Savaşlardan yorgun düşmüş bir ülkeye istikrar için öneriler
Dünyanın son bir haftadır ana gündemi Afganistan. Aslında çok uzun yıllardır insanlığın gündeminde, Afganistan. Misal olarak İskender’den beri. Kaç devlet, millet bu coğrafya’ da doğdu, battı ya da istila için girip yok oldu. Komünizmin devasa dünya cenneti Afgan dağlarında son buldu. Soğuk savaş iklimi dönemsel hikayesi ile Afganistan’da bitti. Sovyet Rusya Afganistan’da aldığı derin yaradan öldü gitti. Rusya’da ve Orta Asya ülkelerinde yaptığım ziyaretlerde bir şekilde Afganistan savaşına katılmış insanlarla karşılaştım yıllarca ve gözlerindeki korku ve ümitsizliği gördüm. Afganistan Rusya için travmatik bir hüzündür.
Afganistan’da 43 Yıllık Savaşın Hüzünlü Kısa Tarihi…..
1989 yılındaki büyük Afganistan zaferinin ardından ülkedeki
Komünist iktidara karşı çatışmalar 1992 yılına kadar sürmüştür. Ancak 1989-1996
arası dönemde, Afganistan’da mahalli gruplar arasında çok büyük savaşlar ortaya
çıkmıştır. Bu savaşlar daha çok yerel yapılar, etnik ve kabile temelli bağlar,
şahsi ilişkiler ve güç merkezleri arasındaki sert iktidar kavgasının sonucu
olarak ortaya çıkmıştır. Rusya ve işbirlikçi iktidar ile devasa gövdeli bir
savaşı yürüten tüm unsurlar bu savaşın ardından kendi aralarında çok kanlı bir
savaş başlatmışlardır. Bu savaşı bitirme kudretine sahip tüm aktörlerin adeta
bu savaşın bir parçası haline gelmesi ile Afganistan’daki vahdet iklimi
bozulmuştur. Büyük savaşın ardından kendisini toplama imkânına sahip olamayan
halk oldukça ağır ve tarafı neredeyse belli olmayan bir savaşın içine
girmiştir. Özellikle çeşitli etnik gruplar ve savaşı bir kazanım olarak
algılayan savaş ağaları marifetiyle Afganistan için 1996 yılına kadar süren
travmatik bir dönem yaşanmıştır. Bu süreç aynı zamanda Taliban’ın ortaya
çıkmasına sebep olan bir süreçtir. Zira İslami direniş’ in aktörlerinin de
dahil olduğu bu bölgesel iç savaşa katılmayan bir kitle inisiyatifi hızla eline
alacaktır. Taliban’ın Kabil başta Afganistan’ın tümündeki iktidarına Kuzey
İttifakının karşı çıkması ile Ahmet Şah Mesut ve Taliban arasında yeniden savaş
çıkmıştır. ABD’nin işgaline kadar bu savaş devam etmiş ve savaş esnasında Kuzey
İttifakı lideri Ahmet Şah Mesut şehit edilmiştir. Müslümanların kendi içindeki
ihtilaf ve savaşları neticesinde Afganistan’da 1989 yılından itibaren süren iç
savaş halkı oldukça güçsüz bırakmıştır. Kısa dönemli Taliban ve El Kaide
ittifakı da süreç içinde bozulmuştur. Bunda düşünsel farklılıklar yanında El
Kaide mensubu gençlerin tavırları ve Afganistan’da bir güç oluşturma eğilimleri
etkili olmuştur.
Afganistan’ın son yirmi yılı da savaşla geçti. ABD’nin 11 Eylül
saldırılarının zanlıları olan El kaide üyelerini barındırması ve oluşumun
lideri Osama bin Ladin’i kanıtsız iade etmeyi
reddetmesi üzerine Taliban’ı iktidardan düşürmek adına Afganistan’ı işgale
girişmesiyle başlayan yeni Afganistan Savaşı 15 Ağustos 2021 tarihinde 43 yılın
nihayetinde bitmiştir.
