18 Aralık 2020

​Şeyh Efendinin Politik Sırrı (16)

SİMALAR ORTAYA SAÇILDIĞINDA (2)

(……)

 Şeyh Efendi, şehir halkının erkenden evlerine çekildiği kar fırtınalı bir gece, bir kaç dervişi ile birlikte saraya geldi. Muhafızlar,Saray Şeyhi’ni haberdar ettiler.Şeyh Efendi “Bize dergahınızın mescidini gösterin” dedi.Ve o gece orada konakladı.  Ertesi  sabah kendisine haber  verilen Padişah merak ve heyecanla  Şeyh Efendiyi görüşmek için davet etti

Saray Şeyhi, Şeyh Efendi’nin yanından döndükten sonra Onun hallerini padişaha bütün esrarıyla anlatmıştı. O yüzden Padişah da büyük bir sabırsızlıkla bu anı bekliyordu.

Padişah o gün tevazu göstererk tahtına oturmadı. Kendisine ve Şeyh Efendiye birer minder getirtmişti. Minderlerden birine kendisi oturdu. Diğerine de Şeyh Efendiyi buyur etti.

Padişah, yaklaşık bir yıldır bir çok ulu kişiye sorduğu soruyu heyecanla bu kez Şeyh Efendiye sordu: “Niçin ordularımız böyle sürekli yeniliyor. Devletimiz sürekli geriye gitmeye başladı.”

Şeyh Efendi o ana kadar boynu bükük bir halde oturuyordu. Padişahın sözü bitince  gözlerini padişahın gözlerine dikerek “Sultanım bu sorunun cevabını almaya hazır mısınız?” dedi.

Padişah hiç beklemediği bu soru karşısında önce  biraz şaşırdı, bir süre bocaladı.Sonra kestirip attı. “Tabii…Sizi bunun için saraya davet ettik” dedi.

Şeyh Efendi ruhani bir heybetle  cevapladı: Sultanım, biliniz ki Peygamber Efendimizin haber verdiği bir sünnetullah vardır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurur:Allah Teala'nın yükselttiğini bir süre sonra alçaltması sünnetullahındandır.”

Padişah “Peki Efendi Hazretleri…Allah Teala'nın yükselttiğini bir süre sonra alçaltması neden olur?” dedi.

Şeyh Efendi ruhani bir heybetle tekrar cevapladı: Eğer adaletten saparsanız, zalimlerden olursunuz..Adaleti yerine getirmeyen kişi zulme sapmış demektir. Allahu Teala Kuranı  Kerimde  “Allah zâlimler topluluğunu (kavmini) hidayete eriştirmez.”(Alimran Suresi:86) buyuruyor.

Padişah bugün bütün gerçeği öğrenmek istiyordu. Yine heyecan ve merakla sordu:“Peki bizim durumumuz nedir? Biz  adillerden miyiz yoksa zalimlerden mi?”

Şeyh Efendi “Sultanım bu sorunun cevabını almaya hazır mısınız?” dedi.

Padişah kestirip attı. “Tabii…Sizi bunun için saraya davet ettik” dedi.

Şeyh Efendi ruhani bir heybetle tane tane konuşmaya başladı. “ Allahu Teala da Peygamber Efendimiz Allah’ın düşmanlarını dostlar edinmeyin” buyuruyor.

Eğer Allah’ın düşmanlarını dostlar edinirseniz, onların kalpleri ile sizin kalpleriniz benzeşir. Sizin devletinizin yöneticilerinin kalpleri, dostluklarından dolayı düşman devletlerinin yöneticilerinin kalpleriyle birbirine benzeşti. Bu yüzden onlara karşı galebe çalamıyorlar.

Allah'ın dostlarına dost, düşmanlarına düşman yöneticilerimiz varken cedleriniz çok memleketler fethettiler. Ne varki artık Allah'ın dostlarına düşmanlık eden, düşmanlarına ise dostluk eden yöneticiler başa geçti” dedi.

Eğer kalplerimize dikkat etmezsek; ‘Allahu Teala’nın İsrailoğularının kalplerine buzağının sevgisini emdirmesi’(Bakara/93) gibi dünya putlarının sevgisini kalplerimize emdiriverir dedi.

Padişah bu ağır cevapla bir hayli sarsıldı. Bir süre kendine gelemedi. Neden sonra biraz da itiraz mahiyetinde “Sen bunu nereden çıkartıyorsun? Diye sordu.

Şeyh Efendi “Sultanım bu sorunun cevabını almaya hazır mısınız?” dedi.

Padişah yutkunarak cevapladı: “Tabii…Sizi bunun için saraya davet ettik” dedi.

Şeyh Efendi “Sultanım  sizden bir istirhamım var. Biraz sonra tahtınıza geçiniz ve aklınıza gelen bazı devletlülerinizi huzurunuza çağırınız. Onları gerçek yüzüyle göreceksiniz” dedi.

Padişah merak içinde hemen doğruldu.Minderden kalkıp tahtına oturdu ve başvezirin huzuruna gelmesi için seslendi.

Biraz  sonra Başvezir heyecanla huzura girdi.Padişah gördüğü manzara karşısında neredeyse tahtından düşecekti.Gelen başvezirin siması, Fransız Kralının simasıyla aynıydı.Padişah kendini toparlamaya, renk vermemeye çalıştı.Başvezirle  bir kaç kelam ettikten sonra Onu gönderdi.

