25 Mart 2016

Romantizm bitti! PKK yalnızca taşeron örgüttür!

PKK ve HDP'nin temel iddiası, PKK terör örgütünün ezilmiş ve devlet tarafından mağdur edilmiş bir halkı temsil ettiği, yani Kürt halkının arkasında olduğu ve desteklediği siyasî bir hareketi temsil ettiği iddiasıdır. Geçtiğimiz günlerde Diyarbakır, Sur, Cizre gibi şehirlerimizde yaşananlar göstermiştir ki PKK bir halk hareketi değil, yalnızca taşeron bir örgüttür. Kürt halkı çoluk çocuk, kadın erkek, genç yaşlı bu illerimizden kaçtı, evini yurdunu bırakıp göç etti. PKK ikna edebildikleri Kürt gençleri ve ithal ettikleri paralı askerleriyle hendeklerde Türkiye Cumhuriyeti Ordu'suna direndi, neticede ölen yine Kürt evlatları ve Türk/Kürt, milletin evlatları.

Canlı bombalarla KANLI cinayetlerine devam eden PKK'nın arkasında direnen bir halk, onunla birlikte kitlesel olarak muarızlarına meydan okuyan, ona canlı kalkan olmayı seçen bir halk yok, bilakis onu terk eden, lânetleyen bir halk var. Çünkü Kürt halkı PKK örgütünün kendi halkını sindirdiğini, kendi halkının aleyhine çalıştığını, evlatlarını ölüme ve kanlı cinayetlere sevk ettiğini artık çok iyi biliyor.

Eğer halk arkasında değilse ve PKK yöneticileri de bunun pekâlâ çok iyi farkındaysa bu kadar KANLI eyleme nasıl oluyor da devam edebiliyor? Mesele artık çok açıktır. Kürtler için bu örgüt dağda sözde mücadele verirken, söz konusu mücadele Kürt halkı ve ona sempati besleyenler için önceden son derece romantikti. Zaten devrimciler romantizmden beslenirler. Mesela en ünlü devrim yazarı Marks romantiklerden etkilenmiştir yazılarında. Fakat bu romantizm şehirlerde, yerleşim bölgelerinde hendekler kazılana kadar sürebilir. Küçücük çocuklarıyla, bebekleriyle, yaşlı ve hastalarıyla evlerinde oturan insanlar kapılarını açar açmaz kalaşnikofu burunlarının ucunda gördüklerinde romantizm biter ve gerçekle karşılaşılır; sert, acımasız gerçekle..

Evet, Romantizm artık bitmiştir. Kürtlerin halk olarak arkasında durmadığı bu örgüt artık yalnızca bölgede çıkarı olan dış güçlerin kirli eylemlerinin bir taşeronuna dönüşmüştür. Çünkü kapımızda, yani doğal enerji geçişinde bulunan bir ülke olan Suriye'de büyük bir savaş var ve Türkiye sınırlarını korumak, Türkmen'ler olsun Barzani olsun oradaki mazlumlara sahip çıkmak ve bu alanda söz sahibi olmak için büyük güçlere karşı direniyor. Direnmek zorunda. Direnmezse bu savaş ülkemize de sıçrayabilir. Direnmezse Türkmen'ler ve Barzani ile diğer mazlumlar yeryüzünden ebediyen silinebilir. Türkiye'nin Halep'le irtibatı kesilebilir. Türkiye güvenliğini ve istikrarını kaybedebilir.

PKK örgütü kendi halkının çocuklarını Suriye'de çıkarı olan dış güçlerin acımasız pazarına sürmüştür ve bir ölüm makinasından farksızdır. Kendi evlatlarını yiyen bir canavar. Kürt halkı sessizce sabretmektedir. Tıpkı Arthur Koestler'in tarihe kendi adını büyük harflerle yazdırdığı Gün Ortasında Karanlık adlı romanında, kominist partisi gizli servis üyesi ve sonrasında aynı parti tarafından tutuklanmış Rubashov adlı kahramanın, kendi sorgucusu ve yoldaşı Ivanov'a söylediği gibi: " İşte böyle, bir kişinin daha gitmesi bir şey fark ettirmez. Her şey gömüldü; insanlar, onların bilgeliği, umutları. "Biz"i sizler öldürdünüz; yok ettiniz. Halk yığınlarının arkasında olduğunu gerçekten savunuyor musun? Avrupa'da aynı şeyi söyleyen başka zorbaların böyle bir iddia ileri sürmeye sizler kadar hakları var... Gerçekten inanıyor musun halkın arkanızda olduğuna? Onlar sessizce, sabırla katlanıyorlar size.. Başka ülkelerde başkalarına katlandıkları gibi, ama derinliklerinde size hiçbir karşılık vermiyorlar. Halk yığınları bir kez daha sağırlaşıp dilsizleştiler.."

Bir gün bu suskunluk bozulacak ve ölenlerin, hayatları mahvedilenlerin hesabı Kürt halkı tarafından PKK'ya mutlaka sorulacaktır. Çünkü sessizliğin arkası tufandır!