24 Eylül 2016

Saklı tarihten sayfalar

Bu sahifemizde her Pazar günü o haftanın tarihçesi ile ilgili tarihi bilgi ve analizlere yer vereceğiz. Bilinenlerin tekrarı yerine kitapların saklı sahifelerinde kalmış yada unutulmuş bilgileri dikkatinize sunacağız. Kavramlar veya kurumlar etrafındaki ezberleri tekrarlamak yerine  o konuya daha farklı bir yorum veya analiz getireceğiz. Vira Bismillah! 

19 Eylül 1921 - TBMM, Mustafa Kemal Paşa'ya, Mareşal rütbesiyle Gazi unvanı verdi. 

Bu haftanın ilk bilgisi, Mustafa Kemal Atatürk'e mareşal ve gazi rütbesinin verilmesiyle ilgili.19 Eylül 1921 tarihinde gerçekleşen bu olay, tarih kitaplarında bir cümle ile geçiştirilir. Okuduğumuz Hatıra kitaplarından birinde bu konuda bir şahidin beyanatına rastladık. 19 Mayıs 1919 günü Atatürk ile Samsun'a çıkan Bandırma Vapurunda yer alan 18 kişiden biri olan Binbaşı Hüsrev Gerede'den bahsediyoruz. Atatürk'ün kurmay heyetinde yer alan Hüsrev Gerede, Anılarında ‘Atatürk'ün özel yaşamını' anlatırken bu olaya da şöyle yer veriyor:

 Bizzat tanığı olduğum Sakarya Meydan Savaşı  sırasında kaburga kemikleri kırıldığı halde ufak bir tedaviden sonra atına binerek cepheye gitmesi Atatürk'ün bedensel dayanıklılığının  benzersizliğini göstermişti. Olay şöyle gelişmişti: Gazi'nin bir ayağı üzengide, eli de atın yelesinde ata bineceği sırada yaveri O'nun sigarasını yakmak için kibrit çakmıştı. Alevden ürküp şahlanan at Gazi'yi yere vurmuş, bir kaç kaburga kemiğinin  kırılmasına neden olmuştu.(Gerede-Önal,2003:235) 

 1922 - Fransız ve İtalyan kuvvetleri Çanakkale'den çekildi. 

 20 Eylül 1922 tarihi ise Fransız ve İtalyan kuvvetlerinin Çanakkale'den çekilme tarihidir. Maalesef Çanakkale Savaşımız, sadece ‘zafer ve kahramanlıklar' üzerine bina edilmekte, sağlıklı bir analize tabi tutulmadan yeni nesillere aktarılmaktadır. 

 Çanakkale savaşının analiz edilmesi gereken bir çok yönü olmakla birlikte projektör tutulması gereken ilk nokta; Osmanlı ordusunun bu savaşta savaş teknolojileri, askeri güç ve cephane bakımından son derece zayıf konumda bulunmasıdır. Düşman askeri ise günlük çikolata yiyebilecek ve şarabını içecek kadar donanımlı ve hazırlıklıdır. Ne var ki bu yön pek analiz edilmeden kamera hep başka taraflara doğru kaydırılmaktadır. 

 Biz kitap sahifelerinde saklı kalmış bir kaç ayrıntıyı burada paylaşarak olaya bir başka bakış açısı kazandırmak istiyoruz. 

 Bu konuya ilk neşter vuranlardan biri Prof. Dr. Cemil Koçak'tır. Koçak, beş yıl kadar önce yazdığı Çanakkale yazılarında, mevcut Çanakkale söyleminin sağlıklı olmadığına dikkat çekmiştir. 

