27 Ağustos 2017

Şapka devrimi ve devrim sonrası yaşananlar

SAKLI TARİHTEN SAYFALAR                                                              

Bugün; bundan 92 yıl önce 24 Ağustos 1925 tarihinde gerçekleştirilmiş şapka devrimi ve sonrasında yaşananları sizlerle paylaşacağız.

Sarıktan Fese Değişim

Esasen şapka ve fes mevzuu ilginç ve manidar ayrıntılarla doludur. Tanzimat'ın giysi alanındaki sembolü olan fes giyilmesine dair emirler İmparatorluğun Halep vilayetine ulaşınca buna  kimse uymamıştı. Çünkü fesin dini bir başlık olmadığı kanaati hakimdi. Fakat 1847'de Halep'teki bir grup Hristiyan genç sarıklarını çıkararak fes giymeye karar verdi ve Sultan Abdülmecid'i açıkça destekledi. (Masters,2012:83)

Cezayir ve Tunus'ta Müslümanların giydiği  fakat İstanbul'da Hristiyanların da taktığı fes, İslam'a aykırı olduğu gerekçesiyle bir hayli direnişle karşılanmıştı.

Bir süre sonra bu kez fes, İslam'ın sembolü gibi algılanmaya başlamıştı.Trabzon'da 1.Dünya Savaşı sırasında Belediye Başkanı olarak görev yapan Rus General Yakov Kefeli'nin naklettiğine göre:O zamanlar Rumlar, giyimleri özellikle başlıklarıyla Türklerden ayırt edilirdi. Tüm Türkler kırmızı fes giydikleri halde Türk olamayanlar şapka veya kasket takarlardı. (Kefeli,2013:83))

1900'lü yılların başlangıcından itibaren  İmparatorluk  topraklarında psikolojik üstünlük şapkaya geçmişti. Modernist yazar Abdullah Cevdet, uygarlık denilince yalnızca Avrupa biçimi bir uygarlık anlayışını ve bunun her şeyiyle yurda getirilmesi gerektiğini savunuyordu. ‘Bitmek Üzere Bir Uyku' adlı makalesinde gelecekteki Türkiye'yi şöyle anlatıyordu: Sultanın bir karısı olacak ve cariyeleri bulunmayacak; fes kullanılmayacak yeni bir şapka getirilecek;kadınlar istedikleri biçimde giyinebilecek.Tekke ve zaviyeler ve  bütün medreseler kapatılacak.(Dodd, 1984:197)

Nitekim o günlerde İttihatçı Nazır Halil Menteşe şapka giyimini personeline dayatacak kadar ileri gitmişti. Menteşe, bu icraatını şöyle anlatır: Brest-Litovsk'ta Ruslar'la sulh müzakeresi cereyan ederken Hakkı Paşa bir hukuk müşaviri istedi. Münir Bey'i davet ettim. “Brest-Litovsk'a gideceksin,hazır ol” dedim. “Gidemem, bendenizi mazur görünüz, şapka giyemem.” dedi. “Kafandaki kara dumanı dağıtmak için seni göndermeye karar verdim.Silindir şapkayı da giyeceksin.Şarabı da içeceksin” dedim ve  gönderdim. (Menteşe,1986:226)

İttihatçıların başlattığı bu yaklaşım, İttihatçı gelenekten beslenen Mustafa Kemal tarafından da  Erzurum Kongresinden itibaren seslendirilmeye başlanmıştı

Mustafa Kemal Erzurum Kongresi bittiği gün, Mazhar Müfit'in hatıra defterine Atatürk'ün ağzından şunları yazmıştı: Zaferden sonra hükümet şekli Cumhuriyet olacaktır. Padişah ve Hanedan hakkında zamanı gelince icab eden muamele yapılacaktır. Kadınların örtünmesi kalkacaktır. Fes kalkacaktır. Medeni milletler gibi şapka giyilecektir.” (Dilipak,1989:47)

Kurtuluş Savaşının ardından bu söylem devrimler olarak karşımıza çıkar. Bu devrimler Kurtuluş savaşını yapan 1.Meclise değil, Atatürk tarafından atanmış mebuslardan oluşan 2.Meclise aittir.

