Safranbolu yahut Şehrin Karşısındaki K'lar
Yusuf Atam ile Safranbolu manzarasına nazar ediyoruz. Bir şehrin, mimarinin, bir anlayışın neyi anlattığı kadar mefhum-ı muhalifi/karşıtı şeyleri de konuşuyoruz. Zira var olanın kendisine muzahir/destek kavramları varsa bir de tenakuz/karşıtlık içinde oldukları olmalıdır, vardır, dedi Yusuf atam. Bir şehirde sadece yaşanmaz; hayat orada bize bir anlam da sunar. Bir çeşmeden akan sadece su değil merhamet, insan değeridir. Kendi kendime betonların arasındaki anlam da ne olur diye ukalalık ederken Yusuf Atam; “Bütüne bak evlat parçalar ve onun ardındaki manalar bizim esasımızı gösterir”, dedi.
Medeniyet konuşurken bahsi geçen ok-yay
medeniyet teorindeki şehir sadece bir mekân üzerindeki barınak toplamı mıdır
diye sordu? Şehrin bizi uzak tutmayı düşündükleri yok mudur? Şehir
düşünürümüymüş bu da ne demektir? Mimari bir yapıyı ayakta tutan birkaç beton
ve demir parçası mı yoksa mühendisin matematik hesapları mıdır, evlat diyince
şehrin bâtınındaki/içindeki esasa dair tasavvurlarım başka bir yere yöneldi.
Bizim eskiye, kadime bakışımız muhataralı, orada sadece romantik coşkularımızı
yaşadığımız müzelik malzeme görüp günümüzü ise ondan behredar/faydalı olmadan
tüketiyoruz işte, dedi.
Yusuf Atam bizim şehrimiz kibri yok sayar; kibirli insanın orada
iltifat ve itibar görmeyeceği bir mekân tasavvurunda insana hayat sunar, dedi.
Kibir var eden o devasa çelik canavarların, güç cakası satan ve bunun üzerinden
insanlara varlıklarını temin edeceği mesajını veren dünyanın matematiği dünyada
beşeri bir medeniyet mekânı var etse bile muhtevasıyla insani olmayan, bir
kaotik hapishane var edeceğine de şüphe yoktur.
Artık dedi, Yusuf Atam insanlar
ihtişam, görkem ve gösteriş peşinde kibir ocaklarında hayat öğütüyorlar. Kibir;
kendinin beğenen, üstün gören, büyüklenen, bencillik var eden bir kavram olarak
ahlakımızı tefessüh ettiren bir kısır döngüdür. Kitapta dendiği üzere “Büyüklük taslayanlar (müstekbirler de şöyle)
dedi: "Biz de, gerçekten sizin inandığınızı tanımayanlarız.(Araf-76)",
diyenlerin ahlakı bize bir şehir kurabilir mi, dedi, Yusuf atam. Hülasa bu
kibir varsa evlat orada cahiliyenin özü neşv ü nema bulmuştur ve Farabî atamın
dediği cahil şehirler ortaya çıkmaya başlamış, demektir. Bak şu Safranbolu’ya
ve benzerlerine doğada tabii oluşmuş, zuhur etmiş gibi değiller mi, sanki
varlığa ikrar vermiş bir huşu ile zamana bakmıyorlar mı?
Kibir
hali cahiliyeyi ve onun şehrini var ederken yalnız kalmaz elbette kendi
yoldaşları ile gelir. Nedir atam dediğimde kurnazlık
dedi. Kibir insanı kurnaz insandır. Kitapta “Böylece Biz, her ülkenin önde gelenlerini -orada hileli- düzenler
kursunlar diye- oranın suçlu-günahkârları kıldık. Oysa onlar, hileli-düzeni
ancak kendilerine kurarlar da bunun şuuruna varmazlar.(En’am-123)”
denilirken hileci kurnazlara karşı bir kıyam vardır. Hileleri ile hayatı
kirleten bu cahiliye zekâları şehirleri de, oradaki yapıları da, insanları da
ve hayatı da kurnazlığı onaylayan, öven ve hatta kutsayan bir düzen içinde
kendilerine ve hayata bakarlar. Kurnazlık cahil şehrin insanlarına musallat bir
veba gibidir.