Taliban’ın Teşekkülü ve Mahiyeti
Taliban hareketinin kökeni, Afganistan-Pakistan-Hindistan
bölgesindeki Diyobendi ekolündeki medreselere dayanmaktadır. Ülkede Taliban’ın
altyapısını oluşturan siyasi düşünce ise, Afganistan’ın ilk siyasi
oluşumlarından olan ve aynı zamanda ülkede kurulan ilk İslami siyasi parti
sıfatını taşıyan Huddamu’l Furkan (Kuran’ın Hizmetçileri) adlı harekete dek
uzanır. Rus savaşının ardından iç savaşa katılmayı reddederek medreselere
çekilen gençlerin oluşturduğu yapının Pakistan tarafından desteklendiği her
zaman söylene gelmiştir. Özellikle iç savaşta birbirini hırpalayan yapıların
arasından çıkan ve dönemin yabancı savaşçıları tarafından desteklenen
Taliban’ın normalde istikrar odaklı olarak halk tarafından benimsenmesi icap
ederken Kuzey İttifakı ile girdiği savaş, dışarıdan destek aldığı tartışmaları
ve ayrıca hükmettiği dönemlerdeki dini referanslı uygulamaları halkta bir
ilgisizlik hali var etmiştir. Özellikle Taliban’ın din anlayışı konusu sürekli
kamuoyunun gündeminde olmuştur.
Taliban’ın dini geleneği ve anlayışı 1700’lü yılların başına
uzanır. Hanefi Diyobendi geleneğinden gelen bu anlayışın temelini, ünlü İslam
alimi Şah Veliyullah Dehlevi’nin 1750’li yıllarda oluşturduğu bilinmektedir
Özellikle Hindistan-Pakistan-Afganistan bölgesinde yaygın olan bu
dini gelenek, Hanefi ve Maturidi bir anlayışı esas alır. Bu dini ekol, Sufi ve
Selefi düşünce ile ayrışarak bu iki düşünceye mesafeli durmaktadır ve bu
sebeple El kaide ve DAEŞ düşüncesi ile ters düşer. Afgan savaşının devam ettiği
dönemde de Afgan medreseleri ve Selefi düşünce arasındaki sert farklılıklar
nedeni ile belirgin çatışma ve gerilimler Selefi yapıların bölgeden
uzaklaştırılması ile neticelenmiştir. Bugün Taliban hareketini DAEŞ ve E Kaide
ile birlikte okumak bu sebeplerle yanlış olacaktır. Türkiye Müslümanlarının da
mensup olduğu Hanefi/Maturidi ekole mensup olan Taliban’ı DAEŞ ve benzeri
yapılarla dini ve siyasi perspektif olarak bir tutmak ve aynileştirmek doğru
olmayacaktır.
Diplomatik Uzun Yol….
Özellikle ABD ve Taliban arasında süren savaş uzun ve kanlı
olmuştur. Resmi kaynaklar bu savaşın neticesinde 2.5 milyon insanın öldüğünü yazmaktadır.
İstikrar ve ekonomik sorunlarla yüzleşen Afganistan halkı ne yapacağını bilemez
halde büyük bir göç sürecinin içine girmek zorunda kalmıştır. ABD tarafından
püskürtülen Taliban sonrası kurulan ABD müttefiki hükümetler, zayıf ve ABD
yanlısı politikaların taşıyıcıları olmuştur. ABD tarafından fonlanan Afganistan
hükümetleri eliyle halk daha derin bir çaresizliğin içine girmiş, Afgan halkı
daha zor durumların içine düşmüştür. Toplumsal yapıların içinde, dağlarda,
peştun halkın içinde ve yurt dışında kamufle olan Taliban bu süreci oldukça
dikkatli bir şekilde takip ederek ABD’nin diplomatik görüşme süreçlerini akılcı
bir şekilde ve zamana yayarak yönetmiştir. Bugün yaşanan süreçler Taliban’ın
farklı diplomatik etkileşimler yanında kapasitesini artırmaya ve insan
kaynağının niteliğini artırmaya yönelik bir çaba içine girdiğini
göstermektedir. Bugün yürüttüğü hassas süreç ve çeşitli diplomatik süreçler
Taliban’ın 2001 öncesi yapısından çok farklı hareket ettiğini göstermektedir.