Prof. Dr. Cemil Koçak bu değişimi şöyle özetler:Bugünkü Türkiye'yi şekillendiren kanunlar esas olarak İkinci Meclis'in ürünüdür. Ceza Kanunu, Medeni Kanun, Tevhid-i Tedrisat, Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması, Hilafetin Kaldırılması, Şapka Kanunu… İkinci Meclis laik karakter konusunda önemli adımlar attı. Bugünkü siyasetin özellikle sosyal manada ana omurgasını şekillendirdi. Din ana birleştirici olmaktan çıktı ve ulus devlete doğru gidildi. (Koçak,2013:111)

“Efendiler Buna Şapka Denir!”

Atatürk, Kurtuluş Savaşının ardından daha önce planladığı devrimleri tek tek yapmaya başlar. Kastamonu'nda halkın karşısına elinde şapka ile çıkar ve bundan sonra Türk halkının başına şapka giyeceğini ilan eder.

Dinî kaynaklı giyimi ortadan kaldırmak isteyen Mustafa Kemal Atatürk, 24 Ağustos 1925 günü Kastamonu'da geniş kenarlı beyaz bir şapka giydi. Ertesi gün İnebolu'ya geçen Mustafa Kemal, tarihi “Şapka Nutku” nu bu ilçede yaptı. 27 Ağustos 1925 günü Türk Ocağı'nda halka hitaben “Bu serpuşun adına şapka derler” diyerek o güne kadar kullanılan medeni serpuş, şemsisiperli serpuş gibi ifadelerin bırakılmasını sağladı. Nutkunda, “Redingot gibi, bonjur, smokin gibi, işte şapkanız! Buna câiz değil, diyenler vardır. Onlara diyeyim ki, çok gafilsiniz ve çok câhilsiniz!(wordpres.com)

Prof. Dr. Mete Tunçay bu olayı şöyle analiz eder: Atatürk, 1925'te Kastamonu'ya şapka nutkunu söylemek için mareşal üniformasıyla, ayağında çizmeler, yanında köpeği ve elinde kamçısıyla gidiyor. Kastamonu'da bir ara sivil giyiniyor ve şapka nutkunu söylüyor. Sonra tekrar mareşal üniformasını giyip dönüyor.Kurulan cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyet değil. (Tunçay,2010)

Taha Akyol, İstiklal Mahkemeleri'nin bir süre sonra şapka muhaliflerini de yok etmek üzere harekete geçtiğini şöyle vurgular: Meclis'in içindeki ve dışındaki muhalefeti, İttihatçıları, basını ve Şapka Kanunu'na direnenleri yargılıyor. (Akyol,2012)

Tunçay da İstiklal Mahkemelerin bir süre sonra şapka muhaliflerini yok etmek üzere çalışmaya başladığına dikkat çeker: Cumhuriyet devrimlerini ilan etme cesareti zaten bu mahkemeler kurulunca gösterildi. İşe şapkayla başlandı. Rakamlar, saat, alfabe değiştirildi. (Tunçay,2010)

İstiklal Mahkemelerinin bir başka mağduru olan Şevket Süreyya Aydemir  de bu anlamda yaşadığı manidar bir hatırasını şöyle anlatır: Biz mahkeme binasına girince evvelâ alt kat sahanlığında veya odaların aralığında bir yerlerde oturtulduk. Yukarda birtakım hareketler oluyordu. İnenler, çıkanlar, getirilenler, götürülenler vardı. Fakat bir aralık yukarda kopan bir gürültü, bütün hareketleri durdurdu. İri yarı, pehlivan yapılı bir mahkeme üyesi, merdivenin başında bağırıyor, tepiniyordu. Başında kocaman bir kalpağı vardı. Hasır şapkalı bir gencin yakasına yapışmış tartaklayıp duruyordu:- Nedir bu kepazelik? Bu şapka da ne oluyor? Baban da mı şapka giyerdi? Anandan mı şapkalı doğdun?

