12 Mart 2021

​Şeyh Efendinin Politik Sırrı (19)

OYUNCAK YUMURTA İKİZLERİ -2-

 

(…..) Abdülaziz Efendi az konuşan bir şahıstı. Söyleyeceklerini söylemiş olacak ki bir süre sonra kalkmak için  müsaade istedi. Yavaş yavaş toparlanırken birden keskin bakışlarını Salih Yürek’in gözlerine dikerek “Bak sana bir menkıbe anlatayım” dedi.

Sonra uzaklardan gelen bir sesle anlatmaya başladı: Uzak memleketlerden birinde dağın zirvesinde kar tipisine yakalanan yolcular son anda gördükleri bir mağaraya sığındılar. Mağarada yaşlı bir adam solgun bir ateşin başında oturuyordu.

Yaşlı adam mağaraya sığınan yolculara yer gösterdi. İlk dinlenme anından sonra mağaradaki yolcular gördükleri her gölgeyi birer kurtarıcı zannedip arkasından gitmeye çalıştılar.

Yaşlı adam "Sakın ha, gölgelerin peşinden gitmeyin. Gün doğunca bunların hepsi kaybolur. Sabredin ve sabahı bekleyin. Bu gölgeler dağların ve mağaraların sahte kahramanlarıdır. İnsanları alır derin uçurumlara ve boşluklara götürürler" dedi.

Sonra  elindeki çubukla mağaranın duvarındaki rengarenk maskeleri gösterip "Bir de sakın ha, bunların gülen yüzüne,  şirin bakışlarına aldanmayın. Sakın bir umuda kapılıp maskelere dokunmayın. Umutla maskelere dokunursanız  maskeleri düşürürsünüz" dedi.

Abdülaziz Efendi, sustu, bir süre düşündü sonra ızdıraplı bir yüz ifadesi ile şöyle devam etti: Kuranı Kerim’de anlatılan; Hazreti Süleyman’ın Süleyman Mabedini  yaptırırken asasına dayanmış  bir şekilde vefat etmesi, bu  vefatının hissedilmemesi, Hazreti Süleyman’ın asasına girmiş kurtçukların  asayı yiyip  bitirince Hz Süleyman’ın yere düşmesi olayı tekrar tecelli ediyor. Bizimkilerin iktidarını da kurtçuklar yiyip bitirmek üzereler..

Abdülaziz Efendi bu menkıbeden sonra kapıya doğru yürüdü. Kendisini saygıyla takip eden Salih Yürek’in elini  avucunun içine alarak sanki sonradan hatırlamış gibi “Sakın ha! Telefon rehberinden kimseyi silme! dedi.

Sonra ani bir hareketle ve ruhani bir heybetle karanlığı ve tipiyi yararak gözden kayboldu.

Bu ziyaret birkaç gün ailenin morali için iyi gelmişti. Ancak eşi ve çocuklar her gün “Mutlaka bir şeyler yapmalısın. Bir şey yapmazsan halimiz nice olur” diye yeniden sızlanmaya başlayınca Salih Yürek’i bir dünya  ve rızık korkusu sardı.

Bu çaresizlik günlerinde Salih Yürek, önce kendisinin 15 yıldır tanıdığı bir milletvekiline gitti. Halini kısaca arz etti. Kendisine sair zamanlarda “Üstadım” diyen bu milletvekilinden bir fayda çıkmadı. Bu kez bir karşılaşmasında “Memleket sana emanet” diye iltifat eden bayan milletvekiline gitti. Gitmez olaydı. Bu milletvekili Salh Yürek’i haksız, ona bu kanun dışı  muameleyi yapan bürokratı haklı  bulmuştu.

Salih Yürek, son bir ümitle cebinden hiç ayırmadığı telefon rehberini akşamları açıyor, buradaki Ankara’nın üst düzey şahıslarından tanıdık olan kişilerden randevu alıp ertesi  gün onları ziyaret ediyor ve yaşadığı kanunsuz muamele için yardımlarını istiyordu.

Ne var ki kimse paşa konforunu bozmak istemiyor, bu haksızlığın düzeltilmesinden belki Bakan, belki Başbakan, belki Cumhurbaşkanı rahatsız olur diye vehmederek  konuyu görmezden gelmeyi tercih ediyorlardı.

Ne tanıdığı üst düzey şahıslardan ne de eski çalışma arkadaşlarından bir yardım eli  uzatan olmamış  ve Salih Yürek’in aldığı  15 günlük izin de sona ermişti.

Ertesi sabah Salih Yürek, boynu bükük ve gönlü  kırık  bir vaziyette Bakanlığa gitti. Onu  dün amiri olduğu dairenin odacısı karşılamış ve yeni çalışma yerinin tuvaletin yanındaki bir oda olduğunu söyleyerek hızlıca uzaklaşmıştı.

Salih Yürek, o gün oruca niyet etmişti. Öğle vakti olunca loş ışık altında bir köşede evden getirdiği seccadesini  serip  öğle namazını kıldı. Namaz sonrası bir süredir yaşadığı derin gönül kırıklığı içinde dua ederken birden ona bir hal oldu. Sanki mide rahatsızlığı yaşayan insanların kusarak  midesindeki çıkarması gibi, bütün ruhunu saran bir tiksinti ile  içindeki dünya sevgisini bir anda kusuverdi.

Artık ne eski makamı,  ne de geleceği  yeni  makam umurunda değildi. Salih Yürek, içinde bir zamandır kaynaşan dünyevi sevgi ve arzuları kusmuş ve rahatlamıştı

Namaz sonrası tekrar masasına ilişti. Ceplerini yoklarken telefon rehberi eline geçiverdi. Her akşam üzerinde gelecek ile ilgili önemli çalışmalar yaptığı içinde bir sürü  önemli şahsın isim ve telefonunun bulunduğu rehberi cebinden çıkarıp sayfalarını karıştırmaya başladı.

Sonra ani bir karar ile en önemlisinden başlayarak masanın üzerindeki kırmızı kalemle telefon rehberindeki bazı isimleri tek tek çizmeye başladı. Üst düzey bazı şahıslar ve üst düzey görevdeki  bazı dostlar….

Halbuki sabah buraya gelirken yine bu şahısları arayıp onlardan yardım istemeyi düşünüyordu.

Silme işlemi bitince masasındaki bir dosyaya göz attı. Onunla ilgili yazılması gerekenleri yazdı.

Salih Yürek, bir süre sonra ayaklarında duyduğu bir ağırlık ve gariplikle irkildi. Ne olduğunu anlamak için masanın altına göz atınca dondu kaldı. Bir saat kadar önce telefon rehberinden sildiği şahıslar, oyuncak yumurtadan çıkan oyuncak adamlar gibi masanın altındaki  çöpün içine doluşmuşlar oradan da ayaklarına yapışmaya başlamışlardı.

Manzara korkunçtu. O  üst düzey şahıslar, ikişerli gruplar halinde çöpün içinde ve ayaklarında kaynaşıyorlar, kendilerini çöpün dibinden kurtarmaya çalışıyorlardı.

Salih Yürek, önce insiyaki bir halde bacaklarına yapışmış bu oyuncak adamları silkeleyerek onlardan kurtulmaya çalıştı. Ancak bu kez oyuncaklardan gelen dehşet verici feryad sesleriyle irkildi. Gördüklerine ve yaşadıklarına daha fazla dayanamadı. Başı döndü, gözleri  karardı, masanın  üzerine yığılıp kaldı.