'Seher vakti çaldım yârin kapısın'
Tasavvuf menşeli türkülerimizi ibadetlerden sonra zikir gibi dinleyip ulvî cezbeye kapılanlar “Seher vakti çaldım yârin kapısın” türküsünü bilirler. İdraki ve gönlü modernist zihniyetle kirlenen nesil, üzülerek belirtelim ki bu aziz türküyü sıradan bir mûsikî olarak dinleyip nefsî haz ve neşesine meze yapıyor.
SEHER VAKTİ YÂRİN KAPISI NASIL ÇALINIR?
Seher vakti yârin kapısı niye
çalınır? Bağın kapısı nasıl
açılır? Seher vaktini mânasınca idrak edebilenler açabilir ancak bağın
kapısını. Seher vakti bağın kapısı nasıl açılır suali ağır bir sualdir.
Aradan çıkıp cevabını ehline bırakalım.
Ali Yurtgezen hoca
kalbimizdeki pasları silip gönlümüze ayna olan “Evin Mahremi Olmak-Beyit Şerhleri” kitabında Âşık Âgâhî’nin
türkülere beste olan “Seher vakti çaldım yârin kapısın” diye başlayan şiirini “Çıka geldi bir gözleri sürmeli”
yazısıyla şerh etmiş. Yazıdan hülâsa ettiğimiz satırları bu aziz türkü
eşliğinde huşû ile okuduğumuzda gönlümüzün şifa bulacağı muhakkak:
“Seher vakti çaldım yârin
kapısın / Baktım yârin kapıları sürmeli / Boş bulmadım otağının yapısın /
Çıkageldi bir gözleri sürmeli. (Âgâhî) Âşık Agâhî’nin ‘Seher vakti çaldım yârin
kapısın’ diye başlayan şiirini çoğumuz türkülerden herhangi bir türkü bilir, öyle
dinler. Oysa tarikatlardaki seyr ü sülûk erkânını anlatan tasavvufi bir
metindir bu. Biraz bizim dikkatsizliğimiz, biraz okuyanların metnin bir
bölümünü, çok zaman aslına uymayan değişiklikler ve eklemelerle okuması
sebebiyle şiirin bu özelliği pek fark edilmez. Şairin ‘yâr’ dediği, tek ve
gerçek sevgili olan Allah’tır. Seher vakti sevgilinin kapısını çalmış, sabah
namazına durmuş, ama ‘kapıların sürgülü’ olduğunu, yâni açılmadığını görmüştür.
‘Feth-i bâb’, yani ‘kapı açmak’, sülûkta makamları aşmak yahut bazı ruh
müşküllerini halletmek anlamı yanında, Miraç’taki bir hadiseyle bağlantılı
olarak daha ziyade ‘namaz’dır. Namaz müminin miracıdır ve her rekâtta ‘feth’
(açmak) kökünden ‘Fâtiha’ okunur. Kapının sürgülü olması, açılmaması, namazdan
feyz alınamadığına, huşû’a ulaşılamadığına işarettir. Kalbin değil, cesedin
namazı olduğu için huzur-ı ilâhiye varılamamıştır. Kul bu elem ve çaresizlik
içindeyken ‘bir gözleri sürmeli çıkagelir.’ Şiirin devamında, onun yardımıyla
‘kapıyı açtırıp içeri giren sâlikin bundan sonraki macerası anlatılır.” (a.g.e,
s.133-134)
GÖZLERİ SÜRMELİ KİMDİR?
“Gözleri sürmeli” kimdir?,
“Sürme” nin mânası nedir?”, Sürmeli gözlü’ye nasıl varılır? Bu mânevî
vazifelerin tâlimini ve âdabını bizi “Yâr” in kapısına dâvet eden yazı gönle
işleyen bir dille anlatıyor:
“Biz meselenin o tarafını
bırakıp, kapıyı açtıran ‘gözleri sürmeli’nin kim olduğuna
bakalım. ‘Gözleri sürmeli’lerden kasıt Cenab-ı Hakk’ın veli kullarıdır,
mürşid-i kâmillerdir. Kâmil mürşitler böyle vasfedilerek onların bâzı
hususiyetlerine dikkat çekilmek istenir. Birincisi, göze sürme çekmek Efendimiz
s.a.v.’in sünnetidir. Sünnetlere titizlikle ittiba, mürşid-i kâmil’in en önemli
vasfıdır. ‘Gözleri sürmeli’ denmekle onların sünnete uygun yaşama
titizliklerinin belirginliği vurgulanmış olur. İkincisi, sürme, gözün görüş
kuvvetini artıran bir maddedir. Kâmil mürşitler de basiret sahibidir; diğer
insanların göremediği sırları, hakikatleri, güzellikleri, incelikleri,
uzaklıkları görebilirler. Sürmenin aslında toz veya toprak olmasından hareketle
eskiler çok zarif hayaller geliştirmişlerdir. ‘Hâk-i pây’, yani sevgilinin
ayağının tozu yahut sevgilinin ayağını bastığı toprak olduğu ve bu yüzden
aşığın onu yüzüne gözüne sürdüğü düşünülür. ‘Hâk-i pây’ aynı zamanda toprağa
bırakılmış ayak izidir.” (a.g.e., s.134-135)
YÂRİN KAPISINA GÖZLERİ SÜRMELİ MÜRŞİD-İ KÂMİLLE
GİDİLİR
Peygamber Efendimiz’in
sünneti olan sürme gözün kuvvetini ve basiretini artırdığını öğrendikten sonra
“sürmeli gözlü” nün, yâni “Yâr”in kapısına giderken bize rehberlik edecek
muhterem zat kimdir? Bunu da öğretiyor adı geçen güzel yazı:
“Bunun gözde olması, âşığın
sürekli o izleri takip ettiği anlamına gelir. ‘Gözleri sürmeli’ olan birisi, ya
sevgilinin ayağının tozunu toprağını gözüne sürerek aşkının şiddetini, ya da
hep onun izlerini gözeterek sevgilinin peşinde yol aldığını böylece
göstermektedir. Sevgili Allah Tealâ olunca, ‘hâk-i pây’, bize bahşedilen ve
Mutlak Sevgili’ye ulaşma yolunda istikametimizi bulmamıza yarayan işaret ve
alâmetlerdir ki bu Kur’an-ı Kerim’dir. Nitekim ‘ayet’in kelime anlamı ‘iz,
işaret, belirti’ demektir. Bütün bunları toparlayacak olursak, mürşid-i kâmil,
Cenab-ı Hakkın ayetlerini âdeta gözüne sürme yaparak onlarla gören, her şeye bu
çerçeveden nazar kılan, her işinde sadece ayetleri gözeten bir insandır. Yahut
hem vuslata giden yolda en doğru istikamet üzere sürekli yürüdüğü, hem de arkasından
gelenler için emin bir kılavuz olduğu için gözleri sürmelidir mürşid-i kâmilin.(…)
Bugün ‘yâr’in eşiğine giden yolda yelerek mesafe alanlar bu yürüyüşlerini
‘gözleri sürmeli’lere borçlu. Çok şükür ki, Cenab-ı Hak otağının yapısını
gözleri sürmelilerden hâli bırakmıyor.” (a.g.e., s.135-136)
Anlaşılan şu ki, bize düşen,
seher vakitlerinde “Yâr”in Kapısı’nı çalmaya tâlim etmek ve nasibimize “Bir
gözleri sürmeli” çıkar deyi usanmadan bu “Kapı” nın müdâvimi olmak…