15 Nisan 2017

Referandumun en değerli kazancı…

 

Haftalardır süren referandum tartışmalarının biteceği gün gelip çattı.

Eskilerin deyimiyle yarın dananın kuyruğunun kopacağı gün.

Akşamın ilk saatleriyle birlikte sonucun ne olacağını çoktan öğrenmiş olacağız.

Kendi adıma gürültüsü, patırtısı az olması nedeniyle müspet ama kullanılan dil açısından bir kez daha pek ümit vermeyen bir kampanya süreci yaşadık hep birlikte.

Bu konuda bütünüyle bir tarafı suçlamanın bir anlamı yok.

Eğriye eğri doğruya doğru. Siyasi tercihi nedeniyle yaralayıcı, ötekileştirici dile maruz kalmalardan her iki tarafta nasiplendi ve nasiplendirdi maalesef. Tıpkı ‘ne kadar ince keserseniz kesin her dilimin iki yanı vardır' misali.

Olumsuz bütün söylemleri, açıklamaları, tavırları bu sürecin şerleri saysak yine onca şerrin hayrı da oldu elbette.

En başta sonucuna dair hâlâ bıçak sırtı denilen bir seçimin hazırlık aşamasında kullanılan tatsız sözler, nahoş tavırlar nice kendini bulmamış karakteri su yüzüne çıkardı yine.

‘Dervişin fikri neyse zikri de odur' misali, normal zamanlarda duyduğumuz bütün şaşalı lafların, albenili tavırların ardında ne türden huyların ve fikirlerin olduğu çıktı yeniden.

En başta da şu Batı denilen coğrafya açısından.

Onca zaman memleket için ulaşılası hedef olan ‘muasır medeniyet' koşullarından ve prensiplerinden çok uzak olduklarını gösterdiler hepimize.

Hadlerini bilmeden sürekli bu milletin kendi geleceğine dair edeceği lafa kendi niyetlerini aşılamaya çalıştılar. Bizi bizden daha fazla düşünürmüşler gibi arsızca seçilmiş Cumhurbaşkanına ve hükümetine dolayısıyla seçmenine hakaret ettiklerine aldırmadılar bile.

Bakanlarına karşı konulan tavırlar, yapılan yersiz açıklamalar, Türkçe atılmış başlıklarla ve sözde analizlerle dolup taşan dergiler, gazeteler ilk kez bu kampanya sürecinde yaşandı pervasızca.

Dış dünya böyleydi de içimiz farklı mıydı?

Yaşına başına bakmayan sözde yılların siyasetçileri pot kırmakta mecliste görmek istemedikleri 18 yaşındaki gençlere taş çıkardılar.

Haydi onlar başında kavak yelleri esen gençler. Bihuş akan kanlarıyla kalp kırabilecek nahoşlukları yaşatmaları beklenebilir ama ya bu koca, kelli felli adamlar?

İş denize dökmelere, ülkenin yaşadığı en büyük trajediyi yeniden tiyatro demelere, PKK ve cehennemi örgüt FETÖ ile aynı kefeye koymalara kadar götürüldü.

Bütün bunlar nicesinde olduğu gibi bu kampanya dönemi de her şeyin çoğunun zararlı olabileceğini gösterdi aslında gören gözlere.

Çok konuşmanın da…

Çok açık oturumların da…

Çok analiz yapmaların da…

Çok yağ çekmelerin de…

Çok uzman kesilmelerin de…

Çok tek yanlı bakmaların da…

Çok suçlamaların da…

Çok görmezlikten gelmelerin de…

Çok gerçeği atlamaların da…

Çok gündemde tutmanın da…

Çok malzeme yapmanın da…

Çok yokmuş gibi davranmaların da…

Çok heyecanlanmaların da…

Çok uçmaların da günün sonunda saati eksiye çevirebileceğinin işaretlerini verdi bir kez daha.

***

Hep olduğu gibi yarın ki referandumda ‘Evet' veya ‘Hayır'ın çıkması suların durulmasını sağlamayacak maalesef.

Bizi mutsuz eden karakterlerin bocalandığı bir coğrafyada bu hâlâ çok mümkün görünmüyor çünkü.

Bu huzursuzluğun suçu her daim bizi kapılarında emir eri olarak görmek isteseler de bütünüyle Batı'da da değil üstelik.

Aynı yolda olmasa da aynı amaçta hemfikir olmayı beceremeyen biz 80 milyon insan yetiyoruz hayatı birbirimize tatsız tuzsuz etmeye.

17 Nisan sabahı sonuç ne olursa olsun uyandığımızda bu gerçeği görüp, değiştirmek için çaba ediyor olsak keşke.

Hiç kuşkusuz referandumun en değerli kazancı bu olur.