07 May 2021

​RODEZ'İN DEĞİRMENİ

Bir konuyu yazmak artık üzerimize vecibe oldu……

Rivayet olunur ki bir ülkede yüzyıllar önce kurulmuş bir değirmen düzeni varmış. Bir gün birileri gelmiş ve tepeden inme bir kararla  “Bu çağda bu değirmen, bu sistem olmaz” demişler. Emektar değirmeni değiştirmişler.

Değirrmenden istifade eden köylülerin yapacak bir şeyleri yokmuş. Yapılan değiştirmeye  karşı çıkacak güçleri de yokmuş. Boyunlarını bükmüşler,susmuşlar ve beklemeye başlamışlar.

Aradan yıllar geçmiş. “Bu çağda bu değirmen, bu sistem olmaz” diyerek emektar değirmeni değiştirenler, değirmeni hepten kötürüm hale getirmişler.

Sistemi o kadar bozmuşlar ve kötü işletmişler ki  değirmene gelen su hepten kesilmiş. Çünkü  suyun başındaki herkes,değirmene gelen suyu bir yerinden tırtıklıyormuş. Değirmenin suyu kesilince hiç yoktan iyidir diye değirmeni atık su ile çalıştırmaya başlamışlar.

Zamanında yapılan değiştirmeye karşı çıkacak güçleri olmayan ve boyunlarını büküp beklemeye başlayan köylülerin torunları daha fazla dayanamayıp bozuk değirmene el atmışlar.

Sırtlarında küfelerle, kan ter içersinde kalarak yakınlardaki  dere  ve ırmaklardan değirmene  berrak su taşımaya başlamışlar. İyice köhnemiş ve tıkanmış değirmen, taşınmış berrak sularla yeniden dönmeye başlamış.

………

1.Dünya savaşından sonra düşman işgalinden kurtulan ancak seküler bir yönetim altında yaşamak zorunda kalan İslam Ülkelerinin pozisyonları yukarıda anlatılan değirmen hikayesine çok benziyor.

İslam ülkelerinde yeni bir sistem kuran seküler yöneticiler bu yönetimlerini ahlaki bir temele dayandırmadıkları için, kurdukları  sistem çok kısa bir süre sonra tıkandı. Yolsuzluklar, usulsüzlükler, adam kayırmalar, ortaya bir yağma düzeni  çıkardı.

Ülke tepeden tırnağa soyuldu ve kapış kapış yağmalandı. Ülkenin ve milletin sorunları dağ  gibi birikti. İslam ülkeleri, başkentlerde mutlu ve putlu küçük bir azınlık, geri kalanı yolsuz elektriksiz,susuz ve açlıktan ölen, vergi ve asker veren köylü yığınlarından ibaret hale geldi.

İşte bu vasatta, bu ülkelerde, dindar muhfazakar insanlar, derin bir kontrol dahilinde iktidara gelmeye başladılar.

Bundan sonra bu ülkelerde yeni bir kısır döngü başladı. Dindar muhfazakar iktidarlar tıpkı hikayede olduğu gibi; sırtlarında küfelerle, kan ter içersinde kalarak yakınlardaki dere ve ırmaklardan değirmene berrak su taşımaya başladılar. İyice köhnemiş ve tıkanmış değirmen, taşınmış berrak sularla yeniden döndürmeye başladılar.

Türkiye’de de bu  iş böyle oldu. 1950'den beri iktidara gelen ve milletin bağrından çıkmış dindar muhafazakarlar bozuk sistemi baştan aşağıya yeniliyorlar, kullanılır hale getiriyorlar.

Dindar muhafazakar iktidarlar, onlarca yıldır bekleyen yolları, köprüleri, çeşmeleri, barajları, hastaneleri, okulları, camileri yapmaya başlıyorlar. Birikmiş sorunlara tek tek el atıyorlar.

Ne varki değirmen tekrar işler hale gelince, değirmeni tıkayanlar, değirmeni atık sularla çalıştıranlar, “Siz köylüler değirmeni biraz fazla kullandınız. Şimdi biz payımızı almamız lazım” diyerek dindar muhfazakarların ensesine bir şaplak vurup tekrar değirmenin yönetimine el koyuyorlar.