Sonra sözler, muameleler daha da sertleşti. Arkasından kuvvetli bir tekme yiyen genç merdivenlerden aşağı tekerlendi. Çantası bir tarafa, şapkası bir tarafa gitti. Fakat heybetli üye hâlâ hıncını alamıyordu. Basamakların başında boyuna birtakım küfürler, ağır tabirler savuruyordu. Şapkasını, çantasını güçbelâ toparlayan genç kendini sokağa attı.(Aydemir, 1974:399)

Şapka Kanunundan önce şapkalıları tekme tokat döven İstiklal Mahkemesi yargıçları kanun çıktıktan sonra bu kez şapka giymeyenleri darağacına göndermeye başlamışlardır.

Şapka Kanunu Yürürlüğe Giriyor

Mustafa Kemal 1 Eylül'de Ankara'ya döndüğünde kendisini karşılamaya gelenlerin şapkalı olduğu görüldü. 2 Eylül günü, devlet memurlarına şapka giyme zorunluluğu getiren 2431 numaralı bakanlar kurulu kararnamesi çıkarıldı. Aynı gün bakanlar kurulu kararnamesi ile din adamı dışındaki kişilerin cübbe ve sarık giymeleri de yasaklandı.

16 Ekim 1925'de Konya milletvekili Refik Bey  ve arkadaşları, şapka giyilmesi ile ilgili kanun önerisini meclise sundu. Teklif, 25 Ekim'de mecliste görüşülmeye başlandı. Kanun gerekçesinde sarık ve fesin  geri kalmışlığı sembolize ettiği, bu yüzden değiştirilmesi gerektiği üzerinde duruldu. Bursa milletvekili Nureddin Paşa'nın, bu yasanın Anayasaya aykırı olduğunu ileri sürerek önerinin geri alınmasını istemesi, mecliste sert tartışmalar yaşanmasına sebep oldu. Toplumun kılık ve kıyafetinin kanunlarla belirlenemeyeceğini ileri sürenlerin yanı sıra, bu kanunun din-devlet işlerinin ayrılmasını kolaylaştıracağını ileri sürenler vardı. Sadece Nurettin Paşa ve Ergani milletvekili İhsan Bey'in aleyhte oy kullandığı oylama sonucunda kanun, Meclisten geçti.

Almanya'nın ilk Ankara Büyükelçisi Nadonly, 1925 tarihli raporunda  o günleri şöyle anlatıyor: "Türk devrim hareketi bilindiği gibi, diğer hedeflerinin yanı sıra, eski ve tamamıyla İslam Dinine dayalı Türk kültür ve devlet anlayışını yıkmayı da kendisine görev edinmiştir. Devrim hareketi bunu, göze batan İslam-Doğu adetlerini ortadan kaldırmak suretiyle de vurgulamak ve Türkiye'nin bu açıdan da Avrupalı olduğunu anlatmak çabasındadır. (Koçak,2012:202)                                                 

Şapka Devrimi Sonrası Yaşananlar

Devrimin ardından şapkaya karşı direnenler  hizaya getirilemeye başlanır.Ve Hükümet kendine bir kurban seçerek İstiklal Mahkemelerinin önüne atar.Bu kurban kanun çıkmadan bir buçuk yıl önce şapka ile ilgili bir kitap yazmış İskilipli Atıf Hoca'dır.Hiç bir kanun geriye doğru yürümediği halde İstiklal Mahkemeleri bir kanun tanımadıkları için İskilipli Atıf Hoca şimdi maznun sıfatıyla mahkeme önündedir.

