08 Şubat 2016

Servetin kaynağı nedir?

Rusya savaş uçaklarının Halep'e operasyon düzenlemesiyle yeni bir göç dalgası yönünü Türkiye istikametine çevirdi. Türkiye'nin “göçmen bölgesi”ne dönüşmesi nüfus yapımızda gelecekte büyük değişimlere sebebiyet verecektir. Suriye'den göçen nüfusun büyük kısmının geri dönmeyeceği, Türkçe öğreneceği, evlilikler yapacağı ve vatandaşlık hakkı kazanacağı öngörülmelidir. Suriye kökenli sermayenin ülkemizde kalma niyetiyle hareket ettiğine dair emareler bulunmaktadır. TOBB verilerine göre, 2015 yılı ilk altı ayında 2.395 yabancı ortak sermayeli şirketin 750'si Suriye ortaklı olarak kayıtlara girdi. Bu kayda göre, Suriye ortaklı şirketler yabancı ortaklı şirketlerin yaklaşık üçte biridir. Fakat yazımın konusu bunlar değil.

Marks-Engels, “Ortaçağın serflerinden, kentlerin imtiyazlı bireyleri çıktı. Bu kentlilerden de burjuvazi gelişti” dedikten sonra tezini şöyle tamamlamıştır: “Feodal sanayi sistemi, yeni pazarların büyüyen ihtiyaçlarına yetmiyordu. Onun yerini önce manifaktür aldı. Bu arada pazarlar durmaksızın büyümeye devam etti. Bunun üzerine buhar ve makina, sanayi üretimini devrimcileştirdi. Modern Sanayi, Amerika'nın keşfinin temellerini attığı dünya pazarını kurdu. Bu Pazar, ticarete, gemiciliğe, kara taşımacılığına büyük bir gelişme kazandırdı. Sanayiciliğin, demiryollarının, ticaretin, gemiciliğin gelişmesine orantılı olarak burjuvazi de aynı oranda gelişti ve Ortaçağ'dan kalma bütün sınıfları geri plana itti” (Marks-Engels, Komünist Manifesto, Sol Yayınları, 1993: 110-111).

Marks-Engels, anlattıkları bu hikâyeye elbette inanmıyorlar. Çünkü bu hikâyenin anlatıldığı sayfalarda başka bir hikâyeleri daha bulunmaktadır. İkinci hikâye şu: “Amerika'nın keşfi, Ümit Burnu'nun dolaşılması, ortaya çıkmakta olan burjuvazi için yeni alanlar açtı. Doğu Hindistan ve Çin pazarları, Amerika'nın sömürgeleştirilmesi, sömürgelerle ticaret (...) genel olarak metalardaki artış, ticarete, gemiciliğe, sanayiye o güne dek görülmemiş bir atılım ve böylelikle feodal toplumun devrimci öğesine (burjuvaziye) de hızlı bir gelişim getirdi” (Marks-Engels, 1993: 110).

İkinci hikâyenin hakikate mutabık sayılması gerektiği açıktır. Sombart, “Sömürge yayılımının modern kapitalizmin gelişmesinde hafife alınacak kuvvet olmadığını yeni yeni anlıyoruz” demekteydi. Sombart'a göre “Güney Amerika keşfedilir keşfedilmez Portekizlilerin göçüne uğramıştı. Burada ilk plantasyon sahipleri oldular ve birçok şeker fabrikası kurdular, yaklaşık üçbin zenciye iş verdiler (...) F. Pyrard'ın “Travels” adlı kitabında şunları okuyoruz: Bu topraklarda dokuz on yıl kalarak elde ettikleri kâr muhteşem, çünkü hepsi zengin olarak dönüyor (...) Plantasyon gelişimi 17. Yüzyılın ilk yarısına kadar sürdü” (Werner Sombart, Kapitalizm ve Yahudiler, İleri Yayınları, 2005: 48-49). Sombart'ın da yazdıkları da bir eksikle malul: Zencilerin Güney Amerika'da ne işi vardı?

Bütün bu hikâyelerden çıkaracağımız sonuç şu ki; Batı'nın servetinin ve kalkınmasının kaynağı sanayileşme değildir. Batı, Osmanlı ile mücadele edemeyeceğini 1453 İstanbul'un Fethi ile anladı. 1492'de hem keşiflerin başlaması ve hem de Müslümanların İspanya'dan çıkarılması böyle okunmalıdır.

Batı, Amerika'nın yerlilerini plantasyonlarda çalıştıramayacağını anladığı an, onları soykırıma uğratıp boşalan topraklara Afrika'nın yerlilerini yerleştirdi. Dolayısıyla daha sanayi ortaya çıkmadan servet imal edilmiştir.

Bu durum servetin kaynağında sömürü, tehcir, soykırım, işgal bulunduğunu da göstermektedir. Marks-Engels'in Manifesto'da “genel olarak metalardaki artış, ticarete, gemiciliğe, sanayiye o güne dek görülmemiş bir atılım getirdi” beyanını Batı sömürgeciliğinin Afrika'nın emeğini Amerika'ya taşıyan, Amerika'nın hammaddesini Batı'ya nakleden asalak zihniyetin “servete el koyması” şeklinde anlamak gerekir. Batı, Amerika kıtasında yaptığının benzerini Güney Afrika-Hint-Çin topraklarında da yapmıştır.

Şu an yaşadığımız tarihi, Batı'nın Osmanlı topraklarında ertelediği “sömürgeciliği” hayata geçirme süreci görmeliyiz.

Demek ki servetin kaynağını, “savaş-işgal-sömürgecilik-plantasyonlar kurmak-emek sömürüsünü fütursuzca yürütecek askeri politikalar uygulamak” gibi kavramlarla izah edebiliyoruz.