06 Eylül 2022

Samuraylardan Memlukler ve Yeniçerilere Modern Zamana Askerler

Milletlerin medeniyet tarihleri, benzer tezahürleri ve tarihi akışı söz konusu kılmaktadır. Buna bağlı olarak toprağa dayalı hayatın yaşandığı orta zaman Japon ve Türk askeri tarihlerinde farklı içerikle ile benzer tezahürlerde savaş felsefesi ve savaşçı grupların varlığı gözlenmektedir. Çünkü her iki millette kendilerine bir vakitler büyük güç veren askeri yapıları zamanın şartları içinde tasfiye ederek yeni düzenlemeler yapmışlardı. Japonlar, samuraylardan bu minvalde vaz geçerken; Türkler, Mısır ve Anadolu’da askeri sistemin temeli olan memlûk ve devşirme yapısı merkezli oluşan teşkilatı ilga ile yeni bir düzene geçtiler. 

Japonlar

9.-12. yüzyıllar arasında samuraylar bir sınıf haline geldi. İki adla anılırlardı: Samuray (şövalye), Buşi (savaşçılar). Bu insanların bir kısmı yönetici sınıflara bağlıydılar. Bir kısmı ise para karşılığı savaşırlardı. Samuraylar, feodal derebeylerine (Daimyo) bütünüyle bağlıydılar. Hizmetlerinin karşılığında mevki ve arazi alırlardı. Daimyo’lar, Samurayları daha fazla arazi kazanmak ve gücünü arttırmak için kullanırlardı. Samuraylar, at üstünde, yaya, silahlı, silahsız dövüş konusunda eğitilmişlerdi. Ok da kullanırlardı. Ancak, 13. yüzyılda Moğol savaşları yaşandıktan sonra, Samurayların kılıç kullanımı ağırlık kazandı. Hatta mızrak ve naginata denen ucu kılıç şekilli mızraklar kullanmaya başladılar.(Kubilay Akman, Japon SamuraylarınınFelsefesi-Buşido-https://turuz.com/book/title/Japon_Samuraylarinin_Felsefesi-Bushido-Kubilay_Akman 21-12-2019) Buşido, savaş sanatında ustalaşmış samurayın ustalığını hayatının her alanında göstermesidir. Aslında dövüşün kendisiyle değil, öncesiyle ve sonrasıyla ilgilidir. Buşido’ya göre rakibini kılıcınla yenmek önemli değildir, onu savaşmadan önce bilgeliğinle yenmek önemlidir. 7 temel kavram olduğundan söz edilir. Bunların başında tabi ki onur gelir. İyilik, dürüstlük, erdemlilik, değer vermek, doğru kararlar almak ve sadakat duymak bunu takip eder.(Emre Bekar, Samuraylar ve Buşido

https://medium.com/@emrebekar/samuraylar-ve-bu%C5%9Fido-798182a8e67) Japon savaş kültürü kendi içeriğinde bugün hala kendisini dünyaya bir müşterek kültür değeri olarak sunabilmektedir. Ya biz? 

