17 Eylül 2016

Selden adam kurtaran adamın hikâyesi

Günümüzde öyle bir dönemden geçiyoruz ki herkes her konuda uzman, usta ve hoca.

Bir yerlerde yazıp çiziyorsa, ya da bir televizyon kanalında görünüyorsa artık ondan uzmanı yoktur. Konu fark etmez ne olursa sor, her şeye cevap verir.

Bunun ustası varmış, hocası varmış hiç fark etmez. Hatta onlar da kim oluyor! Medyatik biri varken onlara laf mı düşer!

Elbette bunları söylerken tavazzu sahibi kişileri bir kenara ayırıyorum. Onlar zaten kendilerini her kulvarda fark ettirirler.

Bu konuyla ilgili olarak bir hikaye anlatmak istiyorum bu gün sizlere. Bazen sayfalar dolusu yazarak anlatamadığınız şeyleri üç satırlık bir fıkrayla anlatabilirsiniz. İlk duyduğumda çok beğendiğim ve ibret aldığım hikaye şudur:

“Seneler önce, bir adam büyük sel felaketi yaşayan memleketin birinde çok kişiyi selden kurtarmış. Herkes büyük sevinç yaşamış ve bu adama karşı hayranlıklarını her defasında dile getirmişler. Gazetelere manşet olmuş.

Cesareti ve yaptığı iyiliklerin ağızdan ağıza dolaşması neticesinde zamanla bu şahıs 'Selden adam kurtaran adam' diye tanınır olmuş. 
Çok uzak diyarlardan bir sürü insan bu 'Selden adam kurtaran adam'ı görmek ve maceralarını dinlemek için akın etmişler.
'Selden adam kurtaran adam' da yaşadıklarını ve kahramanlıklarını herkese anlatır olmuş. 

Bu hal adamda öyle bir alışkanlık haline gelmiş ki, hayatta en çok zevk aldığı olay selde yaşadıklarını ve nasıl adam kurtardığını anlatmak olmuş. Bununla ilgili olarak seminerler, konferanslar, paneller düzenlenmiş. Televizyon programlarına konuk olmuş. Ülkeyi, hatta birçok dünya ülkesini gezmiş. Anlatmış ta anlatmış.

Zamanı gelmiş, vadesi dolmuş ve meşhur 'Selden adam kurtaran adam' vefat etmiş. Tabii iyi bir insan olduğu ve insanlara faydalı işler yaptığı için cennete buyur etmişler adamı. 

Adam büyük bir neşe ile cennete girmiş. Günler güzel güzel geçerken zaman gelmiş adam hayatında bir şeylerin eksik olduğunu fark etmiş. Adam düşünmüş, taşınmış ve bu eksikliğin 'Selden adam kurtaran adam' diye meşhur olduğu hadiseyi kimsenin dinlemeye gelmemesi olduğunu fark etmiş. Canı sıkkın bir vaziyette dolaşırken 'Burası cennet ne dilersem olur' diye düşünüp, sorumlulara bir isteği olduğunu bildirmiş. Adam burada kimsenin kendisinin selden nasıl adam kurtardığını sormadığını ve bu maceralarını anlatamadığı için canının çok sıkıldığını söylemiş.

İsteğini dinleyen sorumlular, 'Selden adam kurtaran adam'ın hikayesini anlatabilmesi için cennette bir konferans ayarlayabileceklerini söylemişler. Adam çok sevinmiş ve yeniden dünya günlerindeki gibi kendisine hayran bir kitlenin toplanacağını ve yeniden eski mesut günlerine döneceğini düşünmüş. O yüzden de adam konferans gününü iple çekmeye başlamış . Nihayet konferans günü gelmiş ve deniz kenarında muhteşem bir platform kurulmuş. Dinleyiciler gelip yerlerini almışlar. 'Selden adam kurtaran adam' büyük bir heyecan ve gururla kürsüye doğru yönelmiş. Tam konferansına başlayacakken bir sorumlu yanına gelmiş ve heyecandan kalbi fırlayacak gibi atan 'Selden adam kurtaran adam'ın kulağına şu ifadeleri fısıldamış; 'Efendim, şu en önde oturan uzun beyaz sakallı zatı görüyor musunuz?' Adam her halinden önemli biri olduğunu hissettiği dinleyiciye bakmış ve böyle bir şahsın dahi kendisini dinlemeye gelmesine sevinerek 'Evet' demiş ?Ne güzel değil mi? Kimdir bu zat? 

Sorumlu; 'O şahıs Nuh Peygamberdir efendim, anlatırken biraz dikkatli olursanız iyi olur' demiş.”

Herkesin anlatacak bir başarısı ve hikayesi mutlaka vardır. Konuşurken, anlatırken, yazarken dikkatli olmak gerekir. Konu ne olursa olsun.

O konunun mutlaka hocası, uzmanı, ustası olduğunun idrakinde olalım.