10 Ekim 2016

Rüzgarların bizi tavuk gibi telef etmesine müsaade eden hukuk…

Yönetmen Sinan Çetin'in oğlu Rüzgar Çetin, 22.5 yıl hapis istemiyle yargılandığı davadan 8 ay sonra yaraladığı polisin ve öldürdüğü polisin ailesinin hakkındaki şikâyetten ve davaya katılma taleplerinden feragat etmesinden sonra tahliye edildi.

Sorumsuzca ve zevkine bir kişinin ölümüne diğerinin yaralanmasına sebep olan birinin kısa sürede tahliye edilmesi tabii ki hem hukuki boyutuyla hem de kamu vicdanının kabul edebilirliği açısından tartışıldı.

Hiç kuşkusuz çok tartışılması, bir kez daha ölümlü kazayı yapanın, lüks arabalı, olması gereken sınırdan hızlı, alkollü ve de ünlü veya zengin bir ailenin ferdi olmasındandı.

Daha önce de defalarca örneklerine şahit olunduğu için insanlar, parası olanın kuralları bozma ve insanları öldürme gibi bir ayrıcalığının olduğuna inanıyorlar ve buna tahammül edemiyorlar artık.

Haksızda değiller.

Bilinçli taksirle adam öldürme veya yaralamaktan geçtik çok daha hafif suçlardan dolayı parasal ve ilişkisel gücü olmayanların ne büyük cezalar çekebildiğinin örnekleriyle dolu hukuk tarihimiz.

Hep yazıp duruyorum.

Türkiye'de imrenilecek ekonomik başarılarla insanların gelir düzeyi yükselirken gayri ahlaki ve kültürsüzlük hali de hızla yaygınlaşıyor.

Oysa göz ardı edilen bu mesele yüzünden para, ün, şöhret, kariyer kazanmaya odaklı ailelerin sevgisiz ve ilgisiz büyüyen çocukları maalesef öfkelerini psikopat boyutlara taşır oldular.

Aileden sonra emniyet ve hukuk sisteminin de göz yumduğu kontrolsüzlük hali, sadece trafikte değil, hayatın her alanında canavara dönüştürüyor bu çocukları. 

Zaten şehrin varoşlarına sıkışıp kalmışken bazılarının hızla zenginleşip, ihtişamlı hayatları sürmesine gizli, açık öfke duyanların hali nicedir ortada. Hele de sistem zengine gösteremediğini her daim onlardan çıkarmaya meyilliyken.

Doğru dürüst ahlaki,  kültürel, sosyal ve politik bir temel oluşturamadan sahip olduğu zenginlikle, çocuk yetiştirmeyi sağladığı olanaklara endeksleyen ebeveynlerin sayısı artıkça, Rüzgar gibilerin hoyratlıkları ve pervasızlıkları da alıp başını gidiyor maalesef.

Bugün Türkiye'nin bütün sokakları ve caddeleri Formula 1 pisti gibi. Doğru dürüst olmayan kaldırımlarında yürürken, yol kenarında bir kafede otururken dahi ürküyor insan. Çünkü dünyanın hiçbir ileri ülkesinde görülmeyecek denli kulaklarınızın zarını patlatan gürültüsüyle kuralsızca hız yapan lüks bir motosiklet veya otomobilden birinin size çarpma olasılığı epey yüksek.

Gece veya gündüz de fark etmiyor. Yüreğinizi ağzınıza getirecek ya da yatağınızdan sizi hoplatacak kadar huzurunuzu, güvenliğinizi tarumar edenlere laf eden yok gibi. Siz sinirlenip, polisi aramadığınız sürece o terbiyesizliğe son veren de olmuyor. 

Hızla toplumsal bir sorun haline gelen şımarıklığa ve kültürsüzlüğe, hukuk ve emniyetin teslim olması da sonuçta huzur içinde yaşamak isteyenleri tedirgin ediyor.

Rüzgar Çetin'in kısa sürede tahliye edilmesine tepki de tahliye eden hâkimlere dava açılması da ortadaki pervasızlığa ve hoyratlığa yasaların ve uygulayıcıların adeta sessiz kalmasından zaten.

Sadece trafikle ilgili sicilinde 28 tane trafik ihlali cezası olan ve önceden ehliyetine 2 defa alkol nedeniyle el koyulan bir sürücüye verilen cezayı ciddiyetsizlik ve hukuksuzluk olarak yorumluyor insanlar doğal olarak.

Oysa sevgisiz, ilgisiz ve eşya şımarığı olarak büyütülmüş çocukların zevkine davranışlarının cezasını hiçbir hukuk ve emniyet sistemi böylesi komik cezalarla adeta diğer insanlara çektirmemeli.

Hele de adaletsizlik ve eşitsizlik üzerine kurgulanan bir hukuk sistemiyle ne kadar ekonomik başarı gösterilirse gösterilsin hiçbir ülkenin uzun süre sorunsuz kalamayacağı ortadayken.

O yüzden de her alanda insanların huzurunu bozan, hayatlarını tehlikeye atan mesuliyetsiz, saygısız, uyumsuz insanların elini kolunu sallayarak kafalarına göre yaşamalarına engel olacak, huzuru ve kamu vicdanını rahatlatıcı yasal düzenlemelerin yapılması şart.

Aksi halde ölümlü bir kazanın faili hakkında verilen cezanın komikliği, kamu hakkının tarafların şikâyeti karşısında güçsüzlüğü, parası olanın veya ailesinin mali ve çevre gücüne güvenenin kuralları ihlal edebileceği fikrinin hızla yayılmasına sebep olabilir-ki olanda bu zaten.

Öte yandan Türkiye'de her yıl bu tür kararlardan güç alan sorumsuzların sebep olduğu binlerce kazada kaybedilenlerin ‘çarpan etki' yöntemiyle değerlendirilmemesi nedeniyle, verilen gülünç kararların hangi toplumsal sorunlara sebep olduğu da hesaba katılmıyor maalesef.

Oysa hâkimlerin, suçları kamusal ölçekte düşünüp, ölümlü, ölümsüz kazalarda caydırıcı cezalar vermeleri, toplumun trafikteki güvenliğini arttırmasından hukuka güvenin artmasına ve hatta ortak yaşamın birçok kuralına azami itina göstermelere kadar birçok alanda olumlu etki yapabiliyor.

Hukukun, adalet sisteminin, kişi haklarının varlığını ve saygınlık düzeyini, ortak yaşama uyum konusunda devletin çağın gereklerine uygun düzenlemeler yapması ve uygulamalarda göstereceği etkinlik ve kalite belirliyor çünkü.

Sözün özüne gelirsek, günü geldiğinde hâkim, siyasetçi, çiçekçi, emniyet müdürü, emekli, üniversiteli demeden her insanı tavuklar misali telef edebilecek rüzgarların başıboşluğuna ve hoyratlığına devletin bir an önce el atması gerekiyor.