Bereketi yok eden ve kendini
değirmende öğütürken kazandığını sanan bir hamakat halidir. Bu düzeni
kuranların unuttuğu “Gerçek şu ki, onlar
hileli-düzenler kurdular. Oysa onların düzenleri, dağları yerlerinden oynatacak
da olsa, Allah katında onlara hazırlanmış düzen (kötü bir karşılık) vardır.(İbrahim-46)”şeklinde
ilan edilen bir başka medeniyet zeminidir. Bu bakımdan şehir bir düzen hali
olarak toplum-devlet yapısının içinde ve üzerinde hayat bulduğu mekân olarak
kurnazlık ahlakını içine aldıkça ve bu düzene hâkim oldukça orada Farabî atamın
cahil şehri büyümeye başlamış demektir.
Safranbolu’ya bak hayata berrak ve
duru bakan insanların şehri olarak kurnazları ne kadar da sıkan bir hali ve
kavli var değil mi? Tüm Rumeli bu şehirlerle adeta benzemiş gibidir. Bizim için
kadim şehirler şekliyle değil böylece haliyle misal oluyorsa hayata hala söyleyecek
sözümüz ve tarihte daha yürünecek yolumuz var demektir.
Kurnazlık kibir ile birlikte yanında
başka bir yoldaş daha getirir; kabalık
bunların modası ve tarzıdır. Kurnazlık kibrin aklı ile kabalık tavrıdır. Nezaketsiz,
huşunet içinde cahiliyenin bilgisizlik yanındaki diğer manası olan kabalık bu
şehirlerde olmadığında yadırganan bir haldir. Kabalık ahlakı olumlanır.
Desteklenir. Vur al kavası her türlü hakkı ve zarifliği ezer geçer. Gücün
odağında hakkı ve fazileti bir komik mesele haline getiren zihniyet şehri o dev
heykeller ve hayaller arasında istila eder; hayat artı gettolaşmıştır.
Safranbolu’ya bak hele nasıl zarif,
nazik ve naif değil mi? Bu dünyanın içinde kurnazlığın o acımasızlığı ve
kabalığın nobranlığı barınabilir mi? Gencecik ağızlar bile kaba saba olmayı
marifet sayarken hayata nasıl bir medeniyet izi bırakmak tasavvur ederiz hayret
edilesi şeydir dedi, Yusuf Atam. Yahya Kemal’in peşinden mısralar gönderdiği o
şehrin avazı ruhlarda duyulmaz ve idrakler de görünmez olduğundan beri kabalık
bizim soframızın adabı oldu. Destursuz bağa girmenin adı kabalık değil samimiyet
sanılanından beri Farabî Atam bizim diyarlardan göçtü.
Nihayet dedi, Yusuf Atam sözü çok
uzatmaya gerek yoktur. Bütün bunlar sonuç olarak kalitesiz ve niteliksiz bir hayatın anaforunda bizleri yuttu,
tüketiyor. Niteliksiz haller cahiliyenin tezahürüdür ve cahil şehrin alamet-i
farikalarındandır. Safranbolu’nun o naif evlerine az destek oldun mu asırlara
bana mısın demez ama zamanımız betonları elli senede havlu atıyor. Kendini
yoksunlaştırmak, yozlaştırmak medeniyet tasavvuru yok olan bir toplum için
kaçınılmaz akıbettir.
Dilleri masal söyler ama ellerinin
işini başka başkadır. Para ve gücün o kaba dünyasının kibir ve kurnazlık dolu
ahlakı hayatımızı niteliksizleştirdikçe kalitemiz düşüyor. Neden Safranbolu
sokaklarında yürümek bize ferahlık verir de gösterişli, lakşiri(luxury) mekânlarımız bizi bir türlü ferahlığa
ve selamete taşıyamaz.
Kabalık, şiddet ve zulüm dünyayı bugün
salgın halinde kapladıkça iç doğamızda seller, yangınlar ve depremler oluyor;
içimizdeki bu felaketi hangi uçak, helikopter, arasöz ile dindireceğiz? Kibir, kurnazlık, kabalık ve kalitesizlik
sarmalındaki bu afet bölgesine ne ile müdahale edeceğiz? Safranbolu’ya bakarken
gördüğümüz nostaljik cennetin arkasında zuhur eden bu afetli hali düşündükçe
belki de hayatımızın yeniden bize dönüşünü tasavvur etmeye başlayabileceğiz.
Allahualem…
Vesselam.