Selam Olsun Umudun Yolcularına
Zaman, dünya hali…
Kısacık ömürleri
vakumlayan haşin dalgalar, günleri bekleyişe sürdü şimdi...
Uzaklığı bilinmez bir aydınlığa yelken açtık.
Sayıyoruz.
Şafağa kadar…
Başladık.
Suları mavi diyarların, beyaz yüzlü çocukları…
Sınır çizgilerine rest çekenler, kanlı suları aşanlar…
Dalgalara direndilerse de “mavi” vurgun yedi.
Kırmızı ve suç yükü sular artık karaya çalıyor.
Seferiler’in yolu zulmete çalıyor.
Zulmet, aydınlığı; kan gaspçıları, “can”ları çalıyor.
Kimin “canını” kimden çalıyorlar!
Zalimin zulmü,
zulmettir şimdi…
Zindana esir, esire suç tayin edenlerin sonunu
beklemekteyiz.
Şafağı beklemekteyiz
şimdi…
Yeni bir dalga gelsin, yeni bir devran dönsün diye…
***
Mavi Marmara Filistin’e, yolcuları ise şehitliğe yol
aldığında yazmıştık bu satırları. O zamana dek onlarca kez yanıp yıkılan
gönlümüz canımızı yakarak kabardığında…
O zulmet, o günden bu yana aydınlanmadı. Belki de zulmetin
en karanlık girdabında dünya… Varken yokluğun yaşatıldığı, doğma, büyüme,
yaşama ve sıradan hayatlarda olduğu gibi kendi hâline ölme haklarının
gaspedildiği Gazze diyarının akıbeti, her zamankinden daha belirsiz ve
karanlık.
Dünyada ise barış tehlikede, insanlık tehlikede, sukûnet
tehlikede, sekinet tehlikede, akıbetler tehlikede… zira biliyoruz ki haksızlığa
göz yumanın akıbetinin hayr olması beklenemez. Bir mazlumun ahı ile bin
mazlumun ahı bir olmaz. Ya onbinlerin, yüzbinlerin ahı ne olacak?
Zindana esir, esire suç tayin edenlerin sonunu beklemekteyiz,
demiştik. Hiçbir şey değişmedi. Ne beklediğimiz yer ne de bekleyip
umduklarımız…
Şafağın yeri aynı… aydınlanması ise takdir! Beklemekteyiz…
Değişmek mümkün olmadı, beklentilerimizin değiştiği bir
düzen henüz kurulamadı.
Kurulu/kurgulu düzenlerin kuklası da olmayalım diye var
gücümüzle direniyoruz, yani Filistinlilere ve Kudüs’e özgürlük istiyoruz. Ama
biliyoruz ne tek esir şehirler ve halklar Filistin’de, ne de esir zihinlerin
tek hainliği bu…
Seferiler olmaya kalkıştık. Elimizin ayağımızın uzanamadığı
her acılı mekânda Müslümanların kanı akmaktayken; yüreğimiz zihnimiz olduğu
yerde duramıyor.
Yeni bir dalgayı, yeni bir devranı, beklentilerin ötesindeki
akıbeti bekliyoruz aslında. Çünkü en karanlık andayız. Daha fazla da
kararabilir, ama yakında aydınlanacağı kesindir.
“Onlar Allah’ın nûrunu ağızlarıyla söndürmek isterler. Hâlbuki
kâfirler istemeseler de, Allah nûrunu tamamlayacaktır.” (Saf: 8)
Beklentimiz de beklediğimiz yer de budur işte… Nitekim
düşman değişmemiştir.
Beklemenin güzelliği burada, ne beklediğini bilmek…
tesellisi de telafisi de burada. Çünkü şüphesiz Yaradan eksilenleri telafi
eder, yaraları iyileştirir.
Bize düşen en azından seyreylerken de olsa kökümüzü kurutmak
isteyenlerin kuklası olmamak… en azından olmamaya çabalamak.
Ne mutlu selameti bekleyenlere, yolunu gözleyenlere…
Ne mutlu akıbetlerin hayr olduğuna inananlara…
Ne mutlu nur’a layık olmak için dostu düşmandan ayırdıkça
ayıranlara, hakikatten taraf olanlara…
Ne mutlu ümmet için Gazze ve Kudüs topraklarına sarıldıkça
sarılıp şehadet için şükredenlere…
Ne mutlu Allah’ın bahşettiği umut ve korku ile hemhâl
olanlara…
Selam olsun Hakk’ın yolcularına…