42 yaşında Medreseler Umum Müdürlüğü'ne atanmış olan Atıf Hoca'yı idama götüren şapkayı eleştiren ‘Frenk Mukallitliği' adlı kitabıdır. Oysa kitap dönemin Kültür Bakanlığı'ndan izinli çıkmıştır.1924'te Kader Matbaası'nda basılan 32 sayfalık bu risaleden 1,5 yıl sonra Şapka İnkılabı gerçekleşir. İskilipli Atıf, şapka kanunu çıkmadan önce yazdığı kitaptan dolayı 9 Aralık 1925'te İstanbul Laleli Fethibey Mahallesi'ndeki evinde tutuklanır ve bilahare idam edilir.

İstiklal Mahkemelerinde yargılanarak asılan sembolik şapka mağdurlarından biri de Erzurumlu Şalcı Bacıdır.

Erzurum'da yetim çocuklarına bakmak için el işi şal örüp çarşıda satan bir annedir o. Devlet birden şapka giymeyi emredince, şapka hakkında kötü sözler sarf eder. Ne olduğunu anlamadan tutuklanır, yargılanır ve 22 erkekle birlikte asılır. Rivayete göre, "Ben hatun kişiyim, şapkayla ne işim olur?" dese de kimseye dinletemez. İdam edilirken kadın olduğu anlaşılmasın diye başına çuval geçirilir. Bu süreçte idam edilen ilk ve tek kadın olur. (Tosun,2012)

Şapka devrimini yerleştirmek için kanundan önce yayınlanmış kitabından dolayı bazı alimleri yargılayarak sindiren Ankara Egemenleri, “Aynı kitabı satan Ermeni Mihran Efendi'yi de tutuklayarak” (Mevlevi,1991:253) kararlılıklarının sınırsızlığını  kamuoyuna duyurmuşlardı.

Yıldız Sertel'in tesbitine göre;“Bütün cemiyette oluşturulan Mustafa Kemal'e tapma havasından” (Sertel Yıldız,1990:50)  en çok etkilenen kesimler devrimlerin bilhassa kılık kıyafetle ilgili olanına fazlasıyla rağbet göstermişlerdi. “Bir şapka bulmak için Ankara'nın altını üstüne getirenler dahi mevcuttu.” (Karaveli,1999:138)

O kadar ki şapka stokları Ankara'da bir anda tükenivermişti. Bu arada bazı tüccarların en kötü şapkalarını satmalarından dolayı tam bir curcuna sokaklarda yaşanmaya başlamıştı. “Kasım ayında en saygın başlarda dahi, deniz mevsimi için yapılmış beyaz bez şapkalar görülmekteydi.” (Gentizon,1983:105)

Anadolu'dan Ankara'ya gelen heyetlerin hali ise tam bir komedi arzediyordu. “Gelen heyetler önce kiralık frak ve silindir şapka avına çıkıyorlar, daha ziyade yahudi vatandaşlardan frak ve şapka tedarik edip kullanıyorlardı.”(Ayaşlı,1990:43)

Bu devirde Ankara kendi içinde iki sosyolojik yapı arzetmektedir. “Biri hızla çehre değiştiren, şapka giymeyi, Batı müziğiyle dans etmeyi öğrenen, kalbi Ulus, Ankara Palas ve Karpiç'in balo salonlarında atan Ankara; diğeri mesafe olarak birkaç kilometre, fiziken ve ruhen ise birkaç asır Ulus'a uzak gözüken At pazarı civarı... Orada fakirlikten kaynaklanan bir memnuniyetsizlik insanların yüzünden açıkça okunmaktaydı.” (Birand,1999:12)

O zamanki Batılı hayat tarzı “gardırop devrimi” denen türde bir Batılılaşmaydı. Şapka devrimi, balolar vb... Batılılaşalım derken, alt yapı devrimleri ve ekonomi fazla öncelikli değildi.

