Rücu
-Ruzname; Kelime Günlüğü'nden-
İbni Sinâ’nın tabiattaki nebatat ve madde için ortaya
koyduğu oluş ve bozuluş prensibi, insan için düşünüldüğünde olmadan bozuluşa
evriliyormuş gibi görünüyor.
İnsan iradi olarak oluşu benimseyebilir yahut reddedebilir.
Oluştan kasıt, tekâmül etmek yani insani bakımdan kemale erme noktasında
olgunlaşmaktır. Ancak insan çoğunlukla ne kadar teşvik edilirse edilsin
tekâmülden uzak düşer. Ciddi bir sınanma, beklenmedik acı hadiseler, pişmanlık,
dünyevi ciddi kayıplar ya da duygusal ve zihinsel çöküş yaşamadıkça iradesinin
oluşa evrilmesi zordur.
Oluşun belki de farkında olunmayan safhası kulun dünyaya
gelişiyle beraber akıl baliğ dönemine kadarki süreçtir.
Kemalat ve tekâmül konusunda bilinç sahibi değildir, ancak
hikâyesindeki bu safha onu “günahsız” diye nitelendirilen tertemiz alanda
tutar. Ne zaman ki iyi-kötü, güzel-çirkin ayrımına ve ayırma becerisine vâkıf
olur, o zaman davranışlarından sual olunacak safhaya da geçiş yapar. Bu
aşamadan sonra ya yeniden olmaya girişir ya da şuurlu bir olmayı tadamadan
bozuluşa yönelir. İkisinin arası netamelidir.
Rücu “dönüş” manası taşırsa da TDK’ya göre kelime “rücu
etmek” şeklinde ikili bir kalıptır ve “aslına dönüş” anlamına gelir.
Tasavvufta “asıl” yani “öz”, fıtratın olumlu taraflarını
yani ruhun perdelenmemiş hâlini yansıtır. Asıl olan hakiki olandır ve insanın
dünyevileşerek -bir nevi hayvanileşerek- kaybettiklerinin telafisi aslına yani
insan fıtratına rücu etmesiyle gerçekleşir. Oluş da böyle gerçekleşir.
Her olmanın bozulmaya evrilebildiği tabiattaki iradesiz
varlıkların cisimleri üzerinden nasıl gözlemleniyorsa insana dair her olmanın
da bozulmaya elverişli olduğu bir gerçektir. Olmaya sebep iyi hâllerin zamanla
yozlaşarak bozulması ve kötücül hâllere dönüşmesi, kemal hâlini yaşayan kişiye
çirkin gelen haram alışkanlıkların güzel ve çekici gelmesi bozulmasının bir
sonucudur.
Nasıl ki bitkiler dalından koparılıp kökünden sökülüp nemli
bir ortama terk edildiğinde çürümeye dönüyorsa insan da zamanla hemhâl olduğu
kötülük ve çirkinlikler yüzünden bozulmanın ötesine geçer ve çürümeye döner.
Eğer çürüdüğünün ya da en azında bozulduğunun farkındaysa kötü kokular burnuna
ulaşır ve sebebini sorgulamaya başlar. Bu sorgudan kendini haksız çıkarmışsa
rücua elverişli hâle gelir ve en azından niyetiyle de olsa dönüş yoluna girmiş
olur. Haklı çıkarmışsa rücu etmekten veya ona giden yoldan söz etmek zorlaşır.
Kötü koku burnuna hiç ulaşmamışsa umutlar daha da azalır.
Hz. Ömer Efendimiz’in (ra) rücu edişi, nefsinin en yüksek
talebi için çıktığı yolun sonunda gerçekleşmişti. Peygamber Efendimiz’i (sav)
öldürmeye yeltenmiş, ancak iman ile şereflenerek bundan vazgeçmiş ve
dolayısıyla aslına rücu etmişti. Demek ki insan ne kadar uzun ve uzak yollardan
gelirse gelsin rücu edişi bir anda gerçekleşiveriyordu. Üstelik tersine gidiş
olduğu ayan beyan bilinse de birden kendini doğru istikamette buluvermesi,
Yaradan’ın lütuflarının sınırsızlığını anlatmaya yetiyor bize.
Kısas-ı Embiya’da fıtratlarına ihanetten yargılanan ve
cezalandırılan kavimlerin bütün kabahatleri, günümüzde an be an karşımızda.
İçinde değilsek de şahit olduğumuz, sıradanlaşmış kabahatler bunlar. Bu da
bozulmanın en hızlı gerçekleştiği ve çürümenin zirvesinin yaşandığı bir devrede
olduğumuzu gösteriyor.
Her tersine gidişin bir dönüşü olabileceğini bilsek de bu
sınır tanımaz çürümeyle muhatap iken kendimizi bundan nasıl muhafaza
edeceğimizi bilemiyoruz çoğu kez. Her kötülüğün her yaştan ve kesimden insana
hiçbir engele takılmadan ulaşabiliyor olduğu gerçeği havsalayı zorlayacak kadar
ileri bir çürümenin işareti. Buna rağmen iyileşmek için var gücüyle
direnenlerimiz az değil.
Ahir zamanın bu keskin dönemecinde parçalara ayrılmadan,
usanmadan, yeniden ve yeniden imkân vermemiz gereken bir rücu gayretidir
temennimiz.
Gün her gün yeniden kuruluyor. Zaman her sabah yeniden
açıyor döngüsünü. Bize de her gün yeniden inşa olmak mecburiyeti düşüyor.
Uyandığımız dünya dünkü dünya değil, yeniden ve baştan başa
bambaşka donanmış bir dünya. Gün her gün farklı tehditler ya da güzellikler
getiriyor. Böyle bir dünya karşısında teyakkuzu elden bırakmadan, gaflete
düşmemeye çalışarak her arıza için rücu etmeye; hâlâ fırsatı varken bütün
gücüyle kemalata talip olmaya çalışmalı insan.
Bu vesile ile bayramınızı tebrik eder, aslımıza rücu etmeye
vesile olmasını dilerim.