31 Ocak 2017

Şehirlerimizi bu zulümden kim kurtaracak, nasıl kurtaracak?

Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca düzenlenen Şehircilik Şûrası, 27 Ocak'ta başladı.

Temennim Şûradan, Bakanlığın beklentileriyle örtüşen bir sonucun çıkması ve tez zamanda sonuçların pratiğe aksetmesi.

Bütün kalbimle istiyorum bunu. Çünkü modern şehirleşme denilen garabetlik farkındayız ya da değiliz ama her birimizi psikolojik, sosyolojik, kültürel ve sanatsal açıdan tarumar ediyor. O yüzden yaşanabilir ve akıllı(!) şehirler diye reklam edilen ruhsuz ve renksiz gökdelenlerin düşünce ve hislerimizde açtığı yaraya merhem olacak her adımı önemsiyorum.

Fakat itiraf etmeliyim ki Kentsel Dönüşüm seferberliğinin dahi daha ağır sorunlar yaratacağı aşikâr bir yapılaş(ma)maya dönüştüğü bir durumda Şûranın ana teması olan ‘Şehircilikte Yeni Vizyon'daki  ‘Yeni' yeterince umut vermiyor bana.

Yine de üç ay sürecek Şûra komisyonlarının bir karabasan gibi şehirlerimiz üzerine çöreklenen dikey yapılaşma anlayışının silip süpürdükleriyle ilişkili olmasını önemsiyorum elbette.

Yeni Söz yazarlarının da üslubumuzca defalarca yazdığı ‘Şehirlerimizde Kimlik, Planlama ve Tasarım'dan Kentsel Dönüşüm'e, Şehirleşme, Göç ve Uyum'dan Şehirleşmenin Yeni Vizyonunda Yerel Yönetimlerin Rolü' komisyonlarının seçilmesi isabetli.

Keşke Bakanlığın davet ettiği saygın akademisyenler, bürokratlar ve uzmanlar ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının temsilcileri arasında Semih Akşeker, Lütfü Berger, Kemal Özer, Serkan Akın gibi yazarlarımız da olsaydı diye düşünmeden edemedim. Çünkü Bakan Mehmet Özhaseki'nin Şehircilik Şûrası ile ön planda tutulacağını söylediği ‘insanımızın ruhu, tarihsel birikimi, toplumsal hassasiyetleri ve şehirli kimliği' hususlarında bu yazarlar nicedir Yeni Söz'de değerli fikirler kaleme alıyorlar.

Neyse. Şûra'ya katılanların bugüne kadar belirlenmeyen sorunlarımızı belirleyip, stratejiler geliştirip ve akabinde çözüm önerileri sunmaları hepimiz için davetten çok daha önemli.

Bir de Sayın Bakan'ın ‘Medeniyetimizin ve geleneksel kültürümüzün sürdürülebilmesi için, doğal ve tarihi dokunun korunup gelecek nesillere aktarılabilmesi' temennisini her vesileyle tarumar eden ne kadar mimar, müteahhit, mühendis, iş adamı, belediye ve ilgili kamu görevlisi varsa Şûra'nın çözüm önerilerinden bir şeyler öğrenmeleri.

Bir taraftan köklü medeniyetimizi referans aldığı, bir taraftan da sürdürülebilir ve kimlikli şehirlerin önünü açtığı söylenen Çevre Bakanlığı'nı daha fazla para derdine her fırsatta zor duruma sokanların çoğunluğu o yetkili ve etkililer çünkü.

Aslına bakılırsa bunca zaman ucube şehircilik konusunda yazdıklarımızı kaale almayanlar Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Şehircilik Şûrası'nın açılışında dertlendiği noktaları dikkate alsalar umutlanmamızı sağlayabilirler.

Sayın Cumhurbaşkanı'nın dediklerini özetleyelim.

Mesela binalardaki kot fark konusu… ‘Kot olayı denilen bir şey var. İnanılmaz yolsuzluklar yapıyorlar. Kotu denizden alma anlayışını getirmemiz gerekiyor. 2,3 kat yerine 5,6 kat bina çıkıyor. Bodrum diyorsun, adam bodrum değil zemin yapıyor. Bu konularda belediyelerimizin hassas davranması gerek… Bodrumu kazanmak istiyorum derken şehre ihanet ediyorsun ihanet.'

Her geçen gün eşi benzeri olmayan Boğaz'a ihanet konusu… ‘Bakıyorsun ki o güzelim Boğaz'da aman ya Rabbim, 5, 6, 7 kat binalar. Nerede bunlar? Ön görünümde. Niye? Kararlı bir duruş sergilenmediği için bunlar oluyor. Şimdi bununla ilgili çok ciddi bir Boğaz yasasının yeniden ele alınması, çıkartılması lazım. Bunun için Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın kararlı bir adım atması gerekiyor, hükümetimizin kararlı bir adım atması gerekiyor.'

Her yerde kontrolsüz şekilde yükselen binaların renksiz ve ruhsuzluğu konusu… ‘İbn-i Haldun'a göre şehirlerin bir ruhu vardır ve insanlar zamanla yaşadıkları şehrin ruhuyla şekillenir.'

Bir karabasan gibi hayatımızın üzerine çöreklenen sözde şehircilik konusu… ‘Yaşadığımız şehircilik facialarının sebebini de çok iyi tespit etmeliyiz. Her alanda olduğu gibi şehircilik alanında da geçmişimizden dersler alarak hataların tekerrürünü önlemek zorundayız.'

‘İnsanların sadece başlarını sokabilmek için yaptığı bu uygulama artık son bulmalıdır diye düşünüyorum. Ben dikey mimariden değil yatay mimariden yanayım. İnsan toprağa yakın yaşamalıdır. Dikey mimariden amaç nedir? Az topraktan çok para kazanmak.'

‘TOKİ binaları başta olmak üzere artık ülkemizde tarihimize, bölgelerimizin karakteristik özelliklerine göre binalar inşa etme dönemi gelmiştir, geçiyor. Bu facialara bakanlık olarak, belediyeler olarak iş birliği halinde izin vermemeliyiz. Hep birlikte buna karşı set oluşturmalıyız. Şehirlerimiz kentsel dönüşüm projeleriyle gecekondulardan kurtarılırken şahsiyetsiz mimari ekollere de teslim edilmemelidir.'

Fazla söze gerek var mı? Bunca zamandır derdinden musap olduğumuz her şey özetlenmiş.

Peki Cumhurbaşkanı'nın dahi feryat figan olduğu bu yapılaşma feyezanı kimin eseri ve şehirleri bu pervasız kaptırmışlıktan kim, nasıl kurtaracak?

Cevabını ezbere biliyoruz. Tabii ki ‘Türkiye'nin yeni şehircilik planı' ile ilişkili bütün etkili ve yetkililer.

‘Bir işin aksamasının nedeni görevlerin yeterince ciddiyetle yapılmadığındandır' kuralını unutmadan bir çalışılsalar, özlenen şehircilik anlayışı mutlaka gelecek…