RODEZ'İN DEĞİRMENİ
Bir konuyu yazmak artık üzerimize vecibe oldu……
Rivayet
olunur ki bir ülkede yüzyıllar önce kurulmuş bir değirmen düzeni varmış. Bir
gün birileri gelmiş ve tepeden inme bir kararla
“Bu çağda bu değirmen, bu sistem olmaz” demişler. Emektar değirmeni
değiştirmişler.
Değirrmenden
istifade eden köylülerin yapacak bir şeyleri yokmuş. Yapılan değiştirmeye karşı çıkacak güçleri de yokmuş. Boyunlarını
bükmüşler,susmuşlar ve beklemeye başlamışlar.
Aradan
yıllar geçmiş. “Bu çağda bu değirmen, bu sistem olmaz” diyerek emektar
değirmeni değiştirenler, değirmeni hepten kötürüm hale getirmişler.
Sistemi
o kadar bozmuşlar ve kötü işletmişler ki
değirmene gelen su hepten kesilmiş. Çünkü suyun başındaki herkes,değirmene gelen suyu
bir yerinden tırtıklıyormuş. Değirmenin suyu kesilince hiç yoktan iyidir diye
değirmeni atık su ile çalıştırmaya başlamışlar.
Zamanında
yapılan değiştirmeye karşı çıkacak güçleri olmayan ve boyunlarını büküp
beklemeye başlayan köylülerin torunları daha fazla dayanamayıp bozuk değirmene
el atmışlar.
Sırtlarında
küfelerle, kan ter içersinde kalarak yakınlardaki dere
ve ırmaklardan değirmene berrak
su taşımaya başlamışlar. İyice köhnemiş ve tıkanmış değirmen, taşınmış berrak sularla
yeniden dönmeye başlamış.
………
1.Dünya
savaşından sonra düşman işgalinden kurtulan ancak seküler bir yönetim altında
yaşamak zorunda kalan İslam Ülkelerinin pozisyonları yukarıda anlatılan
değirmen hikayesine çok benziyor.
İslam
ülkelerinde yeni bir sistem kuran seküler yöneticiler bu yönetimlerini ahlaki
bir temele dayandırmadıkları için, kurdukları
sistem çok kısa bir süre sonra tıkandı. Yolsuzluklar, usulsüzlükler,
adam kayırmalar, ortaya bir yağma düzeni
çıkardı.
Ülke
tepeden tırnağa soyuldu ve kapış kapış yağmalandı. Ülkenin ve milletin
sorunları dağ gibi birikti. İslam ülkeleri, başkentlerde mutlu ve putlu
küçük bir azınlık, geri kalanı yolsuz elektriksiz,susuz ve açlıktan ölen, vergi
ve asker veren köylü yığınlarından ibaret hale geldi.
İşte
bu vasatta, bu ülkelerde, dindar muhfazakar insanlar, derin bir kontrol
dahilinde iktidara gelmeye başladılar.
Bundan
sonra bu ülkelerde yeni bir kısır döngü başladı. Dindar muhfazakar iktidarlar
tıpkı hikayede olduğu gibi; sırtlarında küfelerle, kan ter içersinde kalarak
yakınlardaki dere ve ırmaklardan değirmene berrak su taşımaya başladılar. İyice
köhnemiş ve tıkanmış değirmen, taşınmış berrak sularla yeniden döndürmeye
başladılar.
Türkiye’de
de bu iş böyle oldu. 1950'den beri
iktidara gelen ve milletin bağrından çıkmış dindar muhafazakarlar bozuk sistemi
baştan aşağıya yeniliyorlar, kullanılır hale getiriyorlar.
Dindar
muhafazakar iktidarlar, onlarca yıldır bekleyen yolları, köprüleri, çeşmeleri,
barajları, hastaneleri, okulları, camileri yapmaya başlıyorlar. Birikmiş
sorunlara tek tek el atıyorlar.
Ne
varki değirmen tekrar işler hale gelince, değirmeni tıkayanlar, değirmeni atık
sularla çalıştıranlar, “Siz köylüler değirmeni biraz fazla kullandınız. Şimdi
biz payımızı almamız lazım” diyerek dindar muhfazakarların ensesine bir şaplak
vurup tekrar değirmenin yönetimine el koyuyorlar.
