VF kat sol
VF kat sağ

18 May 2015

ŞEHİRLERİN KATLİNE SON VERMEK...

Adına ne dersek diyelim,  'konut' bildiğimiz her mekânın bulunduğu yerlerin çoğu bitmiş, tükenmiş miyadinı doldurmuş durumda. Yılların süregelen küçük, büyük hesaplarına hoyratça feda edilen yaşadığımız mekânlar, maalesef bugün olması gereken standartlardan çok uzak.

Televizyonlarda, gazetelerde her gün reklamı yapılan görkemli, şatafatlı sitelerde veya villalarda yaşamak da bir yere kadar. O tür alımlı sırça köşklerinden çıkıp, şehirlerin dökülen kısımlarına yolu düşenler de altından kalkmanın neredeyse imkânsız olduğu devasa bir çirkinliğe şahit oluyorlar yaşamın her anında. Çünkü çarpık, eksik, kalitesiz kentleşmenin ardındaki ' anlayış ve yaklaşım' bugün yaşanan 'olumlu' değişimlere karşın uygulamada hala yoğun olarak etkisini sürdürmekte. 

Köy, belde, kasaba, ilçe, şehir fark etmeden, her mekânımız benzer bir uygulama başıboşluğunun kurbanı oldu onca yıl. Olmaya da devam ediyorlar. Çünkü düzeltilmesi konusunda insanı umutsuzluğa düşüren çirkinlik ve biçimsizlik tam anlamıyla kontrol altına alınmış değil henüz. Daha modern, daha akıllı, daha imkânlı binalar yapılırken dahi bugüne kadar belirlenmiş eksikliklerin varlığını sürdürdüğüne şahit oluyoruz.

Var olan aksaklıkları bertaraf etmek adına çıkılan yola yeni yapıların şehirleşme konusundaki genel eksiklikleri tamamıyla giderilmeden devam edilmesi, problemi çözmeye çalışan insanları da kentleşme konusundaki olumlu değişimleri hayatın içinde görmek isteyenleri de umutsuzluğa itiyor doğal olarak.

Lafın özeti, geldiğimiz noktada devasa bir 'kentsel dönüşüm' seferberliğini zorunlu kılacak bir felaketin karşısında olduğumuz kesin. Çünkü hangi tarafa baksak, ruhumuzu daraltan, canımızı sıkan bir durumla karşı karşıyayız.

Yıllardır yapılan plansız, programsız, hesapsız yapılaşmanın önüne geçmek ve yaşanan yerleri daha 'yaşanabilir' kılmak adına gündeme gelen 'kentsel dönüşüm' bu yüzden çok önemli. Yaşadığımız yerlerin bütünüyle bir 'dönüşüm'e ihtiyacının olduğu kesin çünkü.  Lakin planlama eksiklikleri, hükümetiyle ve muhalefetiyle ortak bir programın yaratılamaması, uygulamadaki yetki karmaşası ve mülk sahiplerinin beklentileri, kentsel dönüşümün her şehirde aynı hızla ve etkinlikte hayata geçirilmesine engel oluyor maalesef.

O yüzden de köylerdeki evlerden, damlara, ahırlardan, sokaklara; şehirlerdeki evlerden binalara, bahçe ve parklardan caddelere kadar yaşadığımız yerleri şekillendiren her parça, kural ve standarttan uzak bir başıboşluğu yansıtmaya devam ediyor.

Ne, neden, nasıl oldu da bu karmaşa, çirkinlik, ucubelik kontrol edilmez boyutlara ulaştı sorularına ilk kez ciddi ciddi yanıt aranırken, sorunları büyüten kontrolsüzlüğün hala devam ediyor olması, yaşanabilir bir kent özlemi duyan insanları da canından bezdiriyor.

Peki, ne olacak, nasıl çözülecek bu devasa mesele? Kentsel dönüşüm (ve de kırsal dönüşüm) yaşadığımız yerlerin ve doğanın katline son verebilecek mi? İnsanların rahat, huzurlu, konforlu ve yaşadıkları her andan tat alacakları kentlerin, köylerin yaratılmasına çözüm olabilecek mi?

Hükümetin ve muhalefetin üzerinde mutabık kaldığı ortak bir programın eksikliği kuşku yok ki 'kentsel dönüşüm'ün büyük ve ortak bir seferberliğe dönüşmesinin önündeki en büyük engel olarak gözüküyor.

Siyaset dünyasında tarafların böylesi 'milli' bir meselede ortak bir program üzerinde anlaşamaması aşağıya doğru, çarpık kentleşmeyi uygulamadaki sorumluluğuyla engellemesi gereken resmi yapılara sorumluklarını yeterince yerine getirmemesi şeklinde yansıyor.  O yüzden şehirlerin sorunsuz biçimlendirilmesi çalışmalarını yerel ve merkezi politik hesapların uzağında tutmak, yerel yetkililerin görevlerini suiistimal etmesine gösterilen yumuşaklığa son vermenin de ilk koşulu gibi geliyor bana.

Aynı şekilde şehirleri yaşanabilir kılmak için yaratılmış bütün kaynaklara 'rant' ve 'çıkar' gözüyle bakma hırsının ve anlayışının ortadan kaldırılmasının da.

Doğayla barışık, planlı, biçimli, düzenli ve estetik bir şehircilik anlayışının insanların dertleri olması için sağlıklı bir programın hazırlanması ve uygulanması konusundaki kararlılığın herkesçe hayata geçirilmesinin de.

Çünkü hepimiz biliyoruz ki kentlerde ve köylerde gördüğümüz bütün bu ucubelikleri yaratıp, çoğaltan davranış, ülke siyasetinin,  her seçim öncesi oy beklentisi nedeniyle eksik ve yanlış uygulamalara göz yummasıyla beslenip büyüdü.

Geldiğimiz noktada yaşadığımız mekânların katline son verilmesi ve herkesin huzurlu, rahat, refah içinde yaşayacağı yerlere çevrilmesi ortak bir yaşam kültürünü hayatımıza yerleştirecek bir anlayışın başlatılmasıyla mümkün olacaktır.

Hele de bu zihinsel değişimi, hem 'Yeni Türkiye' söyleminin değiştirici ve dönüştürücülüğü hem de ülke insanının geldiği düzey ka