Sahaf Tezgâhı

 

Kitaplarımın üzerinde elime geçtiği tarih ile ilgili bir not düşmemişsem üzüntü duyuyorum. Çünkü bunu, kavuşumun hatır'a kaydı sayıyorum. Belki de bu yüzden hiçbir zaman tamamlanmayan ve sürekli artış gösteren “almam gereken kitaplar listesi”ni tedarik etmek için gittiğim, fakat liste dışı ve poşetler dolusu aldığım kitaplara biraz mesafeli oluyorum. Okuma gündemini değiştiren bir etki bu. Öncelikleri, tarihleri kütüphane doluluğunu değiştiren bir baskısının etkisi…

Bir okuyucuyu en mutlu eden anlardan biri şüphesiz beklentisiz uğradığı bir kitapçının rafında, aradığını bile unutuverdiği kitapla karşılaşmak olmalı. Bu hazırlıksız hal, fazladan mutluluk… Ancak son zamanlardaki yayıncı-dağıtımcı-kitapçı zincirinde hissedilen iletişimsizlik, en çok azimli okuru yoruyor. Kitapçı gezmeyi AVM gezmeye yeğ tutsa da, AVM miktarınca kitapçımız olmadığından, AVM içi kitapçılar “çok tercih edilen”e raf ayırdığından, okura en fazla imkân sunan şehirlerde bile istediğiniz esere ulaşma güçlüğü yaşıyorsunuz. Bakıp incelemek işi büyüteçli internet sayfalarından sağlanıyor. Rafları taramayı seven okur için büyük eziyet o da… Çağ bunu uygun görüyor elbette. Zaruri ise itiraz yok…

Bu şartlar altında kitap alıcısını dörde ayırıyorum; koleksiyonerler, okurluğa imrenenler, ortalama okurlar, kitaba ihtiyaç duyanlar. Koleksiyonerler kitabın haline, vaktine, içeriğine, maddi ve manevi değerine, kısacası tüm özelliklerine ve kitabın dünyadaki varoluş müddetine önem verir. Okurluğa imrenenler, kapakların renk ve boyut uyumuna dikkat eder, kâğıt kalitesini ve içerikteki görsel miktarını önemser, çok satanlardan yahut entelektüel verilerden seçim yapmaya özen gösterir, kitapları görünür yerde bulundurur. Ortalama okurlar, sunulan üzerinden ve derinliği sorgulamadan, hem içerikten hem de sunumdan etkilenebilecek bir kitledir. Kitaba ihtiyaç duyan okurlar için kitap seçimi, kitabın her türlü fiziki durumundan daha önceliklidir.  Erişmek istediği bir esere kitabın kâğıt kalitesini, sunumunu, raftaki duruşunu umursamadan yaklaşır ve ne pahasına olursa olsun almak için şartlarını zorlar. Her tür sunum ve kalite durumu ikinci plandadır.

Elbette bir kitabın sunumu ve satış şartları; hiç okumayan insanlara, herkesin okuyabilecek fıtratta yaratıldığını ve mutlaka okuma potansiyeli taşıdığını hatırlatma, kitaba dikkat çekme ve içeriği yansıtma bakımından etkili olabilir. Ama gerçek okur için bunun ortak bir dili yok. İstediği bir kitaba dokunma ve bulduğu anda edinme isteği, her tür sunum şartını aşıyor. Öyle olunca günümüzün “market” stili kitap alım-satım anlayışının dışında butik ve tekil bir arayışı zorluyor.

Bu arz-talep farkı, kitaba ihtiyaç duymak ile kitap almak için cezbedilmek arasındaki farkın başka bir tezahürü. Çünkü ihtiyaç duyulan için, bir imaj ya da kostüm üretmeniz gerekmez. İhtiyaç, her şartta talip olunandır ve devamlılığın bir parçasıdır. Görünür olması gerekmez, çünkü peşine düşülür.

Günümüz dünyasında, her sektörde kaideye dönüşen pazarlama uygulamaları, kitaba da sirayet ediyor. Kitabın raf yüksekliğini belirleyen Avrolu fiyat skalaları var. Raftaki duruşu kitabın içeriği ile ilgili değil çoğu kez. İyi kitap-kötü kitap sorunsalı, okur çeşitlemesine benziyor. Pazarlama yöntemleri iyi okurun algılarına hitap etmiyor. Onları azınlık kabul ediyor ve ortalama beş yüz kişinin kitap tüketimine denk kitap alım yapan okurlar için özenli bir yaklaşım sunamıyor.

Kitabı ihtiyaç bilen okur için sahaflar gibisi yok bu yüzden. Tümden doğal bir akış içinde, kendi piyasasını özgürce belirleyen ve kitabı meta görüntüsünden uzaklaştıran bir alan. Sahafların birikimi, aranıp bulunmayan kitaplara dair şehir efsaneleri, taliplerin tezgâh incelerken birbirine belli etmedikleri seçme hızı rekabeti ve sakinliği; kitabın, kütüphanenin, ilmî ağırlığın ruhuna da uyuyor. Eski kitaplar, dergiler, kartpostallar, intizamsız tezgâhlar ve varsa bir çınaraltı; sahaf dünyasının bir bütün kılıyor.  Aradığınız kitabın aksisedasını yüz metre ilerdeki bir dükkândan duyabiliyorsunuz. Alıcılar ve satıcılar, bir ortalamada buluşuyor. Kimisi müze, kimisi kitapçı, kimisi de bitpazarı gezdiğini hissediyor.

Beyoğlu Sahaf Festivali'nin başladığı şu günlerde, kitabın bu ülkede ne ifade ettiğini, neye karşılık geldiğini, okuma meselesinin teknoloji ile olan gel-gitli ilişkisini, arşivlemenin önemini, biriktirmenin değerini, ömrünü bu uğurda harcamış kitap koleksiyonerlerini ve emektar sahafları hatırlama zamanıdır. Bize hayatın içinde, her tür raf mizanseninden epey uzak bir alan açıyor sahaflar. Biriktirilmiş sivil bir hafızayı yokluyorlar, peyderpey paylaşıyorlar. Kitabı ihtiyaç gören bir okur olunmasa da okumanın cazibesini hatırlatıyorlar, kitap ihtiyacını tetikliyorlar.

Bu yüzden sahaflar güzeldir. Tedavülden kalkmış, ama uzaklaştıkça önemi çoğalmışlar için yegâne adrestir. Bugünden geçmişe aheste yürüyüş parkurlarıdır. Alışkanlık yapar.