Joe Biden ve Taliban Müzakeresi
-Bilinmezliklerden Zafere Yürüyüş-
ABD’de Biden dönemi Afganistan’ın şu anki durumunda önemli bir
noktayı ifade eder. Biden göreve gelir gelmez yüksek maliyet yaratan savaş
bölgelerinden çekilerek yerel unsurlar eliyle bölgesel yönetimi yapacağını
ifade etmiştir. Bu politikanın ilk ve öncelikli olacağı yerin Afganistan
olacağı ABD devlet gövdesinin Doha’da Taliban ile yürüttüğü hassas süreçten
bellidir. Bu toplantıların dökümleri ve içerikleri ve karşılıklı hassas
taahhütler iki taraf arasındadır. Bu toplantılarda ne konuşulduğu bugün dünya
kamuoyu tarafından bilinmemektedir. Eylül sonuna doğru bölgeden
çekileceği ilan edilen ABD, Taliban’ın beş günde Afganistan’da başlattığı
operasyonla planlanandan nerede ise bir ay önce çekilmek zorunda kalmıştır.
Taliban’ın önünde hiçbir güç durmamış ya da duramamıştır. 340.000
kişiden müteşekkil Afgan resmi ordusu silahlarını teslim etmiş, Kuzey’deki
savaş ağaları ülkeden kaçmıştır. ABD yanlısı Eşref Gani’nin ülkeden kaçış
biçimi ise uzun yıllar konuşulacak olan alçaltıcı ve yargılama konusu
olabilecek bir final olmuştur. Ülkenin yönetici eliti olarak var olan
Hikmetyar, Karzai ve Abdullah daha ihtiyatlı ve onurlu bir vaziyet alarak
ülkeden kaçmadıkları gibi politik inisiyatif konusunda Taliban ile birlikte hareket
etmektedirler. Bu isimlerin süreç içindeki varlığı ülkenin yakın geleceği için
politik bir istikrarın müjdecisi bir durumdur. Taliban himayesinde bu
isimlerden birisi Cumhurbaşkanı olursa şaşırmamak gerekir.
Uluslararası Manzaraya Bakış ve Propaganda Süreçleri
Dünya Taliban konusunda birkaç farklı pozisyon almıştır.
Taliban’ın doğrudan diplomatik iletişim içinde olduğu ülkelerin durumu ile
diplomatik etkileşim içinde olmadığı ülkelerin durumu farklılık arz etmektedir.
ABD karşılıklı taahhütlerin gereği olarak bölgeden çekilmiş durumdadır. Kendi
zalimce hesaplarına asker kıldığı kadroların bir kısmını yanında götürmüş bir
kısmını da Kabil havalimanında bırakarak gitmiştir. Son kargo uçağının kalkışı
esnasındaki görüntüler ABD vicdansızlığının bir açık hava gösterisi olmuştur.
Uçağın dış kısmına sığınanlara rağmen uçağın kalkması ile insanların onlarca
metre yükseklikten yerlere çakılmışlardır. İnsanların Kabilden kaçma
görüntüleri pek çok açıdan okunabilir. ABD ve Taliban arasında süren savaşta
ABD yanlısı pozisyon alan, kriminal durumda olanlar, Taliban mensuplarına
yönelik düşmanca tutumlar ortaya koyanların Kabil’i terk etme gayreti içinde
olması doğaldır. Fakat bu görüntüler yaygın olarak insanların Taliban’ın İslami
esaslı rejiminde kaçtıkları şeklinde değerlendirilmekte ve yaygın bir Avrupa
propagandasına esas oluşturmaktadır. Bu insanlarla tek tek konuşmadıkça veya
bölgede bir ampirik çalışma yapmadıkça bu konu tam olarak bilinemez. Alman
medyasının oturduğu yerden yaptığı Afganlı kızlar evlerden atlayarak intihar
ediyorlar şeklindeki, ispatlanmayan sistematik tezvirat düşünüldüğünde konunun
salt bir Taliban karşıtı propaganda olduğu aşikardır. Önceki yıllarda ki
uygulamalar esas alınarak yapılan karşı propagandaya Taliban anında cevap
vererek Diplomatik süreci propaganda ile beslemektedir. Hassas toplumsal
konularda aceleci davranmayan Taliban sözcüleri halkı sakin olmaya davet
ederken, öncelikle halka eziyet eden suç örgütlerini kontrol altına
almışlardır. Diplomasi kapasitesi yanında propaganda süreçlerinde hissedilir
bir profesyonellik göze çarpmaktadır. Küresel propagandayı takip eden ve çok
dilli cevap veren bir görünümdedir.