Bu
şaplak düzeni Türkiye’de 10 yılda bir devreye girmek üzere uzun süre devam
etti. Onlarca yıldır bekleyen yolları, köprüleri, çeşmeleri, barajları,
hastaneleri, okulları, camileri yapan dindar muhafazakar iktidarların kar
olarak yanlarına sadece ensesine yediği şaplak kaldı.
Yaklaşık
20 yıldır ülkeyi yöneten Ak Partililer de aslında değirmene su taşıyan
köylülerden daha farklı değiller….
Sırtlarında
küfe ile kan ter içinde su taşıdıkları değirmen, aslında aynı değirmen. Seküler
sistemin değirmeni….
Bu
değirmenin suyuna eğitim aşısı katmadıkça, tarih ve kültür aşısı katmadıkça, medeniyet
aşısı katmadıkça, değirmenin kapısını tamir etmenin, değirmene giden yollar
ve köprüler yapmanın hiçbir faydası yok.
İşin
tuhaf yanı, sistemi tıkayan seküler insanlarda vefa duygusu hiç olmadığından onlar
yapılan bu işlerden hiçbir zaman mutlu olmuyorlar.
Sırtında
kan ter içinde seküler değirmene su taşıyorsun. Ama adamlar seni yine
beğenmiyorlar. Onlar şaplak sırası kollar bir halde, esas duruşa geçmiş bir şekilde pusuya yatmış bekliyorlar.
Afrika’daki ‘Rodezya’ olarak bilinen
ülkenin kurucusu ‘Rodez’ isimli beyaz bir çiftlik ağası imiş.. Rodez’in
çiftliği zaman içerisinde o kadar büyür ki ortaya ‘Rodez’in Çiftliği’ anlamına
gelen Rodezya isimli bir ülke çıkar.
Günümüzde
birçok geri kalmış ülke; kurtarıcı-kurucu konumundaki şahısların ideolojik
akrabası olan şahısların şahsi çiftliği konumundadır. İdeolojik akrabalar, çiftliği başkalarının sahiplenmesinden aşırı
derecede rahatsız olmaktadırlar. Çiftliğin baş amelesinin, diğer ameleler adına
‘Çiftliğin daha güzel işlemesi’ için kurallar koymaya kalkması, onlar için tam
bir ‘haddini bilmezlik’tir. Herkes konumunu bilmeli, çiftliğin sahibi gibi
davranmamalıdır. Kötü yönetim tarzından ve çürümenin vardığı boyuttan dolayı
Çiftlik batsa bile… Çünkü Çiftliği batırma tekeli dahi onların imtiyazındadır.
Sözün
özü şu ki; İslam ülkelerindeki dindar muhafazakar iktidarlar, eğer ülkeye ve
millete gerçekten bir hizmet yapmak istiyorlarsa, artık değirmene giden yollar, köprüler yapmak yerine, değirmeni çeviren suya eğitim,
tarih ve kültür aşısı, medeniyet aşısı katmaları gerekiyor.
Eğer bu yapılmazsa,
Rodez’in değirmenine ve şaplak düzenine su taşımakla ömür geçiyor.
………..
Eski Yunan efsanelerinden birinde bir şahsın
cezalandırılmasından bahsedilir. Şahsın cezası şudur: Bir dağın zirvesine kadar
bir büyük kaya parçasını çıkarmak sonra dağdan geriye aşağıya doğru atmak.
Sonra o kaya parçasını tekrar dağa çıkarmak, sonra tekrar dağdan aşağıya atmak…
Sünnetullah’a uymayarak günlük işlerini ve
devlet yönetimini düzenlemeye çalışan şark toplumlarının hali bu Yunan
efsanesinde geçen cezalı mahkumun haline ne çok benziyor.
Sünnetullah’a uymadan yönetim kurmaya çalışan şark toplumları bir başka ifadeyle Ümmeti Muhammed, kan ter içerisinde, yıllarını ömürlerini harcayarak bir dağın zirvesine bir büyük kayayı çıkarıyorlar. Sonra bir büyük gaflet ve rehavet içerisinde aşağıya kaydırıyorlar. Kendilerinden sonraki birkaç nesil o kayayı tekrar yukarı çıkarmaya çalışıyor. Sonra kaya tekrar aşağı atılıyor. Böyle kısır bir döngü Ümmeti Muhammed’in geleceğini çalıp duruyor.