 Çanakkale Savaşları ile ilgili kitaplar son zamanlarda çoğaldı. Çoğalmak fiili, her zaman olumlu çağrışımlar uyandırmamalıdır. Çanakkale, hala efsaneler ile kahramanlık masalları üreten bir kaynak olma özelliğini koruyor. 250.000 şehit edebiyatı, bir bilgi olmaktan çıktı, bir inanç ve  daha da fenası bir öykünme konusu haline geldi. (Koçak,2012:113) 

 Savaş tarihine karşı kayıtsızlık bu bakımdan iki yönlü ve birbirini tamamlıyor: Zaferle çıkılmış savaşlar için, eşyanın tabiatı gereğince, sorgulama ihtiyacı duyulmuyor; hezimetler  ve başarısızlıklar ise bir an  önce  unutulması tercih edilen kara deliklere dönüşüyor. Hatırlatanlar olsa da tersleniyorlar. Sanki bunu özellikle yapıyorlarmış gibi davranılıyor. Böylece bugün geçmişe değil, geçmiş bugüne hükmetmeye başlıyor. (Koçak, 2012:114) 

İşte bu sağlıklı olmayan söylemden dolayı Osmanlı Ordusu'nun Çanakkale'de ne kadar zayıf olduğunu bilmek, anlamak, dolayısıyla tartışmak istemiyoruz. Halbuki savaşa ait dikkatle okunan bütün hatıralar ve anlatımlar bu zayıflığın tüyler ürpertici boyutuna işaret etmektedirler. Bazı örnekleri burada paylaşalım: 

‘Çanakkale Savaşında Bir Topçu Subayının Hatıraları' ismiyle neşredilmiş kimliği tespit edilememiş bir subayın hatıralarında bu hazin durum çok çarpıcı bir şekilde görülmektedir 

15 Ocak 1915 Cuma: Bir torpidoya ateş ettik. On mermi kadar attık. İsabet ettiremedik. (Güneş, 2014:23)

 Düşmana attığını isabet ettiremeyen ordunun karşılaşacağı akıbet mukadderdir. Bu akıbet her müsademede hüzünlü bir şekilde karşımıza çıkar. 

 Aynı olguyu Çanakkale Savaşına İngiliz Ordusu'nda rahip subay olarak katılan William Ewing, kaleme aldığı Hatıralarında çarpıcı bir şekilde anlatır: 

  (…) Herkes, Türklerin açtığı tüfek ateşlerinin çok etkisiz olduğuna şahit olmuştu. Türkler süngülerle çarpışmak için dört gözle bekliyordu.(Ewıng,2012:94) 

(…) Çoğu top mermisi denize düşüp, parıldayan güneşe devasa deniz dalgaları gönderiyordu. Düşmanın  o kadar patlayıcı kullanmasına rağmen, çok fazla hasar vermemesi herkesi şaşırtıyordu. (Ewıng,2012:99) 

 Düşmanın üstün askeri gücü karşısında zayıf bulunan Osmanlı Ordusu'nun   bu konumu bir gün içinde  bazen 7 bin, bazen 10 bin şehit verecek  hüzünlü sonuçlar ortaya çıkarmıştır. 

Avustralya ve Yeni Zelanda birliklerini (Anzak) kesin bir şekilde Arıburnu'ndan atmak için başlatılan bu taarruz hazin bir şekilde neticelendi. 19 Mayıs1915 gecesi saat 03.30'da başlayan taarruz öğlen resmen bittiğinde Türk tarafının toplam zayiatı 10.000 kişiye yaklaşmıştı. 19 Mayıs taarruzu öncesi durumu fark eden Anzaklar iyi bir savunma hattı kurmuşlardı. 42.000 kişilik Türk birlikleri yaklaşık 13.000 Anzak askeri karşısında bir başarı elde edememiş, taarruzlar 10.00'dan itibaren 5. Ordu Genel Karargahı tarafından durdurulmak zorunda kalındığında zayiat 3.369'u şehit, 5.967'si de yaralı olmak üzere toplam 9.487 kişi olmuştu .(Güneş,2014:16)  

 Sonuç, vahim ve acıklıydı:19 Ağustos 1915 Perşembe: Bölüğümüzün mevcudu yüz otuz sekiz iken şimdi ancak kırk iki mevcudumuz kalmıştı. (Güneş,2014:113)   

Çanakkale savaşlarında sorgulanması gereken bir başka husus da düşmanın yaklaşık bir ay süren çekilme harekâtından bizim ordumuzun hiç haberdar olmaması hatta ruhunun bile duymamasıdır. 

