03 Nisan 2019

Şehir nehrinin sakinlerine

Sevgili Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) ne güzel buyurmuş: “Kavmine hizmet eden kavminin efendisidir.” İşte bu hadisten mülhem bizim irfanımız da yöneticilik efendilik değil hizmetkârlıktır. Bizim irfanımızda kaybetmenin de, kazanmanın da bir ahlakı vardır. Bundan dolayı biz Müslümanlar herhangi bir şeyi kaybettiğimizde yas tutup isyan etmekten, kazandığımızda da şımarıp azgınlaşmaktan da Allah'a sığınırız.

Yönetici konumunda bulunan insanların taşıdıkları büyük mesuliyeti İstiklal şairimiz Mehmet Akif Ersoy, Hz Ömer radiyallahu anh'ın dilinden ne güzel aktarıyor:

“Kenarı Dicle'de bir kurt kapsa bir koyunu
Adli ilahi gelir de Ömer'den sorar onu.”

Şehrin Emin'i yönettiği şehrin evliyasından da eşkıyasından da sorumludur. Şu halde yapılması gereken şey zafer sarhoşluğu ile çılgınca naralar atmak değil verilen emanetin hakkını vermek için elinden geleni yapmaktır.

Malum “Halka hizmet Hakk'a hizmet” olduğuna göre “Halka eziyet de Hakk'a eziyet” sayılmalıdır. İnsanın kendini kaybetmesi, kentini kaybetmesinden daha acı bir kayıptır. Ömer bin Abdülaziz şehirlerini korumak için surları inşa etmek üzere izin istemeye gelenlere şu veciz tavsiyede bulunmuş: “Şehirler surlarla değil adaletle korunur.”

Ey şehri yönetmeye talip olmuş girdiği bu yarışta da galip gelmiş kişi! Bugün yüzüne söylenenlerin yarın arkandan söylenmesini istiyorsan gelecek seçimleri değil gelecek nesilleri düşün. Gerçek fetih rakiplerini mağlup etmek değil bilakis erdemli ve faziletli davranışlarla onların gönüllerini fethetmektir. Şehre giren kimse bir gün çıkar fakat hizmetleri ile hemşerilerinin gönüllerine giren bilge yöneticiler ölseler de milletinin gönüllerinde yaşar.

Her şehir bir emanettir bundan gafil olmak büyük bir ihanettir. Sevgili Fedakâr Kızmaz'ın sosyal medya sayfasında gördüğüm şu söz beni çok etkiledi: “Zor zamanlar güçlü adamlar çıkarır, güçlü adamlar rahat zamanlar oluşturur. Kolay zamanlar zayıf insanlar çıkarır, zayıf insanlar zor zamanlar getirir.”

İnsanlar bugün seçerler yarın vazgeçerler yani mahkeme kadıya mülk değildir. Bugün sandıktan çıkmak yarın tabuta girecek olmayı unutturacaksa bu bir zafer değil hezimetin ta kendisidir.

Önemli olan bir başarıyı elde etmekten ziyade bu başarıyı elde tutabilmektir.

Müslüman siyasetçinin yönetim anlayışının merkezinde Allah Teâlâ'nın Rahman sıfatının tecellisi vardır.

Allah Teâlâ Rahman ismi şerifini bütün kulları üzerine şöyle tecelli ettirir. Kendisine ister inanırsın, ister inanmazsın, ister itaat etsin, ister isyan etsin o bütün insanları dünyada rahmetiyle yaşatır, nimetlendirir, rızıklandırır.

İnanan bir yöneticide Allahu Teala'nın Rahman ismi şerifinin aydınlığıyla seçildiği şehri bir nehir gibi görerek o şehrin bütün sakinlerine adilce ve cömertçe hayat veren bir saki olmaya çalışır.

Mademki hepimiz bir aileyiz. Öyleyse şehrimize seçtiğimiz yöneticiler bir baba gibi olmalı şehrin bütün sakinlerini ailesinin bir ferdi gibi görerek herkese şefkat ve merhamet ile kucaklamalıdır.

Bütün bir şehrin duasını alabilmek ne büyük bir bahtiyarlık yine bütün bir şehrin bedduasını almak da ne hazin bir bedbahtlıktır.  Yüksek düşüncelere sahip olmayan makam sahiplerini bekleyen tek bir akıbet vardır; yüksekten düşmek.

Şehirlerimiz şahitlerimizdir. Șahitsiz dava kazanmanın imkânı yoktur.

Bir şehre tepeden bakmak ne kadar güzelse o şehrin sakinlerine tepeden bakmakta en az o kadar çirkindir.

Bir şehri korumak en az bir şehir kurmak kadar önemlidir.

Bir şehrin sakinlerinin ayağına kaliteli hizmet götürdükçe o şehrin başında kalırsın.

Şehir emini; şehri, şerrinden emin olan kimsedir...

Bir belediye başkanının en büyük eseri halkı ile arasındaki duvarları yıkıp köprüler kurmaktır. Her daim halkıyla birlikte olamayan yöneticilerin hakkıyla hizmet etmeleri mümkün değildir.

Bugün Hakkı tutmayanların akıbeti yarın Hakk'ta tutunamamaktan başka bir şey değildir.

İnsanı yüzüne karşı övenler, en az gıyabında sövenler kadar tehlikelidir.