Şeyh Efendinin Politik Sırrı (19)
OYUNCAK YUMURTA İKİZLERİ -2-
(…..) Abdülaziz Efendi az
konuşan bir şahıstı. Söyleyeceklerini söylemiş olacak ki bir süre sonra kalkmak
için müsaade istedi. Yavaş yavaş
toparlanırken birden keskin bakışlarını Salih Yürek’in gözlerine dikerek “Bak
sana bir menkıbe anlatayım” dedi.
Sonra uzaklardan gelen
bir sesle anlatmaya başladı: Uzak memleketlerden birinde dağın zirvesinde kar
tipisine yakalanan yolcular son anda gördükleri bir mağaraya sığındılar.
Mağarada yaşlı bir adam solgun bir ateşin başında oturuyordu.
Yaşlı
adam mağaraya sığınan yolculara yer gösterdi. İlk dinlenme anından sonra mağaradaki yolcular gördükleri her gölgeyi
birer kurtarıcı zannedip arkasından gitmeye çalıştılar.
Yaşlı
adam "Sakın ha, gölgelerin peşinden gitmeyin. Gün doğunca bunların hepsi
kaybolur. Sabredin ve sabahı bekleyin. Bu gölgeler dağların ve mağaraların
sahte kahramanlarıdır. İnsanları alır derin uçurumlara ve boşluklara
götürürler" dedi.
Sonra elindeki çubukla mağaranın duvarındaki
rengarenk maskeleri gösterip "Bir de sakın ha, bunların gülen yüzüne, şirin bakışlarına aldanmayın. Sakın bir umuda
kapılıp maskelere dokunmayın. Umutla
maskelere dokunursanız maskeleri
düşürürsünüz" dedi.
Abdülaziz
Efendi, sustu, bir süre düşündü sonra ızdıraplı bir yüz ifadesi ile şöyle devam
etti: Kuranı
Kerim’de anlatılan; Hazreti Süleyman’ın Süleyman Mabedini yaptırırken asasına dayanmış bir şekilde vefat etmesi, bu vefatının hissedilmemesi, Hazreti Süleyman’ın
asasına girmiş kurtçukların asayı
yiyip bitirince Hz Süleyman’ın yere
düşmesi olayı tekrar tecelli ediyor. Bizimkilerin
iktidarını da kurtçuklar yiyip bitirmek üzereler..
Abdülaziz Efendi bu menkıbeden sonra kapıya doğru yürüdü. Kendisini
saygıyla takip eden Salih Yürek’in elini
avucunun içine alarak sanki sonradan hatırlamış gibi “Sakın ha! Telefon
rehberinden kimseyi silme! dedi.
Sonra ani bir hareketle ve ruhani bir heybetle
karanlığı ve tipiyi yararak gözden kayboldu.
Bu ziyaret birkaç gün ailenin morali için iyi gelmişti.
Ancak eşi ve çocuklar her gün “Mutlaka bir şeyler yapmalısın. Bir şey yapmazsan
halimiz nice olur” diye yeniden sızlanmaya başlayınca Salih Yürek’i bir
dünya ve rızık korkusu sardı.
Bu çaresizlik günlerinde Salih Yürek, önce kendisinin
15 yıldır tanıdığı bir milletvekiline gitti. Halini kısaca arz etti. Kendisine
sair zamanlarda “Üstadım” diyen bu milletvekilinden bir fayda çıkmadı. Bu kez
bir karşılaşmasında “Memleket sana emanet” diye iltifat eden bayan
milletvekiline gitti. Gitmez olaydı. Bu milletvekili Salh Yürek’i haksız, ona
bu kanun dışı muameleyi yapan bürokratı
haklı bulmuştu.
Salih Yürek, son bir ümitle cebinden hiç ayırmadığı
telefon rehberini akşamları açıyor, buradaki Ankara’nın üst düzey şahıslarından
tanıdık olan kişilerden randevu alıp ertesi
gün onları ziyaret ediyor ve yaşadığı kanunsuz muamele için yardımlarını
istiyordu.
Ne var ki
kimse paşa konforunu bozmak istemiyor, bu haksızlığın düzeltilmesinden belki
Bakan, belki Başbakan, belki Cumhurbaşkanı rahatsız olur diye vehmederek konuyu görmezden gelmeyi tercih ediyorlardı.
Ne tanıdığı üst düzey şahıslardan ne de eski çalışma
arkadaşlarından bir yardım eli uzatan
olmamış ve Salih Yürek’in aldığı 15 günlük izin de sona ermişti.
Ertesi sabah Salih Yürek, boynu bükük ve gönlü kırık bir vaziyette Bakanlığa gitti. Onu dün amiri olduğu dairenin odacısı karşılamış
ve yeni çalışma yerinin tuvaletin yanındaki bir oda olduğunu söyleyerek hızlıca
uzaklaşmıştı.
Salih Yürek, o gün oruca niyet etmişti. Öğle vakti
olunca loş ışık altında bir köşede evden getirdiği seccadesini serip
öğle namazını kıldı. Namaz sonrası bir süredir yaşadığı derin gönül
kırıklığı içinde dua ederken birden ona bir hal oldu. Sanki mide rahatsızlığı yaşayan insanların kusarak midesindeki çıkarması gibi, bütün ruhunu
saran bir tiksinti ile içindeki dünya
sevgisini bir anda kusuverdi.
Artık ne eski makamı,
ne de geleceği yeni makam umurunda değildi. Salih Yürek, içinde
bir zamandır kaynaşan dünyevi sevgi ve arzuları kusmuş ve rahatlamıştı
Namaz sonrası tekrar masasına ilişti. Ceplerini
yoklarken telefon rehberi eline geçiverdi. Her akşam üzerinde gelecek ile
ilgili önemli çalışmalar yaptığı içinde bir sürü önemli şahsın isim ve telefonunun bulunduğu
rehberi cebinden çıkarıp sayfalarını karıştırmaya başladı.
Sonra ani bir karar ile en önemlisinden başlayarak masanın
üzerindeki kırmızı kalemle telefon rehberindeki bazı isimleri tek tek çizmeye
başladı. Üst düzey bazı şahıslar ve üst düzey görevdeki bazı dostlar….
Halbuki sabah buraya gelirken yine bu şahısları arayıp
onlardan yardım istemeyi düşünüyordu.
Silme işlemi bitince masasındaki bir dosyaya göz attı.
Onunla ilgili yazılması gerekenleri yazdı.
Salih Yürek, bir süre sonra ayaklarında duyduğu bir
ağırlık ve gariplikle irkildi. Ne olduğunu anlamak için masanın altına göz
atınca dondu kaldı. Bir saat kadar önce telefon rehberinden sildiği şahıslar, oyuncak
yumurtadan çıkan oyuncak adamlar gibi masanın altındaki çöpün içine doluşmuşlar oradan da ayaklarına
yapışmaya başlamışlardı.
Manzara korkunçtu. O
üst düzey şahıslar, ikişerli gruplar halinde çöpün içinde ve ayaklarında
kaynaşıyorlar, kendilerini çöpün dibinden kurtarmaya çalışıyorlardı.
Salih Yürek, önce insiyaki bir halde bacaklarına
yapışmış bu oyuncak adamları silkeleyerek onlardan kurtulmaya çalıştı. Ancak bu
kez oyuncaklardan gelen dehşet verici feryad sesleriyle irkildi. Gördüklerine
ve yaşadıklarına daha fazla dayanamadı. Başı döndü, gözleri karardı, masanın üzerine yığılıp kaldı.