Şeyh Efendinin Politik Sırrı (19)
OYUNCAK YUMURTA İKİZLERİ -1-
Salih Yürek, 1950’li yılların Anadolu'sunda kendi
halinde bir Hazine avukatıydı. İstanbul’da hukuk tahsil ettikten sonra memleketine dönmüş
burada devlet hazinesinin avukatı olarak hayat sürmeye başlamıştı. Evden işe,
işten adliyeye sakin ve huzurlu bir hayatı vardı. Düzenli olarak şehrin ileri
gelen mübarek zatlarından biri olan İhramcızadenin sohbetlerine devam eder, soranlara
Ondan feyzini aldığını saklamadan söylerdi. Genç yaşına rağmen halindeki asalet
ve tavırlarındaki nezaketten dolayı
şehrin neredeyse her kesimi tarafından sevilir
ve sayılırdı.
Türkiye o günlerde yeni bir dönemin doğum sancılarını
çekiyordu. Dini değerlerin büyük baskı
gördüğü, Kuran’ın ve hakiki ezanın yasaklandığı, camilerin alınıp satıldığı,
dindar insanların basit bir suçlama ile
sorgusuz sualsiz evinden alınıp
götürüldüğü o karanlık günlerin ardından sanki yeni
bir şafak doğacak gibi gözüküyordu.
Yaklaşık 25 yıl sonra yapılacak ilk serbest seçimler
yaklaşırken şehir halkı hep bir ağızdan Salih Yürek’i Halk Partisine karşı kurulan
dindarların partisinden milletvekili yapmak istediler. O bunu kabul etmedi. Hal
böyle olunca, zaten çok sayıda meraklısı vardı. Onları milletvekili yaptılar.
Yapılan büyük hesaplaşma seçimini dindarların partisi ezici bir çoğunlukla
kazandı.
Gün gelmiş, devran dönmüş, “Günlerin insanlar arasında
dönüşümlü olduğunu” (Al-i İmran:140) söyleyen ayet-i kerime tecelli etmişti.
Bu kez Salih Yürek’e Ankara’da Bakanlıkta bir idari
görev teklif ettiler. O bunu da kabul
etmek istememişti. Ancak şehirdeki dindarlar “Bu işi sen yapmayacaksın da kim
yapacak? Devleti kim yönetecek?” Diye baskı yaptılar ve Onun Bakanlıkta bir
yüksek kadroya atamasını sağladılar.
Artık Salih Yürek’in Ankara'daki yeni hayatı
başlamıştı. Bir ibadet aşkıyla gece gündüz çalışıyor, “Ankara’da memleket ve
millet hayrına yapılacak ne çok şey birikmiş” diyerek evine her akşam birkaç
saat geç gidiyordu.
Kendi görev ve yetki alanındaki haksızlıkları önlüyor,
her kesimden mazlumlara sahip çıkıyordu. Salih Yürek, bir yandan haksızlıklarla
mücadele ederken bir yandan da dine ve dindarlara düşman Halk Parti döneminden
kalma bürokratlarla mücadele ediyordu.
Bu bürokratlar kendi partileri Halk parti yenilince
yıldırım hızıyla kisve değiştirmişler şimdi de yeni iktidar partisinden
gözükmeye başlamışlardı. Bakanın gözüne
girmek için her türlü sahtekarlığı yapıyorlar, bu sahtekarlıktan devşirdikleri
güçle Bakanlıkta eski düzeni büyük bir
marifetle sürdürmeye devam ediyorlardı.
Bu şahıslardan biri de Salih Yürek’in amiri olan
şahıstı. Babasının Halk Partili olduğunu her fırsatta söylemeyi ihmal etmeyen
bu bürokrat, mevcut iktidar partisi aleyhinde zamanında her ortamda açık açık konuşmalar yapmışken,
şimdi bu iktidarın en önde giden
adamlarından biri gözüyordu.
Öte yandan dindarlarınn büyük ümitlerle seçerek
Ankara’ya gönderdiği milletvekilleri de
kısa bir zaman içinde Ankara’nın ve bu
bürokratların adeta emrine girmişlerdi. Bürokratlar ne diyorsa onu
yapıyorlar, bir haksızlık karşısında bile konuyu bürokrata soruyor, bürokratın
haksız kararına, milletin vekili olarak imza atmaktan çekinmiyorlardı.