Tedrici, Pedagojik Bir Din Dili ve Davet Metodu Sürecin Ana
Omurgasıdır….
Taliban karşıtı propagandanın özellikle kadınların sosyal yaşama
katılımı konusunda öne çıktığı görülmektedir. Daha önceki uygulamalar kaynaklı
bu güçlü algıya karşı Taliban oldukça hazırlıklı görünmektedir. Burka dışında
başka tesettür biçimlerine de müsaade edileceği, kadınların eğitim, iş hayatı ve
sosyal yaşama erişiminin esas kabul edileceği ve kadınlardan sadece tesettür
isteyecekleri ifade edilmektedir. Bu Taliban’ın en hassas durumda bile makul
bir noktaya geleceğinin göstergesi olarak okunabilecektir. El Kaide ve DAEŞ ile
yapısal farklılıklar taşıyan Taliban’ın bu yapılar ile aynileştirilerek
okunmasına yönelik bir ön hazırlık içinde olduğu görülmektedir. Toplumsal ikna
süreci olarakta algılanabilecek bu sürecin yüksek bir toplumsal ikna ve imkâna
dönüşmesi Afganistan’ın istikrarı için oldukça önemlidir. Bu ikna süreci
ülkenin geleceğini belirleyecektir. Sert ve örseleyici sert kopuşlara ve
yeniden iç çatışmalara gebedir. Dini makul bir şekilde takdim eden tedrici
yöntemler çok daha anlamlı ve peygamberi metoda çok daha uygun olacaktır. Korkutan
değil, ümit ve huzur kaynağı bir dil çok daha değerlidir.
Afganistan İslam Emirliği olarak varlığını Şer’i ölçüler etrafında
sürdürecek olan Afganistan konusunda insanlığın dünyanın diğer teokratik
ülkelerine gösterdiği toleransı göstermesi de anlamlı olacaktır. Yahudi
şeriatını esas kabul eden İsrail’e, Budist ve Hindu ülkeleri özgün dini
kültürel tercihler olarak ele alan yapıların Afganistan halkına yapıcı bir
bakış ile bakması ve yeni hükümetlerinin istikrara kavuşması için makul bir
yaklaşımla tolerans içinde olmaları bu süreci rahatlatabilir. Bu konuda
Taliban’ın ise ülke içi bir kaos ve çatışmaya zemin bırakmayacak şekilde ikna
edici, pedagojik bir modeli sürdürmesi gerekecektir.
Ülkelerin Diplomatik Pozisyonları ve Türkiye’nin Hassas Misyonu
Tüm devletler bu hassas süreci dikkatle takip etmektedir. Terör ve
saldırmazlık hali BM dahil pek çok ülkenin tanıma sürecindeki temel ilkesidir.
Çin ve Rusya başta olmak üzere Pakistan ve İran Taliban’ı hızla
tanıyacaklardır. Karşılıklı görüşmelerin olduğu bu ülkeler Taliban’ın Kabile
girdiği süreçte de büyükelçiliklerini açık tutmuşlar ve sürecinde içinde bir
görüntü vermişlerdir. Ülkemiz Biden görüşmesinin ardından ABD tarafından Kabil
havalimanının korunması üzerinden pozisyon kaybı yaşamışsa da Kabil’in ele
geçirilmesinin ardından, hızla vaziyet almış ve büyükelçilik hizmetleri devam
etmektedir.
Ülkemizin bölgede çatışma çözücü, müzakereci, ara bulucu ve
güvenliği sağlayıcı, kalkınma programlarını sürdüren rollerle bulunması
önemlidir. Karşılıklı anlaşmalarımız, destekleyici alt mevzuat ve ilişkilerimiz
Afganistan’da bulunmamızın en temel gerekçe ve meşruiyetidir. Diplomatik
kanalların açık olması, kamu diplomasisi, propaganda ve etkileşim
unsurlarımızın ve kuruluşlarımızın etkili bir saha çalışması yapması çok
önemlidir. Ülkemiz abartılı ve diplomatik varlığımızı boşa düşüren
yaklaşım ve dış kaynaklı propaganda süreçlerine ilgisiz kalmalı ve
Afganistan’ın BM tarafından da kabul edilecek yeni durumuna karşı hazır
olunmalıdır. Tarihi ilişkilerimiz, dini bağımız ve milli ortaklıklar
öne çıkarılarak yapılacak etki operasyonları çok boyutlu olarak yönetilmelidir.