Şeyh Efendi “Sultanım, sizin başveriniz Firenklerle dostluğu çok ilerlettiği için, Fransızlara karşı olan sevgisinden dolayı Allah onun kalbini ve simasını onlara benzetti” dedi.

Padişah kan ter içinde bu kez Bostancıbaşısını çağırdı. Gelen Bostancıbaşının siması, Sırp Kralının simasıyla aynıydı. Padişah yine şaşırdı, renk vermemeye çalıştı.Bostancıbaşı ile  bir kaç kelam ettikten sonra Onu da gönderdi.

Gördüğü manzara padişahı  çok derinden sarsmıştı. Karşısına neyin çıkacağını  bilemediği için yeni bir devletlüsünü çağırmaya cesaret edemedi.

Şeyh Efendi  “Şimdi anladınız mı Sultanım? Siz etrafınızda kalpleri düşmanlarınıza benzeyen insanlarla birlikte çalışıyorsunuz” dedi.

Padişah tahtında bir süre derin düşüncelere daldı. Sonra birden silkinerek doğruldu.Biraz da kekeleyerek sordu: “Eğer Allah düşmanlarına karşı sevgi duyarlarsa Allahu Teala da Onların kalplerini onlara benzetir” dediniz.Bunu da bana gösterdiniz. Peki ya benim halim nedir? Dedi.

Şeyh Efendi boynunu büktü. Bir süre, başı kalbinin üstünde olduğu halde murakabe yaptı. Neden sonra sanki  gaipten gelen bir sesle “Sultanım bu sorunun cevabını almaya hazır mısınız?” dedi.

Padişah yutkunarak  “Peki bir de bunun cevabını alayım” dedi.

Şeyh Efendi “Sultanım şu karşınızdaki aynaya bir bakıverin” dedi.

Padişah kan ter içersinde kalktı. Bütün cesaretini toplayarak salonu süsleyen dev aynaya bir göz attı.. Bir an kendini Rus çarının simasında gördü. Sonra birden kendi haline döndü.

 Şeyh Efendi “Sultanım ne gördünüz? Dedi.

Padişah kendini toparlamaya çalışarak “Kendimi bir an Rus Çarına benzer gördüm” dedi.

Şeyh Efendi ruhani bir sesle konuştu: “Bunun hikmeti de şudur ki; siz bir ara Rus Çarı ile bir anlaşma için bir çadırda görüştünüz. Bu görüşme sırasında Rus Çarının Kafkasya’daki Müslümanlara yaptıkları eziyetleri unutarak onunla bir an samimi oldunuz hatta gülüştünüz. İşte aynaya baktığınızda kalbinizin o anki halini gördünüz. O ana mahsus olmak üzere Allah Teala simanızı bir anlık Rus Çarına benzetti” dedi.

Padişah bir büyük sarsılmışlık içinde tekrar mindere oturdu. Şeyh Efendiyi de karşısına buyur etti.

Şeyh Efendi gösterilen yere bu kez oturmadı.Yine boynu bükük bir vaziyette “Sultanım, davetinize uydum geldim. Görevim bitti. Şimdi bana müsaade” diyerek padişahın şaşkın bakışları altında salonun kapısına doğru yürüdü.

Padişah üzerindeki şaşkınlığı biraz atıp kendine gelince pencereye doğru yöneldi.Bir de ne görsün? Dışarıda kar fırtınasından göz gözü görmüyordu. Padişah “Eyvah!Şeyh Efendi  bu havada nasıl gidecek? Onu bu havada göndermekle hiç  de iyi yapmadık” diyerek hemen nöbetçilere seslendi. Gelen nöbetçiye “Şeyh Efendinin hemen bulunup sarayda misafir edilmesini” emretti.

Muhafızlar can havliyle sarayın kapısına koştular. Sarayın kapısındaki  nöbetçilerden Şeyh Efendi ve dervişlerinin az önce yola çıktığını öğrendiler. Muhafiz alayı dört tarafı köşe bucak aradı, taradı. Şeyh Efendiyi bulabilen olmadı.

 Şeyh Efendi dervişleriyle birlikte sırra kadem basmıştı.

 Yoldaki İşaretler

 “Musa, kavmine, kızgın ve üzgün olarak dönünce “Benim arkamdan ne kötü olmuşsunuz öyle! dedi, Rabbinizin emrinin çabucak gelmesini mi istediniz?” Levhaları attı ve kardeşinin başından tutup kendine doğru çekti. Harun, “Anamın oğlu! dedi. Bu kavim beni güçsüz buldular; az kalsın öldürüyorlardı. Bana karşı, düşmanları sevindirme. Beni bu zalimler topluluğu ile bir tutma.”(Araf 7/150)

 “Ey iman edenler! Yahudileri de Hıristiyanları da kendinize dost edinmeyin. Onlar ancak birbirlerinin dostlarıdırlar. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır. Allah zulmeden kimseleri doğru yola eriştirmez.” (Maide Suresi:51)

“Müminler, Müminleri bırakıp kafirleri dost edinmesinler; kim böyle yaparsa Allah katında bir değeri yoktur. Ancak onlardan sakınmanız hali müstesnadır.” (Al –i imran Suresi: 28)