 Prof. Dr. Cemil Koçak, hiç gündeme getirilmeyen hatta özenle gözden kaçırılan bu olguya dikkat çekenlerden biridir. 

 Ya çekilme öyküsüne hiç yer verilmemesine ne demeli? Bölgeyi görenler oradaki on binlerce askerin karşı tarafa hiç bir şey hissettirmeden, bir gecede ortadan kaybolmasını nasıl değerlendiriyorlar  acaba? Yukarıdaki her şey meydanda iken nasıl olup  da savunmanın bu açığı görememiş olduğu da hiç sorgulanmıyor. Herhalde zaferin tadını kaçırmamak için olacak. "Geldikleri gibi giderler " cümlesi, her türlü soru işaretini kaldırmaya yarayan bir araç haline getirildikten sonra, şimdi bunları sormanın sırası mı zaten? (Koçak,2012:115)

 Ewing'in anlatımına göre müttefiklerin Çanakkale'den çekilme harekâtı tam bir ay sürmüş ve sıfır zayiatla sonuçlanmıştır. Ewing çekilmeyi  Hatıralarında şöyle anlatıyor: Harekât, gece karanlığında Türklerin ruhu bile duymadan sürdürülüyordu. Tahliye, Anafartalar ve Anzak Koyu'nda başladı. Gemi gizlice giriş yaptı ve Anzak Koyu'na yanaştı. Tüm mühimmat ve teçhizatı sessiz ve  süratli bir şekilde sahile indirildi ve oradan da mavna ve filikalarla kendilerini bekleyen gemilere nakledildi. (Ewıng,2012:164)

 8 Ocak'ta son tahliye çok zor şartlarda gerçekleştirildi. Uzun süredir iyi giden hava, bir anda bozulmaya başladı. Karanlık  çöktüğünde rüzg3ar hızını artırdı ve deniz yükselmeye başladı. İnsanların gemilere bindikleri, dalgakıranın ucundaki  batıkların olduğu tarafa, muhripler yanaşamayınca devreye motorlu filikalar girdi. (Ewıng,2012:167) 

Bir ay süren tahliye esnasında sadece bir kişi yaralandı, bazıları da mermilerden kopan parçalardan hafif şekilde zarar gördü. Hiç bir askerimiz canından olmadı. Birkaç, gün içinde Gökçeada'dan da ayrıldık ve böylece insanlık tarihinin en şanlı sahnelerinden birinin daha perdeleri kapanmış oldu. (Ewıng,2012:168)                        

                       

Kanaatimizce daha iyi bir gelecek kurmanın yolu; mevcudu sorgulamak, anlamak, idrak etmek, terakkinin yolu; ‘Daha güzelini nasıl yapabilirim?' endişesinden geçiyor.Bunun için de bağımsız kaynaklardan saklı kalmış tarih sayfalarımızı görmekte sayısız faydalar var. 

 KAYNAKLAR  

Ewing William (2012) Bir İngiliz Ordu Rahibinin Gözüyle  Birinci Dünya Savaşı Gelibolu'dan Bağdat'a, İstanbul, İz Yay  

Gerede-Önal,(2003) Hüsrev Gerede'nin Anıları, İstanbul, Literatür Yay 

Güneş İsmail,(2014) Çanakkale Cephesinde Bir Topçu Subayının Günlüğü, Çanakkale, On Sekiz Mart Yay 

Koçak Cemil,(2012),Geçmiş Ayrıntıda Gizlidir, İstanbul, Timaş Yay.