20 Eylül 2022

'Seher vakti çaldım yârin kapısın'

Tasavvuf menşeli türkülerimizi ibadetlerden sonra zikir gibi dinleyip ulvî cezbeye kapılanlar “Seher vakti çaldım yârin kapısın” türküsünü bilirler. İdraki ve gönlü modernist zihniyetle kirlenen nesil, üzülerek belirtelim ki bu aziz türküyü sıradan bir mûsikî olarak dinleyip nefsî haz ve neşesine meze yapıyor.

SEHER VAKTİ YÂRİN KAPISI NASIL ÇALINIR?

 

Seher vakti yârin kapısı niye çalınır? Bağın kapısı nasıl açılır? Seher vaktini mânasınca idrak edebilenler açabilir ancak bağın kapısını. Seher vakti bağın kapısı nasıl açılır suali ağır bir sualdir. Aradan çıkıp cevabını ehline bırakalım.

 

Ali Yurtgezen hoca kalbimizdeki pasları silip gönlümüze ayna olan “Evin Mahremi Olmak-Beyit Şerhleri” kitabında Âşık Âgâhî’nin türkülere beste olan “Seher vakti çaldım yârin kapısın” diye başlayan şiirini “Çıka geldi bir gözleri sürmeli” yazısıyla şerh etmiş. Yazıdan hülâsa ettiğimiz satırları bu aziz türkü eşliğinde huşû ile okuduğumuzda gönlümüzün şifa bulacağı muhakkak:

 

“Seher vakti çaldım yârin kapısın / Baktım yârin kapıları sürmeli / Boş bulmadım otağının yapısın / Çıkageldi bir gözleri sürmeli. (Âgâhî) Âşık Agâhî’nin ‘Seher vakti çaldım yârin kapısın’ diye başlayan şiirini çoğumuz türkülerden herhangi bir türkü bilir, öyle dinler. Oysa tarikatlardaki seyr ü sülûk erkânını anlatan tasavvufi bir metindir bu. Biraz bizim dikkatsizliğimiz, biraz okuyanların metnin bir bölümünü, çok zaman aslına uymayan değişiklikler ve eklemelerle okuması sebebiyle şiirin bu özelliği pek fark edilmez. Şairin ‘yâr’ dediği, tek ve gerçek sevgili olan Allah’tır. Seher vakti sevgilinin kapısını çalmış, sabah namazına durmuş, ama ‘kapıların sürgülü’ olduğunu, yâni açılmadığını görmüştür. ‘Feth-i bâb’, yani ‘kapı açmak’, sülûkta makamları aşmak yahut bazı ruh müşküllerini halletmek anlamı yanında, Miraç’taki bir hadiseyle bağlantılı olarak daha ziyade ‘namaz’dır. Namaz müminin miracıdır ve her rekâtta ‘feth’ (açmak) kökünden ‘Fâtiha’ okunur. Kapının sürgülü olması, açılmaması, namazdan feyz alınamadığına, huşû’a ulaşılamadığına işarettir. Kalbin değil, cesedin namazı olduğu için huzur-ı ilâhiye varılamamıştır. Kul bu elem ve çaresizlik içindeyken ‘bir gözleri sürmeli çıkagelir.’ Şiirin devamında, onun yardımıyla ‘kapıyı açtırıp içeri giren sâlikin bundan sonraki macerası anlatılır.” (a.g.e, s.133-134)                                                                                                                                                                

GÖZLERİ SÜRMELİ KİMDİR?

 

“Gözleri sürmeli” kimdir?, “Sürme” nin mânası nedir?”, Sürmeli gözlü’ye nasıl varılır? Bu mânevî vazifelerin tâlimini ve âdabını bizi “Yâr” in kapısına dâvet eden yazı gönle işleyen bir dille anlatıyor: 

 

“Biz meselenin o tarafını bırakıp, kapıyı açtıran ‘gözleri sürmeli’nin kim olduğuna bakalım. ‘Gözleri sürmeli’lerden kasıt Cenab-ı Hakk’ın veli kullarıdır, mürşid-i kâmillerdir. Kâmil mürşitler böyle vasfedilerek onların bâzı hususiyetlerine dikkat çekilmek istenir. Birincisi, göze sürme çekmek Efendimiz s.a.v.’in sünnetidir. Sünnetlere titizlikle ittiba, mürşid-i kâmil’in en önemli vasfıdır. ‘Gözleri sürmeli’ denmekle onların sünnete uygun yaşama titizliklerinin belirginliği vurgulanmış olur. İkincisi, sürme, gözün görüş kuvvetini artıran bir maddedir. Kâmil mürşitler de basiret sahibidir; diğer insanların göremediği sırları, hakikatleri, güzellikleri, incelikleri, uzaklıkları görebilirler. Sürmenin aslında toz veya toprak olmasından hareketle eskiler çok zarif hayaller geliştirmişlerdir. ‘Hâk-i pây’, yani sevgilinin ayağının tozu yahut sevgilinin ayağını bastığı toprak olduğu ve bu yüzden aşığın onu yüzüne gözüne sürdüğü düşünülür. ‘Hâk-i pây’ aynı zamanda toprağa bırakılmış ayak izidir.” (a.g.e., s.134-135)

YÂRİN KAPISINA GÖZLERİ SÜRMELİ MÜRŞİD-İ KÂMİLLE GİDİLİR

 

Peygamber Efendimiz’in sünneti olan sürme gözün kuvvetini ve basiretini artırdığını öğrendikten sonra “sürmeli gözlü” nün, yâni “Yâr”in kapısına giderken bize rehberlik edecek muhterem zat kimdir? Bunu da öğretiyor adı geçen güzel yazı:

 

“Bunun gözde olması, âşığın sürekli o izleri takip ettiği anlamına gelir. ‘Gözleri sürmeli’ olan birisi, ya sevgilinin ayağının tozunu toprağını gözüne sürerek aşkının şiddetini, ya da hep onun izlerini gözeterek sevgilinin peşinde yol aldığını böylece göstermektedir. Sevgili Allah Tealâ olunca, ‘hâk-i pây’, bize bahşedilen ve Mutlak Sevgili’ye ulaşma yolunda istikametimizi bulmamıza yarayan işaret ve alâmetlerdir ki bu Kur’an-ı Kerim’dir. Nitekim ‘ayet’in kelime anlamı ‘iz, işaret, belirti’ demektir. Bütün bunları toparlayacak olursak, mürşid-i kâmil, Cenab-ı Hakkın ayetlerini âdeta gözüne sürme yaparak onlarla gören, her şeye bu çerçeveden nazar kılan, her işinde sadece ayetleri gözeten bir insandır. Yahut hem vuslata giden yolda en doğru istikamet üzere sürekli yürüdüğü, hem de arkasından gelenler için emin bir kılavuz olduğu için gözleri sürmelidir mürşid-i kâmilin.(…) Bugün ‘yâr’in eşiğine giden yolda yelerek mesafe alanlar bu yürüyüşlerini ‘gözleri sürmeli’lere borçlu. Çok şükür ki, Cenab-ı Hak otağının yapısını gözleri sürmelilerden hâli bırakmıyor.” (a.g.e., s.135-136)

 

Anlaşılan şu ki, bize düşen, seher vakitlerinde “Yâr”in Kapısı’nı çalmaya tâlim etmek ve nasibimize “Bir gözleri sürmeli” çıkar deyi usanmadan bu “Kapı” nın müdâvimi olmak…

 

ilbeyali@hotmail.com