28 Haziran 2017

Sekülerleşmeyi durduramamak

Medyada yer alan bir habere göre (19.06.2017) Almanya'da kadın ve erkeklerin aynı safta namaza durabileceği ‘Liberal cami' Berlin'de açıldı. İbn Rushd-Goethe adı verilen binada kadınların namaz kılarken başını örtme zorunluluğu bulunmadığı gibi, burka-peçe takanların içeri alınmayacağı, LGBT bireyler için ise özel mekânlar açılacağı duyuruldu. Bu meseleye “insan hakları teorisi” (İHT) açısından bakıldığında beklenmesi gereken bir neticeyle karşılaşıldığını düşünüyorum. Çünkü teorinin (İHT) bütün insanların eşitliğini, din ve vicdan özgürlüğünü, bireyin devlet karşısındaki bireysel haklarını pozitif hukuk dâhilinde güvence altına almayı amaçladığı bilinmektedir.

1789 Fransız Haklar Bildirgesi'nin hükümlerine bakalım:

Madde 1- İnsanlar sahip oldukları haklar yönünden özgür ve eşit doğarlar, özgür ve eşit yaşarlar; Madde 3- Her egemenliğin kökeni millettir; Madde 4- Özgürlük; başkasına zarar vermeyen her şeyi yapabilmektir; Madde 10- Hiç kimse, kamu düzenini bozmadıkça, dinsel inanç ve görüşler de dâhil olmak üzere, düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemelidir.

“Hakkı üstün tutmak her zaman saadet getirir.” düsturuyla hareket eden Saadet Partisi Programı'nda da (SPP) bu teori (İHT) kabul edilmiştir. İHT'nin hak-batıl meselesi yoktur:

“Üzerinde insanlığın anlaştığı, çoğu uluslararası sözleşmelerde zikredilen ve tabii hukuka aykırı olmayan temel haklara, bütün insanlar doğuştan sahiptirler ve bu haklara dokunulamaz. Bu haklar insan onur ve haysiyetinin koruma zırhıdır (…) Saadet Partisi, insan hakları konusunda milletimizin ve tarihinin kabul ettiği tabii hukukun ortak değerlerinin ve insan hakları ortak değerlerinin belirttiği ve Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi ve Avrupa İnsan Hakları Beyannamesindeki hususları uygun görmektedir (…)  Türkiye Cumhuriyeti hudutları içinde yaşayan herkes hür, onurlu ve haklar bakımından eşittir. Partimiz, devletin; bu ülkede yaşayan herkesin, ırkı, rengi, cinsiyeti, dili, dini, mezhebi, siyasi görüşü, sosyal menşei, serveti veya diğer herhangi bir özelliğini gözetmeden, tüm insan haklarını ve özgürlüklerini garanti altına almasını sağlamak için çalışacaktır.” Saadet Partisi, İHT'nin ileri sürdüğü evrensel hukuk ilkelerini tartışmasız kabul etmektedir.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) 9. maddesi ‘Düşünce, vicdan ve din özgürlüğü'nü düzenlemektedir:

Madde 9/1- Herkes düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne sahiptir. Bu hak, din veya inanç değiştirme özgürlüğü ile tek başına veya topluca, açıkça veya özel tarzda ibadet, öğretim, uygulama ve ayin yapmak suretiyle dinini veya inancını açıklama özgürlüğünü de içerir. Madde 9/2- Din veya inancını açıklama özgürlüğü ancak kamu güvenliğinin, kamu düzenin, genel sağlığın veya ahlakın ya da başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması için demokratik bir toplumda zorunlu tedbirlerle ve yasayla sınırlanabilir.

AİHS 9/2 anlamında din veya inanç açıklama özgürlüğü ‘demokratik toplumu' temel kabul etmektedir. Sözleşme gereği dinsel özgürlük, ortodoks, heteredoks, ateist, agnostik, new age türü “yeni dinsellik” ve tüm hak/batıl mezhepler, inançlar için eşit düzeyde tanınmaktadır. Devletlerin bu hakka mutlak olarak saygı göstermek zorunda bulunduğu, kimseye iradesi dışında bir inanç kabul ettirilemeyeceği, kimsenin zorla inancından vazgeçirilemeyeceği hükme bağlanmıştır. Din özgürlüğü, devletin müdahalelerine karşı bireyi koruyucu bir haktır. Bu konuda devlet yansız kalmak zorundadır.

