18 Aralık 2017

Sarp yokuşumuz Kudüs

Tarihin anıtlaşarak bir milletin abideleştiği zamanlar ve mekânlar vardır. Beşeriyet hafızasının müşterek malı haline gelen bu “klasikleşen” “an”lar bir mefkûre ve ülkü halinde herkesin olmak için yol aradığı bir ütopyaya dönüşür.

Kudüs, tarihimizin açısından biz Türkler için, adalet ve hörmet ile insanlığa sunduğumuz abideleşen zaman dilimlerini gösteren mefkûre bir mekândır. İsrail dönemindeki durumu göz önüne alarak bir mukayese yaparsak bu gerçek daha açık olarak görülecektir. Bu bakımdan Kudüs ile ilgilenme sebebimiz zulüm ve haksızlığa karşı durmak, teklifimiz adaletse ortada sorgulanacak bir şey yok demektir. Sarp Yokuşu aştığımız yerlerimizdendi Kudüs…

Dinlere ihtiram ve dindarlara huzur veren bir nizam Hz. Ömer ile açılan bir süreçte başladı ve Kudüs'ün Türk asırları boyunca da aynı anlayışla devam etti. 1917 Aralık ayında Türk askeri Kudüs'ten çıktığında Haçlı Seferleri şimdi bitti diyen zihniyet tarih oldu mu? Kudüs'ün taşları ve bugünün mazlumlarının gözyaşları buna şahittir. Yoksa kendisini yenilerek Kudüs kapılarına mı dayandı yeniden…

Kudüs'ü başkent ilan eden ve güç bizde diyen “He-man”lara karşı hak bizimle diyen bir anlayışla zulme ve haksızlığa karşı durulurken, hafızalar Türkün hakşinaslığını yeniden hatırlamaya başladı. İki medeniyet anlayışı ve kültür tarih huzurunda bir kere daha karşılaşıyor. Bizim İsrail'in varlığını sorgulamakla işimiz olmayıp Kudüs'te herkesin namus ve haysiyetini savunduğumuzu anlatmak çok da zor olmasa gerek. Sar Yokuş irade ile yürünür.

Türkiye, bir zamanlar Türk bayrağı dalgalanan Kudüs'te, bugün yaşanan görgü mahrumu bir temellük çabasına ve insanlık ayıbına iştirakin yanlışlığına işaretle; buralarda dinleri, milletleri hülasa insanlığı barışla yaşatmanın müstesna tecrübesine haiz bir millet ve devlettir. Milletimiz mevcut duruşuyla tarihlerinde böyle cemileleri ancak tarih kitaplarından okuyanların “meydan okumasına” çok yerinden bir cevap vermektedir. Sarp Yokuş yeniden karşımızda…

Bu tartışmalar sürekli bir diplomatik uyanıklık, Arap Birliği ve İslam İşbirliği benzeri teşkilatların çözüm için uygun mevsimi araması, aldıkları kararların ardında durabilmesi ve bunun sürekli bir faaliyete dönüştürülmesi, sivil toplumların yorulmak bitmeyen çabaları, İslam dünyası ve insanlık genelinde bir ortak vicdana dönüşecek girişimlerle itirazımızın kurumlaştırılması ile desteklenebilirse, Kudüs için makul bir çizgi doğru bir yolda aranmaya devam edilebilir.

Suudi Arabistan ve Mısır'ın sessiz ve duyarsız tavrına belki de çok da takılmamak lazım. Nizam işleri irade ve tecrübe işidir, mayaya dairdir, varoluşunu tarife göredir. Kudüs, Türk idaresindeyken ve hukukunu uzun asırlar Türkler korurken; malum Suud ve Mısır'da vilayetimiz olarak buralarda da Türk bayrağı dalgalanıyordu, bu bakımdan onların müstakil bir mesuliyet ve irade gösterememesi böyle bir tecrübe ve nasiplerinin olmamasıyla çok yakından alakalıdır. Dünkü vilayetler bugün devlet gibi davranamıyor haliyle, işin fenası ise gidip olmadık yerlere vilayetlik etmeyi tercih ediyorlar. Sarp Yokuşa cesaret edemiyor her fani, nasip…

Kudüs'te Hristiyan haçı ve Yahudi yıldızı dini manasıyla her zaman saygındır; ama unutmayın hilal ve yıldızın yeri hep semadadır ve zamanı geldikçe ay yıldız orada hep parlar, parlıyor ve parlayacak, yere hangi mabedi dikerseniz dikin, hilal ve yıldız hep semada kalacak, göğü yaratan böyle koymuş nizamını.

Çınar Atamın Sarp Yokuş romanındaki kavlince, “Her hanede yok olup gitmiş bir hatıra, her birinde bir “keşke” bıraktı. Kendisine bir fırsat daha verilse ah o anı tekrar yaşama imkânı olsaydı… Efkârı yüreğine dolup “Bu dünya baştan sona bir keşkeler bataklığı değil mi?” dedi.” Filistin'in Direniş şairi Fedva Tukan'ın mısralarınca: “Yurdumda ölmek bana yeter Gömülmek yurdumun toprağına Toprakta dağılmak, karışmak toprağa, yok olmak Sonra dönmek bir gün yeryüzüne tekrar Bir yeşil ot olarak, dönmek bir gün Ülkemde büyüyen bir çocuğun elinde Bir demet çiçek olarak Yeryüzüne tekrar Yeter bana yurdumun bağrında olmak Toprak, ot, çiçek.” Kudüs böyle bir keşkeler efkârımız ve özlediğimiz abideleşen “an”ılarımızdır.

Kavramlarımız işgalden kurtulup, mefhumlarımız bağımsız olduğunda gayemizin izinde oluşan irade ve mesuliyet doğru hareketle meseleleri çözebilecektir. Kudüs, bugün işgal altında bir coğrafyadan ziyade mefhumu muğlak bir lafızdır.  Beled suresi sarp yokuşta bize yol gösterir: Sarp yokuşa göğüs geremeyenler, bir boynu çözüp çaresiz köle insanları kurtarmak, fakir ve sahipsizi doyurmak, yetime sahip çıkıp yoksulu elinden tutup kaldırmak, iman edenlerden sabrı ve merhameti tavsiye edenler olmak sarp yokuşu aşmaktır. Kudüs bizim sarp yokuşumuz, sarp yokuşun ne olduğunu orada öğreneceğiz belki de…

Kudüs, umulur ki bir mahzun çocuğun elindeki çiçekler gibi, hilalin ve yıldızın aydınlığında bir gün bayrak bayrak gülümser yeniden cihana…

Vesselam…