1867'de Japon tahtına çıkan Mutsuhito'nun da bu görüşe katılmasıyla ülkede "Meiji Restorasyonu" denilen reformlar dönemi başladı. 1868 yılında Japonya’nın içinde bulunduğu ekonomik çöküntü, savaşlarda verilen ağır insan ve toprak kaybı sonucu İmparator Mutsihito tarafından Japonya’nın günlük, politik ve askeri yaşamda eski geleneklerden arınmasına karar verildi. Bu kararın verilmesindeki en önemli etkenler; Batıda kullanılan teknolojinin Japonya’da kullanıma girmemiş olması sonucu sanayi alanında bir gelişmişliğin olmaması, yine Batıda yürürlüğe giren ve birçok devletin kullanmakta olduğu yeni politik hamleler ilk ikisi. Samurayların devamlılığını bitirecek olan sebep ise askeri alandaydı.(Emre Bekar, Samuraylar ve Buşidohttps://medium.com/@emrebekar/samuraylar-ve-bu%C5%9Fido-798182a8e67) Modernleşmenin Japonya'daki formülü ise  Osmanlılar'daki gibi, merkezi bir idare, merkezi bir ordu, Batılı kurumlar, eğitim ve Batı teknolojisi oldu. Bu değişim sürecinde Japonya'nın soylu asker sınıfını oluşturan "Samuraylar"ın desteğiyle Daymiyoluk kaldırılarak feodal sistem yıkıldı. Yeni bir oligarşinin eline geçen Japon yönetiminin çalışmalarıyla,  Avrupa usulünde devlet ve hükümet şekli ve askeri örgüt kurulmaya başlandı. Batılı olan her şey, bulunabilen tüm batılı uzmanlar, Fransa'dan avukatlar, Almanya'dan mühendisler, Hollanda'dan mimarlar, Amerika'dan askerler Japonya'ya getirilmeye başlandı. Ve bu hızlı değişime karşı tarihle, modern çağ, Japonya'nın ruhu için savaşmaya başladı. Ülkenin modernleşmesi için imparatoru destekleyen samuraylar ve liderleri Saigo Takamori, kurulmasını sağladıkları yeni rejimin  kendi yaşam tarzlarını yok ettiğini görünce zor bir durumla karşı karşıya kaldılar. Ordunun modernize edilmesi sebebiyle bu yeni düzende samuraylara yer yoktu. Kılıç taşıma haklarının imparator tarafından geri alınması sebebiyle samuraylar, Seigo Takamori önderliğinde ve kendi şahıslarında, Japon kültürü ve geleneğinin nefsi müdafaasına girişerek Satsuma İsyanı'nı başlattılar. Tokya'daki merkezi hükümet bu harekete karşı, köylülerden oluşan ve modern ateşli silahlar kullanan imparatorluk ordusunu çıkarttı. Yüzyıllar boyunca samuraylardan ürken köylüler, yeni silahları ile imparator adına onları bozguna uğrattılar. Ve böylece samuraylar şanlarına yakışır bir şekilde tarih sahnesinden çekildiler.( Emre Gül, Modernleşme sürecinde Japonlar ve Samuraylar,

 https://www.dunyabulteni.net/tarihten-olaylar/modernlesme-surecinde-japonlar-ve-samuraylar-h140529.html) Böylece toprağa dayalı devrin savaşçıları Japonların geleceğinde artık bir ilham ve kültür unsuru olarak yaşamaya devam edeceklerdir. 