Anlaşılacağı üzere “Din ve vicdan özgürlüğü” Müslüman toplumların Yahudi, Hıristiyan, Budizm, Hinduizm gibi inanç mensuplarıyla ilişkisi kapsamında düşünülmekte ve “bir arada yaşama”, “çoğulculuk” gibi kavramlar ekseninde ele alınmakta ve Selçuk-Osmanlı'da örneği görülen bir model gibi takdim edilmektedir. İHT, SPP'nin anladığından farklı olarak İslâm'ı bütün inanç ve fikirlerle eşitlemekte, Müslüman toplumlarda ortaya çıkmış sırat-ı müstakim'e aykırı yorumları da kutsallaştırmaktadır:

Ender Dinler ve Felsefî İnançlar: Şennur Ağırbaşlı'nın makalesine göre “(AİHS 9), yalnızca, çok yaygın olan büyük dünya dinlerini değil, bilinmeyen ender dinleri de kapsamakta ve korumaktadır (Skakkebaek,1992: 16). Söz konusu madde çerçevesinde komünizm bile bir inanç olarak kabul edilebilir (Applications no. 16311/90, 16312/90 ve 16313/90, NH, GB. and R.Av. Turkey, DR 72 [19921:200 [212]).” (Ağırbaşlı Şennur, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi Çerçevesinde Din ve Vicdan Özgürlüğü, TBB Dergisi, s: 101, 2012: 72). Sözleşme'nin 1 Nolu Protokolü'nün 2. Maddesinde “Devlet, eğitim ve öğretim alanında yükleneceği görevlerin yerine getirilmesinde, ebeveynin bu eğitim ve öğretimin kendi dinsel ve felsefi inançlarına göre yapılmasını sağlama haklarına saygı gösterir.” hükmü gereğince AİHM, felsefî inançları da dinî “inanç, itikat, iman, kanı, akide, öğreti”yle benzer görmektedir. Mahkeme, “düşüncelerin belli bir inandırıcılığa, ciddiliğe ve öneme sahip olması” gerektiğine işaret etmiştir. (Ağırbaşlı, 2012: 75).

Bilinmeyen Dinlerin İspatlanması: AİHM din ve vicdan özgürlüğünü kabul etmek için başvurucu tarafından ileri sürülen “din”in, din olduğunun ispatlanmasını istemektedir. Bir vakada (Application no. 7291/75, X v. the UK, DR 11 [1978]:55 [56]) başvurucu mahkûm, “Wicca” dininin bir mensubu olduğunu ileri sürmüştür. AİHM, başvurucunun Wicca dinini, bir din olarak ortaya koyacak hiçbir imada bulunmadığını, mahkûmun dininin hapishane kayıtlarına girdiği yerde, onun belli olanaklardan yararlanmasını sağlayacağını; ancak bunun için ortada en azından teşhis edilebilir bir dinin bulunması gerektiği içtihadında bulunmuştur” (Ağırbaşlı, 2012: 72).

Kollektif Bir Hak: Ağırbaşlı'ya göre 9. madde, kişiye “tek başına veya toplum içinde başkalarıyla birlikte” dinini ortaya koyma/açıklama hakkı vermektedir. Bu bağlamda Kişisel ve Siyasal Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşme'nin 27. maddesi, dinsel azınlıkların olduğu yerde: “[B]u azınlıklara mensup kişiler, kendi gruplarının öteki üyeleri ile birlikte... dinlerini açıklama ve ibadetlerini yapma... haklarından mahrum edilemezler.” hükmünü taşımaktadır. Bu hüküm, açıkça, din özgürlüğünün bireysel bir hak olmasının yanında, kolektif bir hak olduğunu ortaya koymaktadır (Ağırbaşlı, 2012: 80-81).

Sekülerizm, devletin bütün inançlara eşit uzaklıkta olmasıdır. İHT, sekülerleşmenin durdurulmasına imkân vermemektedir.