05 Şubat 2017

Reklam panoları ve apartmanlar bozuyor huzurumuzu

Zeytinburnu Kazlıçeşme'de bulunan ve İstanbul'un asırlık tarihi siluetini bozan 3 gökdelen ile ilgili İstanbul 4. İdare Mahkemesi yıllar önce yapı ruhsatını ve gökdelenlerin yapımına onay veren 1 / 5000 ile 1 / 1000 ölçekli planların iptaline karar vermişti.

 Mahkeme kararında şöyle denilmişti; ‘‘Yapıların İstanbul'un tarihi yarımada bölgesinin tarihi ve kültürel kimliği ve Türkiye'nin Uluslararası Sözleşmeler ile korumayı taahhüt ettiği Dünya Mirası Alanı üzerinde olumsuz bir durum ortaya koyduğu, Dünya Miras Alanı Koruma ilkeleri ve ulusal koruma ölçütleri ile uyuşmadığı anlaşıldığından dava konusu planların şehircilik ilkeleri, planlama esas ve teknikleri ile kamu yararına aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.''

 Gökdelenler yıkılabilecek mi, göreceğiz. Yıllardır en ufak bir gelişmenin olmaması artık yıkılamayacağı anlamına geliyor büyük ihtimalle.

 Malumunuz, Maslak ve Beylikdüzü gibi bölgelerde son yıllarda nüfusun hızla yoğunlaştığı görülüyor.  İş merkezlerinin arttığı bölgede her gün on binlerce insan ekmek parası için çalışıyor. Buna bağlı olarak da özellikle bu bölgelerde çok katlı binalar yükselmeye başladı. Birbiri ardına yapılan yüksek binaların hizmete girmesi birçok sorunu da beraberinde getiriyor.

 İstanbul'un tarihi silueti bilinçsiz kat artışları ve plansız yükselen gökdelenler nedeniyle bozuluyor.  Mimarî estetik ve üslup yoksunu gökdelenler sardı İstanbul'un semalarını. Onlara baka baka farkında olmadan kendi göz zevkimiz de ucuzluyor ve maddeleşiyor.  Üstüne üstlük reklam panoları ve trafik ile de yoğun bir bombardımana tabi tutuluyoruz. Korna sesleri, yüksek binalar, gökdelenler, reklam panoları, gürültü, kalabalık, tekrar kalabalık...  Bunlar şehrin atmosferini belirleyen unsurlar haline geldi.

 Dışarıdan zenginliği seslendiren gökdelenler aslında estetik bir sessizliğin simgesi oluyorlar. Gökdelenler gücün değil zevksizliğin abidesi olmuş durumda. Bir Süleymaniye olmayı bırakın, Üsküdar'da ki eski bir ev kadar dahi bize yakın değil. Şehrin ciğerlerine saplanan plazalar sadece görüntüyü sahte bir güzellikle kaplamıyor aynı zamanda kaba bir zevkinde göstergesi oluyorlar.

Uzaylılar bugün yeryüzüne gelse bütün dünyayı Batılı zanneder

 Marshal G.S. Hodgson, “Dünya Tarihini Yeniden Düşünmek” adlı devasa kitabında; “Eğer 16. yüzyılda Mars'tan bir ziyaretçi gelmiş olsaydı, bütün dünya'nın Müslüman olma eşiğinde olduğuna hükmedecekti. Böyle bir kanaate varmasının sebebini ise, kısmen Müslümanların stratejik ve siyasal avantajlarına ve aynı zamanda onların genel kültürünün canlılığına dayandıracaktı. İnsanlığın onda dokuzunun yaşadığı doğu yarım küresinde İslam'a bağlanış diğer bağlanışların her birinden daha yaygındı. Sosyal ve siyasal olarak bu hemen göze çarpmaktadır” diyor.

 Üstelik diliniz, dininiz veya renginiz hiç önemli değildi. Geniş İslam coğrafyasının her metrekaresinde farklı ırk, renk, dil ve dinden insana rastlayabilirdiniz. Ne asimilasyon, ne de entegrasyon vardı. 16. yüzyılda selamun aleykum pasaportu ile hemen hemen bilinen bütün dünya'yı gezebilirdiniz. Geniş İslam Coğrafyası içerisinde bu parola ve pasaport size yeterliydi. Bu husus ile alakalı yazdığımız “Selamun Aleykum Pasaportu” isimli kitapta konuyu detaylıca işlemiştik.

 Batılılar bugün putlaştırdıkları kavramlara mecburdu, bizim ihtiyacımız hiç olmadı. Batılılar demokrasiyi, insan haklarını ve birlikte yaşama kültürünü icat ettiler. Buna ihtiyaçları vardı. Oysa biz tarihin hiçbir döneminde Batılılar gibi tahammülsüz, tek tipleştirici, yıkıcı ve yok edici olmadık. Bizim kültürümüz canlıydı, biz güçlü devletler ve toplumsal yapılar oluşurduk ancak hiçbir zaman Batılılar gibi diğer kültür ve medeniyetlere karşı böyle saldırgan davranmadık.

MESAJLAR

  • 1166'da Palermo'ya giden seyyahların notlarına göre şehirde Hıristiyan kadınlar dahi Müslüman kadınlar gibi giyiniyordu.
  • 4 Mart 1924 tarihli The Observer Gazetesinin manşeti doksan küsur yıl sonra dahi bize sesleniyor; “Hilafeti masonik çevreler kaldırdı.”
  • İnsan şehri üretiyor, şehir ise insanı şekillendiriyor.
  • Viyana bozgunundan sonra Venedik, geçici olarak Sakız'ı ve Mora'yı işgal etti. O kadar zulüm yaptılar ki, Sakız ve sonra Mora'ya Türkler dönünce yerli Rumlar, onları büyük sevinçle karşıladı.
  • Avrupa'nın tam ve sağlam olarak bugüne kalan en eski vesikası Kral I. Roger'in hanımının Arapça ve Grekçe yayınlattığı bir emirnamedir

DİL KÖŞESİ

  • Osmanlı Türkçesindeki “Hendese” kelimesini Fransızcadaki “geometrie” kelimesi ile değiştirip geometri yapınca Türkçeleştirdik zanneden zavallılara kıymet vermeyin.
  • Türkiye Türkçesindeki “kaşık” sözcüğü Başkurt, Kırgız, Özbek ve Tatar Türkçelerinde de “kaşık” iken Azeri Türkçesinde “gaşıg”, Uygur Türkçesinde “koşuk” ve Türkmen Türkçesinde “çemçe”dir.

OKUNASI KİTAPLAR

  • Genetiğiyle oynanmış kavramlar ve aile medeniyetinin sonu, Prof. Dr. Saffet Köse
  • Kızılderili katliamı, Bertelome de las Casas
  • Barbarlığın kaynağı Petrol, Suat Parlar