04 Mart 2020

Şehadet ve Hürriyet

Kimileri ölmek için yaşar kimileri de yaşamak için ölür. Kimileri için ölüm bir sondur, kimileri için ise sonsuzluğa giden yoldur. Unutulmaktır ölünce insanın kaderi, bir millet ki asla unutmaz uğrunda can veren şehitleri…

Aydınlığına gözlerimi açtığım bu berrak sabahın, soframda bulduğum türlü türlü nimetlerin, güllerin dahi hülyasını süsleyen bu aziz memleketin ve içimi sonsuz bir sevinçle dolduran hürriyetin, bedelinin ne olduğunu çok iyi bilirim. Bilirim ki dünyanın en güzel bahçesi olan Anadolu'nun bedeli canla ve kanla ödenmiştir. Bu aziz vatanda yaşamanın bedeli şehitliktir. Faruk Nafiz Çamlıbel “Toprağından fazladır sende yatan adamlar” ve Mehmet Akif, “Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda”, dizeleriyle bu sarsıcı hakikati bizlere hatırlatmaktadır.

Bin yıldır hiçbir esareti kabul etmemiş bir millette pranga vurmaya çalışanlar belli ki tarihimizden habersizler. Bizler için “şehitlik” ölümlerin en güzeli, makamların en yücesidir. Dün kahraman ecdadımız, bugün biz ve yarın da neslimiz bu yüce makama erişmek, mabedimizi, vatanımızı ve hürriyetimizi çiğnetmemek için gerekirse bu uğurda şehadete koşacaktır.

Dünya döndükçe, takvimler ve tarihler eskidikçe yeryüzündeki zulüm çoğalmaktadır. Suriye'de, Filistin'de, Yemen'de, Doğu Türkistan'da, Myanmar'da, Afrika'da, milyonlarca insan savaşlar yüzünden, açlıktan ve hastalıklardan ölmekte, çocukların küçücük bedenleri bombalarla paramparça edilmektedir. 

Kendisini insan haklarının savunucusu olarak ilan edenler, kapılarını çalan mültecilere bir yudum suyu çok görmekte ve dahi onları öldürmektedir. Biz biliriz ki “insan hakkı” kavramı sadece batılı insan için uydurulmuş ve kapsama alanı sadece Avrupa ve Amerika ile sınırlı bir kavramdır. Kendi milletleri dışındaki milletlerin fertleri bu kavramı hak etmemektedir.

Bizim askerlerimiz petrol yahut maden aramak, yeraltı kaynaklarını sömürmek için Suriye'de değildir. Kendi sınırlarını ve vatandaşlarını korumak, masum ve mazlumlar için sadece yaşayabilecekleri bir alan oluşturmak için oradadır. Ve askerlerimiz bu uğurda şehadet şerbetini içmişlerdir.

Şehitlik makamı ölümlü ve fani olan insanın erişebileceği en yüce makamdır. Allah'ı Teâlâ, kutsal kitabında şehitler için, “Allah yolunda öldürülenler için "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz” buyurmaktadır (Bakara 2/154). Şehitler, fani ve geçici bir dünya yaşamı karşılığında, sonsuzluk ve ebedi saadeti elde etmişlerdir. Allah onlardan razıdır, bizlerde onların duacısı, onların emanetçisiyiz.

Bizlere emanet olarak bıraktıkları aileleri kendi öz ailelerimizdir. Bizlere emanet olarak bıraktıkları sancak uğruna, minarelerden yankılanan ezan uğruna, kutsallarımız uğruna, hürriyetimiz uğruna günü gelince bizlerde cepheye koşacağız, ardımıza dahi bakmadan. 

Anadolu, bizim vatanımız, ekmeğimiz, huzurumuz, namusumuz ve hürriyetimizdir. Milyonlarca şühedanın kanıyla ve şahadetiyle bu topraklar vatan olmuştur. Uğrunda nice yiğitler can vermiş, sevdiğinden, yavrusundan, kendinden vazgeçmiştir. İnancımıza, hürriyetimize ve vatanımıza göz dikenler olduğu, zalimler zulümlerini sürdürdüğü müddetçe mücadelemiz ve şehadetimiz devam edecektir. Bu hak ile batılın kavgasıdır, bin yıldır devam etmektedir ve mahşere dek sürecektir.

Biliyor ve inanıyoruz ki, galip olan yalnızca Allah'tır. Zulüm şahları günü gelince yerle yeksan olacaktır. Küçücük bedenleri bombalarla paramparça edilen çocukların ve zulmün karşısına bir anıt gibi dikilen şühedanın kanı, zulüm medeniyetlerini birer birer yıkacaktır. Bugün bize düşen kutsallarımıza, adalete, mazlumlara, hürriyetimize ve devletimize sahip çıkmaktır.

Bu vatan topraklarında tek bir ocak dahi tüttüğü müddetçe umudumuz vardır. Zulümle abat olanların sonunun berbat olacağını hep birlikte göreceğiz inşallah…

Vesselam…