O kadar ki, zaman
içerisinde milletin taleplerini hayata
geçirmek üzere iktidara gelen insanlar, hem tavırlarıyla hem de değişen
simalarıyla bu bürokratlara benzemeye başlamışlardı.
Ve bir zaman sonra 2.
seçim yapılınca yapılan yanlış uygulamaların sonuçları gözükmeye
başlamış, iktidar partisi kan kaybetmiş, iktidarın iki yüzlü bürokratlar biraz
daha güçlenmişlerdi. Salih Yürek ve Onun gibi milletin bürokratları ise Ankara'da
iyice sahipsiz kalmaya başlamışlardı.
Nitekim seçimin ardından iktidar partisinin
zayıfladığını, kendilerinin güçlendiğini
gören Halk Partisi’nin bürokratları bu kez Salih Yürek’lere karşı sinsi bir saldırı başlattılar. Çeşitli bahanelerle onları görevden alıp pasif
görevlere vermeye başladılar.
Kıyıma uğrayanlardan biri de Salih Yürek’ti. Yaptığı
haksız ve hukuksuz uygulamalar karşısında daima karşısında Salih Yürek’i bulan
Halk Parti’nin bu kıdemli bürokratı, sinsi bir manevra ile Salih Yürek’i Bakan’a
şikayet etmiş, sonra da usta bir hamle ile
onu görevinden aldırmıştı. Artık meydan ona kalmıştı.
Bakanlığın diğer bürokratları da hızlarını alamamış,
zayıf düşmüş Salih Yürek’i eski makamına aldırmadan sanki mesleğe yeni başlamış
bir avukat gibi görevlendirme yapmışlardı. Salih Yürek Ankara’daki 4 yıllık
idarecilik görevinden sonra şimdi mesleğe yeni başlamış bir avukat gibi en başa
döndürülmüştü.
Üst üste gelen
bu darbeler karşısında şaşıran Salih Yürek Ankara’nın ortasında ne yapacağını
şaşırmış bir vaziyette yapayalnız kalmıştı. Çaresizlik içinde bir kurtuluş yolu
bulmak üzere 15 gün izin alıp eve kapanmıştı. Ankara'dan dönse bir türlü,
dönmese başka türlüydü. Aile efradı ondan her gün yeni bir ümitle yeni bir haber
bekliyor, bu konumdan bir an önce
kurtulmasını istiyorlardı..
İşte
tam bu yalnızlık günlerinde kar fırtınalı
bir Ankara akşamında Salih Yürek’in
beklenmedik bir konuğu oldu. Bu şahıs, Şeyhinin Ankara’daki halifesi
Abdülaziz Efendi’ydi.
Kalın
paltosu ve omuzlarında bir demet kar ile eve giren Abdülaziz Efendi, ev
sahibinin şaşkın bakışları altında buyur edilen bir köşeye oturmuş, sonra
aydınlık bir yüzle tebessüm ederek “Sana efendi Hazretlerinin selamını
getirdim.” Diyerek Salih Yürek’in gönlüne ruhani bir destek muştulamıştı.
Abdülaziz Efendi,
getirilen çayları yudumlarken yoldaki işaretlerden bahsetmeye başlamıştı. Abdülaziz
Efendi, ruhani bir sesle, tane tane şunları söylemişti: “Merak etme evlat! Dünya hep imtihan ve sabır
yeridir. Bütün büyüklerimizin vardığı mertebeler sabırladır. Bil ki; Allahu Teala duaları mutlaka kabul eder.
Merak
etme evlat! "Onlar bir tuzak kurdu. Allah da bir tuzak kurdu. Yemin olsun
ki tuzak kurucuların en maharetlisi
Allah'dır" (Al-i İmran:54) ayeti kerimesi bir kez daha tecelli
edecektir.
Merak
etme evlat! "Yemin olsun ki; Allah işlerinde hakim ve galiptir.(Yusuf:21) Bil ki; Allah'tan başka galip
olacak yoktur.... Mevla görelim neyler, neylerse güzel eyler. Bekle, göreceksin!
(Devam Edecek)