yüceliklerini açığa çıkarmada vesilesi oruç, meşakkatlerine ne kadar az katlanılırsa o kadar iyi bir psikolojik terapi olarak algılanıyor. Ramazan ve orucun Benlik ve Allah, kul ve Allah arasındaki koordinasyonun onarıcısı bir ruha teslim olma süreci haricinde garip şekillerde tanımlanması tezimizin burhanı. En popüler şekliyle, “on bir ay yorulan mide dinleniyor veya uzun zamandır diyet yapamamıştım Ramazan fırsat oldu” şeklinde yaklaşımlar Ramazan'ın aklımızdaki manasını açıklıyor.

Modern teamül Allah ve ahlakı ile alakalı herhangi bir mevzuyu reddederek değil, bu mevzuya dair bütün tartışmaları dünyanın, dünyevileşmenin sınırları içine hapsederek modernleştirir. Örneğin medyanın o renkli bültenlerde renk verdiği bir çok uzman Ramazan akla uygun değil, ya da oruç zararlı demez, bu iki kelimeyi duyar duymaz ilettikleri bütün yorumlar toplumun onurunu kırmayacak ama gerçek manaların keşfine de uzaktan yakından değinmeyecek her sene yeniden tekrar edilen birkaç cümleden ibarettir. Kimse, hatta isimlerinin önlerinde kocaman tiltler taşıyan Müslüman Akademisyenler! dahil bu Ramazan'ında birçok yeme içme lüksünden mahrum bir şekilde geçirilmesi, bedenin kaybettiği kilolardan çok, benliğin ruhta bulduğu keşiflerin gerçek kazanç sayılacağını deklare etmez. O çok şaşalı Ramazan davetlerinin, bir iftarın iki ailenin elektrik faturasına denk o donanımlı sofraların ancak bu mübarek ayın yüzüne yüzüne hakaret etmek olacağını kimse deklare etmez. Ramazanda her bünyenin Allah'tan çekinmenin neredeyse etten bir heykeli haline gelmesi olmalıyken, suya sabuna dokunmayan binlerce lakırtı saman altından su yürütüyorsa gerçekten ortada modern bir hezeyan vardır.

Modern Osmanlı, Ramazan'a karşı ilk hatasını gerçekten bir meşakkat ayı olan Ramazan'ı lale devrinde bir eğlence ayı haline getirerek yaptı. Nasıl Lale tasavvufta Allah'ı simgeleyen bir güzellikken, Lale devrinde dünyayı simgleyen bir güzellik haline getirildi, Ramazan da Allah'ın rızasının arandığı bir aydan, Allah'ın razı olmadıkları ile geçiştirilen bir eğlence ayına dönüştürüldü. Riyazetten ziyafete, keşiften kantoya acayip bir dönüşüm. Günümüz Ramazanlarını beğenmeyen bir çok sekülerin “nerede o eski Ramazanlar” yakınısının ardında bu antiRamazanlara olan özlem vardır.

Bizler Modernizmin bütün taaruzuna rağmen bugün çektiğimiz her meşakkatten gurur duyacağız ve Perişanlıklarımızı haşr gününde bir hüccet olarak saklayacağız. Ramazan marketlere, pastanelere, pazarlara asgari düzeyde uğradığımız ay olacak ve kimi iftarlarda resmen evlerimizdeki yokluklardan sofralar döşeyeceğiz. Allah'ın tüm ümmeti Muhammed'e asa bu mübarek ayda bereket indirmesi, kaza belalardan arındırması için dualar edeceğiz. Soframızdaki her mahrumiyetin nurdan bir kaya olup insi ve cini şeytanların başlarına düşmesi için fısıltılarla haykıracağız. İnanıyoruz ki böyle böyle, dualarımızla, belki bir günlüğüne bile olsa Mübarek Nebi'nin Medine'sindeki bir Ramazan'ı kopya edebileceğiz.