Bu şaplak düzeni Türkiye’de 10 yılda bir devreye girmek üzere uzun süre devam etti. Onlarca yıldır bekleyen yolları, köprüleri, çeşmeleri, barajları, hastaneleri, okulları, camileri yapan dindar muhafazakar iktidarların kar olarak yanlarına sadece ensesine yediği şaplak kaldı.

Yaklaşık 20 yıldır ülkeyi yöneten Ak Partililer de aslında değirmene su taşıyan köylülerden daha farklı değiller….

Sırtlarında küfe ile kan ter içinde su taşıdıkları değirmen, aslında aynı değirmen. Seküler sistemin değirmeni….

Bu değirmenin suyuna eğitim aşısı katmadıkça, tarih ve kültür aşısı katmadıkça, medeniyet aşısı katmadıkça, değirmenin kapısını tamir etmenin, değirmene giden yollar ve  köprüler yapmanın hiçbir faydası yok.

İşin tuhaf yanı, sistemi tıkayan seküler insanlarda vefa duygusu hiç olmadığından onlar yapılan bu işlerden hiçbir zaman mutlu olmuyorlar.

Sırtında kan ter içinde seküler değirmene su taşıyorsun. Ama adamlar seni yine beğenmiyorlar. Onlar şaplak sırası kollar bir halde, esas duruşa  geçmiş bir şekilde pusuya yatmış bekliyorlar. 

Afrika’daki ‘Rodezya’ olarak bilinen ülkenin kurucusu ‘Rodez’ isimli beyaz bir çiftlik ağası imiş.. Rodez’in çiftliği zaman içerisinde o kadar büyür ki ortaya ‘Rodez’in Çiftliği’ anlamına gelen Rodezya isimli bir ülke çıkar.

Günümüzde birçok geri kalmış ülke; kurtarıcı-kurucu konumundaki şahısların ideolojik akrabası olan şahısların şahsi çiftliği konumundadır. İdeolojik akrabalar, çiftliği başkalarının sahiplenmesinden aşırı derecede rahatsız olmaktadırlar. Çiftliğin baş amelesinin, diğer ameleler adına ‘Çiftliğin daha güzel işlemesi’ için kurallar koymaya kalkması, onlar için tam bir ‘haddini bilmezlik’tir. Herkes konumunu bilmeli, çiftliğin sahibi gibi davranmamalıdır. Kötü yönetim tarzından ve çürümenin vardığı boyuttan dolayı Çiftlik batsa bile… Çünkü Çiftliği batırma tekeli dahi onların imtiyazındadır.

Sözün özü şu ki; İslam ülkelerindeki dindar muhafazakar iktidarlar, eğer ülkeye ve millete gerçekten bir hizmet yapmak istiyorlarsa, artık değirmene giden yollar, köprüler yapmak yerine, değirmeni çeviren suya eğitim, tarih ve kültür aşısı, medeniyet aşısı katmaları gerekiyor.

Eğer bu yapılmazsa, Rodez’in değirmenine ve şaplak düzenine su taşımakla ömür geçiyor.

………..

Eski Yunan efsanelerinden birinde bir şahsın cezalandırılmasından bahsedilir. Şahsın cezası şudur: Bir dağın zirvesine kadar bir büyük kaya parçasını çıkarmak sonra dağdan geriye aşağıya doğru atmak. Sonra o kaya parçasını tekrar dağa çıkarmak, sonra tekrar dağdan aşağıya atmak…

Sünnetullah’a uymayarak günlük işlerini ve devlet yönetimini düzenlemeye çalışan şark toplumlarının hali bu Yunan efsanesinde geçen cezalı mahkumun haline ne çok benziyor.

Sünnetullah’a uymadan yönetim kurmaya çalışan şark toplumları bir başka ifadeyle Ümmeti Muhammed, kan ter içerisinde, yıllarını ömürlerini harcayarak bir dağın zirvesine bir büyük kayayı çıkarıyorlar. Sonra bir büyük gaflet ve rehavet içerisinde aşağıya kaydırıyorlar. Kendilerinden sonraki birkaç nesil o kayayı tekrar yukarı çıkarmaya çalışıyor. Sonra kaya tekrar aşağı atılıyor. Böyle kısır bir döngü Ümmeti Muhammed’in geleceğini çalıp duruyor.