Türkler-Mısır ve Türkiye

Memlûklerin askeri yapısı orta çağ Türk ordusunun en güçlü tezahürlerinden birisini oluşturur. Furusiyye denilen savaş felsefesi ve yöntemi bir dönem güçlü orduları var ederek Haçlı ve Moğol saldırılarının savuşturulmasını sağlamış idi. “Furusiyye: Memlûk devlet teşkilâtının temelinde memlûk sistemi, askerî ıktâ sistemi ve furusiyye geleneği yatmaktadır. Furûsîyye, memlûk toplumunda fevkalade önemli idi. Memlûk savaş kültüründen bahsedilen bu çalışmada furûsiyye’den de kısaca bahsetmek yerinde olacaktır. Bir ilkeler ve anlayışlar bütünü olan furûsiyye, memlûk nizam ve dinamizminde uzun süre en etkili faktörlerden birisi olmuştur. Memlûk sultanlarının veya ümerâsının faziletleri sayılırken furûsîyyedeki maharetinden muhakkak bahsedilmektedir. Hatta bu husus sultan olmanın öncelikli şartları arasında sayılırdı. Emîr Allân’ın Osmanlı elçilerine, “...Binicilik ve savaş bizim askerîmizin sanatı olup, Osmanlıların savaş işlerinde pek o kadar mahir olmadığı bilinmektedir.” diyerek hitap etmesi, bu anlayışın devletlerinin sonuna kadar memlûklerde ne denli hâkim olduğunu göstermektedir. Bu anlayış devletin gerileme sebepleri arasına girerek askere hamle gücü veren bir gelenek olmaktan çıktığı zaman devleti gerileten bir taassup haline gelmiştir; Ateşli silahlara olan tepki bunun bir örneği olmuştu. Askerî eğitim konularında bazı emîrler tarafından furûsîyye kitapları da yazılmıştı. Memlûkler ve düzenleri zaman içerisinde zaafa uğrayacak, Osmanlıların Mısır’ı ele geçirmesiyle farklı bir şekilde hayatta kalacaklar ve nihayet Mehmet Ali Paşa eliyle tarihe karışacaklardır: “Mehmed Ali uzun vadeli idarî ve iktisadî reformlara başladı. Uygulanan merkezî ekonomik sistemle arazi üzerindeki kontrolünü arttırdı ve iktidarı için bir tehlike olarak değerlendirdiği ulemânın gücünü vakıf arazilerini vergiye tâbi tutarak büyük ölçüde kırdı. Reformlara paralel olarak hâkimiyeti önünde en büyük engel gördüğü Memlük beyleriyle mücadeleyi sürdürdü. 1808-1810 yıllarında Yukarı Mısır’daki Memlük beylerini etkisiz hale getirdi. (Muhammed Hanefi Kutluoğlu, Kavalalı Mehmed Ali Paşa, DİA, c. 25, Ankara, 2022, s. 62-65.)(Altan Çetin, MEMLÛK DEVLETİNDE OKÇULUK, https://dosyalar.nevsehir.edu.tr/1779eb88db8f0b28e86070e10d02d849/memluk-devletinde-okculuk.pdf, s. 70)”

Osmanlı ordusu orta çağlar içinde en güçlülerindendi. Bu ordunun merkezinden yer alan kapıkulular ve tımar sistemi savaş tarihinin en önemli yapılarından birini temsil eder. Kapıkulu ocaklarının süvari kısmını teşkil eden bu ocağın dışında tımar tasarruf eden askerî zümrelere de sipahi adı verilir. Bu sonuncuları Osmanlı ordusunun en kalabalık askerî grubunu oluşturur ve dirlik olarak kendilerine verilen arazilerden topladıkları vergiler karşılığında atı ve yardımcısıyla birlikte sefere katılır, “sâhib-i arz” tabiriyle de anılırdı Ayrıca Anadolu’da mültezim hesabına harman ölçenlere de muhtemelen timarlı sipahilik teşkilâtından dolayı sipahi denmiştir.(Erhan Afyoncu, Sipahi, DİA, c. 37, s. 256-258.)

