09 Ekim 2015

Rusya’nın üç meselesi

Fransızlarda bir söz vardır: Kendi koyunlarımıza dönelim. “Konumuza dönelim” veya “meselemize dönelim” anlamındaki bu söz artık kendi koyunlarına dönen Rusya'nın son manevrasını açıklıyor sanki.

Gürcistan ve Ukrayna'yla doğru dürüst hiçbir uluslararası mukavemetle karşılaşmaksızın savaşan, yenilgiye uğratan ve Kırım'ı topraklarına katan Rusya, yönünü Ortadoğu'ya dönerek aslında bazı şeylerin değiştiğini, değişeceğini ilan etmeye çalışıyor.

Rus dış politikasının, Sovyetler'in dağılmasından beri ilk kez bu kadar agresif ve hareketli olmasının arkasında küresel dünya düzeni veya “düzensizliği”nde saygı duyulan, çıkarları dikkate alınan bir çeşit yeni süper güç olma sevdası yatıyor.

Rusya'yı bu denli bir özgüvenli yapan pek çok sebep var: Enerji kartını sıkça kullanarak Avrasya hattındaki ülkeleri susturabilmesi; Sovyetler'den miras olarak devraldığı irili ufaklı ittifakları güçlü şekilde sürdürebilmesi; Çin ve Hindistan gibi yükselişte olan ülkelerle sağlam ortaklıklar kurması; içeride istikrarlı bir yönetim oluştururken, istikrarı tehdit eden unsurları ortadan kaldırması bu sebepler arasında gösterilebilir.

Ardında Çarlık Rusya'sı ve SSCB örnekleri olan Rusya Federasyonu yeniden bir rüyanın peşinden koşma niyeti taşıyor. Bu doğrultuda da Rus dış politikasında bir dönüşüm gözlemleniyor. Bu evrimi ve Rusya'nın taleplerini üç maddede izah etmek mümkün görünüyor:

Birincisi, Rusya “yakın çevre”sini askeri tedbirler, çatışma veya fiili işgal yoluyla kontrol etmek istiyor. Afganistan hezimetinden bu yana, kendi toprağı olarak gördüğü Çeçenistan'ı dışarıda bırakırsak, ilk defa dışarıda militer yöntemleri bu kadar sert ve pervasızca uyguluyor. Doğrudan veya dolaylı olsun kendi çıkarları konusunda silaha başvurmaktan çekinmiyor. Uzun süredir muhafaza ettiği askeri üslerini harekete geçirme zamanının geldiğini düşünüyor. Rusya, Suriye'de güç kullanırken Türkiye'nin reflekslerini ölçmeyi de ihmal etmiyor.

İkincisi, Soğuk Savaş sırasındaki iki kutuplu düzeni fiili olarak yeniden oluşturmanın faydasına inanıyor. Tek ciddi muhatap ve hasım olarak ABD'yi dikkate almayı, AB'nin ve diğer üçüncü ülkelerin süreçlere dâhil olmamasını planlıyor. Akdeniz çevresindeki ittifak çabaları boşa giden Avrupa Birliği pek çok uluslararası konudaki etkisizliği sebebiyle, Rusya'nın gözünde Ukrayna krizinden çok önce itibarını bitirmişti zaten.

Üçüncü ve son olarak, Rusya hükümeti Ortadoğu'daki “karışıklıklara ve griliklere” son vermek istiyor. İran'la birlikte Şii-Nusayri hattını kontrol ederken, Selefi İslamcı örgütlerle mücadele etmeyi vaad ediyor. Maksadını bu şekilde ifade ettiği için de İsrail'in açık desteğine sahip oluyor. Esed'in İsrail'in sigortası olduğu düşünülürse bu destek daha iyi anlaşılabilir.

Başka bir deyişle, İran'ın sıkı müttefiki olan Rusya, Suriye operasyonlarında İsrail'le de işbirliğine giderek sözde düşmanların ortak paydası haline geliyor. Belki Rusya için sürdürülebilir değil ama mevcut durum düşünüldüğünde oldukça kârlı.

Rusya'nın ABD'yi Esed rejiminin devam edeceği bir çözüme razı etmek istediği çok açık. Batılı ülkelerde Rusya ile işbirliği yapmanın makul bir yol olduğuna dair sesler yükseliyor. İşbirliği yaparlar mı bilinmez ama dış politikasını dönüştüren Rusya'ya kısa vadede bir cevap veremeyecekleri ortada. Allah bu coğrafyanın yardımcısı olsun.