Engin Ardıç ise gelinen son noktayı şöyle anlatır:Şapka "devriminin" mecliste tartışıldığı sıralarda şapkaya gönülsüz bakanlar çokçaydı... Bunlardan birinin önerisini okuduğumda tüylerim diken diken olmuştu: "Şapka giyilsin ama Türk olduğumuzu belirtmek için önüne ayyıldız koyalım!Şapka devrimi, yalnız giyimin Batı'ya uydurulması değil, din adamlarının da baskı altına alınmaları için yapılmıştır. (Ardıç,2010)

Halk kendisini adeta yabancı işgali altında hissediyordu. Jandarmalar “Şapka giymeyen erkeklerin başına jandarma katran sürüyor, kadınların çarşaflarını makaslıyordu.” (Mısıroğlu,1995:26)    

Kemal Karpat yaşananları şöyle özetler:CHP, Büyük Millet Meclisi'nin mutlak hakimiydi ve kendi pozitivist laikliğini empoze etti. 1926'da İslam toplumlarının hukuki belkemiği olan Şeriat'ı kaldırdı ve yerine İsviçre Medeni Kanunu'nu kabul etti. 1932'de, II. Mahmud tarafından Venediklilerden alınmış olsa da İslam'ın sembolü niteliğindeki fesi kaldırdı ve yerine Batı şapkasını getirdi, başörtüsünü yasakladı.Üç yıl sonra hayatın her alanında kadın-erkek eşitliğini getirdi.Öyle ki şu an Türkiye'de iş yaşamındaki kadınlarla erkeklerin sayısı neredeyse eşittir. 1928'de Arap alfabesinin yerine Latin alfabesine geçildi. 1932'de bütün Müslüman dünyasında Arapça okunan ezan Meclis kararıyla Türkçe okunmaya başlandı.Ne var ki bütün karar ve uygulamalar yalnız üst tabakanın ve bürokrasinin laikleşmesini veya pozitivist olmasını sağladı, toplumun büyük bir kısmı ise sadık Müslümanlar olarak yaşamayı sürdürdü. (Karpat, 2007:267)

 

HAFTAYA: KURTULUŞ SAVAŞI'NDA ‘MANDACILIK' RÜZGARI

 

                                            KAYNAKLAR

Akyol Taha, (2012), Neşe Düzel, Taraf, 06.02.2012

Ardıç Engin, (2010), Star,19.3.2010

Ayaşlı Münevver, (1990), İşittiklerim, Gördüklerim, Bildiklerim,İstanbul:Boğaziçi Yay

Birand M. Ali,(1999), Demirkırat,İstanbul:Doğan Kitap

Dilipak Abdurrahman,(1989), Cumhuriyete Giden Yol, İstanbul: Beyan Yayınları

Dodd C. H.(1984),Uluslararası Atatürk Sempozyumu, Türk Devrimi Üzerine Düşünceler, Ankara: İş Bankası Yay

Eldem Ethem,Daniel Goffman,Bruce Masters,(2012), Doğu İle Batı Arasında Osmanlı Kenti,İstanbul: İş Bankası Kültür Yay

Gentizon Paul,(1983), M. Kemal ve Uyanan Doğu, Ankara: Kültür Bakanlığı Yay

Karaveli Orhan, (1999),Bir Ankara Ailesinin Öyküsü,İstanbul:Pergamon Yay.

Karpat Kemal, (2007), Osmanlıdan Günümüze Elitler ve Din, İstanbul: Timaş Yay

Kefeli Yakov,(2013),Anılar,Ankara:Türk Tarih Kurumu Yay

Koçak Cemil,(2012),Geçmiş Ayrıntıda Gizlidir, İstanbul:Timaş Yay.

Koçak Cemil,(2013),Tarihin Buğulu Aynası, İstanbul:Timaş Yay.

Menteşe Halil, (1986),Halil Menteşe'nin Hatıraları,İstanbul:Hürriyet Vakfı  Yay

Mevlevi Tahir, (1991), İstiklal Mahkemeleri,İstanbul: Nehir Yay.

Mısıroğlu Kadir,(1995), Geçmiş Günü Elerken, İstanbul:Sebil Yay.

Sertel Yıldız,(1990), Ardımdaki Yıllar, İstanbul:Milliyet Yay.

Tunçay Mete, (2010), Neşe Düzel, 1-2-3.03.2010

wordpres.com