“Tımar Sisteminin ve Tımarlı Sipahiliğin tasfiyesine yönelik aşamalar içeresinde en ciddi adımlar II. Mahmut döneminde atılmıştır. III. Selim'e göre daha radikal reform hareketlerine girişen II. Mahmut, Yeniçeriliğin kaldırılmasından sonra, diğer askeri birliklere de el atarak, Avrupa tarzında eğitimli ve düzenli birliklerden oluşan modern bir merkezi ordu oluşturmaya yöneldi. Merkezi otoriteyi güçlendirmek ve eyaletlerde merkezin kontrolünü daha etkili bir hale getirmenin başlıca yollarından biri olarak merkezkaç gelişmeleri destekleyen bütün askeri ve mali örgütlenmelere son vermeye çalıştı. 1831 yılından itibaren bazı eyaletlerde Tımar Sistemini ve Tımarlı Sipahilik kaldırarak, buralar merkezi hazine gelirleri içerisine dâhil edilerek, iltizamla idare olunmaya başladı. Bu uygulamanın öncelikle Suriye Eyaletinde başladığı görülmektedir. 1827 yılında yayınlanan bir fermanla buradaki tımarlar mukataaya dönüştürülmeye başlandı Bu uygulamalar yeni oluşturulan Asakir-i Mansure-i Muhammediye Ordusunun kurulmasıyla daha da yaygınlaşmıştır. 19. yüzyılda ciddi olarak uygulanmaya başlanan tımarın tasfiyesine yönelik politikalar sonucunda, timar ve zeamet gibi çeşitli dirlik tasarruf edenler, Asakir-i Mansure, Redif ve Zaptiye gibi yeni oluşturulan birliklerde süvari ve piyade olarak istihdam edilerek büyük ölçüde tasfiye edilmişler, artık ırsi hale gelmiş tasarruflarında bulunan timarlarına merkezi hazine tarafından el konularak, timar alanları büyük ölçüde merkezi gelirler içerisine dahil edilmiştir.(H Veli Aydın, “Timar Sisteminin Kaldırılması Süreci Ve Bazı Degerlendirmeler”, http://dergiler.ankara.edu.tr/dergiler/19/1268/14598.pdf, s. 81, 104 21. 12.2019)”

Köprülü Mehmed Paşa’nın sadrazamlığı sırasında 19 Rebîülevvel 1067’de (5 Ocak 1657) hazinede yaşanan sıkıntı sebebiyle maaşları ödenmeyen sipahiler yine isyan ettiler. Ancak sarayın, ulemânın ve yeniçerilerin desteğini arkasına alan Köprülü isyanı bastırdı. Sipahilerin yoğun olarak barındıkları Yenicami Hanı ile Elçi Hanı’na baskınlar düzenlenip ele geçirilen sipahi ağaları Sultanahmet Meydanı’nda idam edildi (Mehmed Halîfe, s. 52-58; Akkaya, s. 145-148); 1687’de asker yine malî buhran yüzünden maaşlarını alamayınca ayaklandı ve Avusturya cephesini terk ederek IV. Mehmed’i tahttan indirip yerine II. Süleyman’ı çıkardı. İstanbul’u dolduran sipahi ve yeniçeri zorbalarının şehirde aylarca estirdikleri terör nihayet halkın isyanıyla ortadan kaldırılabildi (Defterdar Sarı Mehmed Paşa, s. 251-281; Silâhdar, II, 295-344; Îsâzâde Târîhi, s. 205-209). Bu hadise kapıkulu sipahilerinin katıldığı son büyük isyan oldu. 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasından sonra toplanan şûrada bu ocağın da lağvı kararlaştırıldı. Sadrazamın huzuruna bizzat gelen sipahilere ulûfelerine karşılık olmak üzere gümrükten maaş tahsis edildi.(Erhan Afyoncu, Sipahi, Dia, c. 37, s. 256-258.) Bu suretle bir devrin büyük gücü olan ocak, tımar sistemi ve yeniçeriler tarihe intikal edeceklerdir. 

Toprağa bağlı hayat düzeni sona ererken Batı merkezli bir düzen kurulması şafağında yaşanan tüm olaylar neticesinde Japonlar kendi modernleşmeleri içerisinde yaptıkları düzenlemeler ile Japon medeniyetine yol açıp bugünkü hale gelirken biz Türkler bugün hala muasır medeniyeti aşma yolunda müttehit müşterekler ve terkibi sabiteler icat etmenin kavgasını veriyoruz. Japonlar hala Samuraylar ile dünyaya kendiliklerini anlatırken biz nasıl kendimizden kaçtığımızı ispata uğraşıyoruz. Bu bol alıntılı yazıda okuyucu biraz da konunun esasıyla muhatap bırakmak gayesiyle kendimizi değil konuyu bu alıntılarla öne çıkardık. Karşılaştırmalı okumaların medeniyetçi aklımıza yol açmasını diliyoruz.