10 May 2017

Selahaddin’le Bitmeyen Hesap

Haçlı kelimesi olgu olarak, doğu ve batıda sihirli tesire sahip bir kavramdır. Çoğunlukla ideolojik kalıplar içinde okunduğu için, bu seferlerin gerçekliğini karanlıkta bir fili algılayanlar feraseti düzeyinde anlayabiliyoruz. Haçlı Seferlerini kutsayan bir batılı için bu seferler bir reconquista yani Müslümanlar tarafından işgal edilen Hristiyan topraklarının geri alınmasıyken bir Müslüman için din ve vatan savunmasıdır. İlk zamanlar sadece Kudüs'ü hedefleyen bu hareket daha sonra kutsal maksatlı hatta modern zamanın seküler ruhu içinde özgürlük ve demokrasi adına yapılan operasyonlara bile ad oldu. Hâlbuki zamanın ruhunu ve tarihi gerçekliği öncelikle otantik ve hatta Haçlı tarafındaki kaynaklardan görmek gerekir. Haçlıları Türklere karşı doğuya çağıran Bizans imparatorunun kızı Anna Komnena'nın “Kutsal Mezarı kurtarmak için Türklere karşı savaşa gidiyorlarmış gibi yaparak, arazilerini satmışlardı [aslında kendileri için kılıç zoruyla yeni araziler, mülkler zapt etmek derdindeydiler” tespitleri ile bu kutsal geri alma seferinin ruhunu ortaya döker. Hele 4. Haçlı seferinde yaşanan rezaletler Haçlı ruhunun ne olduğunu tüm çıplaklığı ile ortaya koydu. Dün kutsal bugün demokrasi, kavram değişse de, araziler ve zenginliklere dair iştiha hiç eksilmedi.

Modern zamanda Ortadoğu'da veya Avrupa'da herhangi bir yerde Haçlı Seferlerini okuyan bir genç zihin, bu seferlerin tarihini bir “olay” halinde okuduğunda sıradan tarihi bilgi sahibi olmanın ötesinde kendi eylem dünyasına dair bir referans, olgu ve hareketine düşünce zemini oluşturacak bir zihniyete sahip olabilir. Buradan bakış açısının kendi içinde yetiştiği kültür dünyasına dair olması mümkünken, yabancılaşmış bir algıyla eleştirel bir yoruma da ulaştırması mümkündür. Bu olaylara dair değişik dillerdeki kaynaklardan, telif eserlere, romanlara ve çekilen filmlere kadar pek çok bilgi kaynağı ve bakış açısının oluşturduğu zemin bu olayları başlı başına bir fenomen haline getirir. Tarihin kendisi haber verir ama bazı olguları inşa edici olabilir. Bu bakımdan milli bir akıl kendi metafizik kavramları ve tarih döngüsü içinde bakmayı öğrenerek hadiselere bakmalıdır. Kimi zaman, “Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı! Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay! Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.” diyen Atsız'ın dileğine kulak vermek gerekir. Doğudan Batıya elinde hilal ile taşıp gelen ecdadımızın ulu dağlar aşan oklarının karşısına çıkan salibi düşünürken kendilik bilincinde olmak gerekir.  

Modern zamanlarda batı türlü sebeplerle Haçlıları yeniden keşif eder. Walter Scott'un 1825'te yayınlanan The Talisman, Joseph François Michaud'un 1812-1822 arasında yayınlanan Histoire des croisades benzeri eserleri sekülerleşen modern batının bu seferler üzerinden siyasi, sosyal ve ekonomik açıdan kendisini şekillendirmesinin ötesinde romantik bir bakış açısıyla bu seferleri gündeme getirmiştir. 1830'de Fransızlar Cezayir'i işgal edişi IX. Louis'in Tunus'a 1270'de düzenlediği son Haçlı seferi gibi resmedilmişti. Haçlı seferleri modern batı milliyetçiliği ve emperyalizmi açısından referans olaylardan biri oldu. Haçlı Seferleri, Fransız Devrimi çağında Fransızların bu seferler üzerinden kendilerini Avrupa'nın doğal lideri olarak görmelerine sağladı. Almanlar için Fredrick Barbarossa, İngilizler için Richard, Belçikalılar için Godfrey of Bouillon gibi şahsiyetler düzenledikleri koloni faaliyetlerinin övünülen tarihi öncülü oldular. İngilizler Kudüs'e girdiğinde Punch dergisi İngiliz Kralı Richard'ın karikatürünün yaparak “Sonunda hayalim gerçek oldu” sözünü altına iliştiriyorlardı. Fransız komutan Henri Gouraud Suriye'nin yönetimini ele aldığında “Kalk Salahaddin, geri döndük” diyordu. Nihayet 11 Eylül 2001sürecinde kavramın yeniden ortaya atıldığı, Haçlı seferlerine dair yeni çalışmaların ortaya çıktığı ve Cennetin Krallığı (2005) gibi filimlerin çekildiği Thomas F. Madden'in A Concise History of the Crusades adlı eserin bu seferlerin batıdaki etkilerine dair batılı bir kalemin tespitleri olarak dikkat çeker. Burada Anna Komnena'dan modern bir tarihçiye süreci okuyucunun muhakemesine bırakmak en doğrusudur. Fransız komutanın Selahaddin'in mezarından ne isteği ise düşünülesi bir sorudur.

Haçlı olgusu, görüleceği üzere sıradan bir tarihi olmanın ötesinde bir etkiye sahiptir. Bu bakımdan olay, olgu, zihniyet bağlamında milliyetçiliğin üstüne inşa edildiği bir arka planı, emperyalist amaçların zemini ve nihayet aktüel siyasi operasyonların meşruiyet söylemi olarak ortaya çıkar. Bu bakımdan Türk-İslam dünyasının Haçlılar karşısından verdiği uzun vadeli mücadeleyi incelerken seferlerin bu inşa edici yapısının müellifler ve okuyucular tarafından dikkate alınması zarureti vardır. Haçlı Seferleri, İslam dünyasına mensup milletlerden birisi ve özellikler Türkler için bir vatan savunması, din müdafaası ve nihayet modern zamanda sömürgeci varlıklarıyla yeniden var olan batılılara karşı bir özgürlük idealinin ve bunun sembolü olan Kudüs'ün savunulması ve geri alınması meselesini söz konusu kılar. Burada ifadesi acilen gereken bir konu ise bu seferlerin bir muarefe ve kültür iletişimi meselesi olarak görülmesinin modern yanılgılardan olacağıdır. Böyle bir şey olduysa da bu zamanın medeniyet coğrafyası olan İslam medeniyetinin devrin üçüncü dünyası batıya büyük medeniyet döngüsünde Endülüs ile birlikte yaptığı büyük katkıdan bahsedilebilir. Bu konudaki değişik dillerdeki kaynaklar ve telif eserlerin bu açıdan, doğal olarak, bir perspektif taşıdığı unutulmamalıdır. I. Kılıçarslan'dan, Selahaddin Eyyûbî'ye, Sultan Baybars'a kadar büyük mücadelenin Türk-İslam kahramanlarının idraklere söyleyeceği çok şey olduğu muhakkaktır. Selahaddin ile hesabınsa bitmediği kesindir. Batılıyı burada hayran edip aynı zamanda kahreden yenilgiden ziyade adalet, merhamet ve faziletin aciz bırakan gücüdür.  

Güç düşmanın bileği kadar yüreğini de bükebilmektir kimi zaman…

Vesselam…