Etnik gruplar, dini ve mezhepsel yapılarla, merkezi hükümet yanında Taliban
unsurları ile destekleyici diplomasi aygıtlarını da kullanarak hızlı ve etkili
bir süreç yönetilmelidir.
Bu hassas diplomasi süreci çok boyutlu olarak pek çok aktör ve
kuruluşlarımız eliyle yönetilebilir. Özellikle kamu diplomasisi kurumlarımızın
faaliyetlerini genişleterek devam etmesi, sağlık ve eğitim alanındaki
çalışmaların yayılarak devam etmesi, kamu diplomasisinin en etkili kanalı
olarak çok büyük değer yaratacaktır.
Bu süreçte en hassas katkılardan birisi de Taliban’ın ülke içi ve
dışındaki imajı, üslubu, yöntemleri ve Taliban’ın küresel dili konusunda
olabilecektir. Yapısal düzeyde katkı sağladığımız bir ülkenin imaj ve diline de
katkı sağlanabilir. Ülkemizin yaygın ve güçlü diplomatik rolünün bu hassas
başlıklarda özellikle halk ve Taliban arasındaki dil, sistemin teşekkülü ve
pedagojik karakteri ve uluslararası algının oluşturulması konularında da etki
yaratacağını düşünmekteyim.
Sivil Diplomasi, Dün, Bugün ve Gelecek
Resmi kurumlar yanında İslami Hareketler arasındaki geçmiş ve
ilişkiler düşünüldüğünde ülkemizin ak sakallıları, alim ve ilim adamlarından
müteşekkil bir heyetin bölgeyi ziyaretinin bölgesel düzeyde çok önemli anlamlar
ifade edeceğini düşünüyorum. ESAM tarafından düzenlenen Müslüman Topluluklar
Birliği MTB toplantılarında sıkça temas ettiğimiz Afganistanlı Müslümanların
böyle bir kritik etkileşimden mutlu olacakları kanaatindeyim. Bir rehberlik,
danışmanlık anlamı da taşıyacak olan bu ziyaretler Afganistan halkına cesaret
veren, Taliban’a da doğru, titiz ve istikrarlı adımlar atması konusunda da
rehberlik edecektir. Rahmetli Necmettin Erbakan Hocamız bugün yaşasa idi bu
meselede asla Afganistan Müslümanlarını yalnız bırakmaz, ABD işgaline son
verdikleri için tebrik eder ve mutlaka rehberlik edecek bir vaziyet alırdı. Bu
konuya politik mülahazalarla mesafeli durmak, yorum yapmamak doğru olmaz. Bu
çerçevede bir heyetin bölgeye istikrara katı sağlayacak bir misyonla gitmesinde
büyük faydalar vardır.
Zira; Afganistan halkının tüm işgalci ve emperyalist güçlere karşı
mücadelesinde Merhum Prof. Dr. Necmettin Erbakan ve yol arkadaşları yanlarında
olmuşlar, sorunlarla yüzleşerek çözüm yolları üzerinde gayretler ortaya
koymuşlardır.
İşgal gücü ABD’nin Afganistan’dan çıkarılması İslam Ümmeti için
çok değerlidir. Bu süreç Afganistan için yeni bir başlangıç imkânıdır.
Afgan halkı çok yorgundur ve bu tarihi zafer inşallah yeni bir gelecek için
fırsattır.
Tüm tarafların katkı sağladığı bir vahdet iklimi, hak ve adalet temelli, barış ve istikrar dolu, katılımcı bir yönetime ihtiyaç vardır. BM başta olmak üzere tüm dünyanın tanıdığı istikrar içinde bir Afganistan için İslam dünyasının ve tüm insanlığın gayret sarf etmesi gerekir. Erbakan Hocamız döneminde etkin bir şekilde var olan etkileşim ve kardeşliğin bir gereği olarak bu tarihi fırsatta Milli görüş kuruluşları rol oynamalıdır. Bu rol sadece Taliban ve Afganistan halkı için bir fırsat değil, istikrarsız bir Afganistan sebebiyle bazı zorluklarla yüzleşen insanlığa da bir büyük iyilik olacaktır. Taliban kadar insanlıkta bu rehberlik ve katkının faydalarını görecektir.