31 Mart 2021

​Şeyh Efendinin Politik Sırrı (20)

‘SIRTINDAN VURULMUŞ YİĞİT ADAMLAR’ MÜZESİ

 

Nakşi Meşayıhından Abdülaziz Efendi, Ankara'nın Hüseyin Gazi Tepesi’nde bir sakin köşeyi kendisine dergah edinmiş tebliğ ve irşada devam ediyordu.Dergaha daha ziyade Ankara’nın esnafı ve şehir halkı devam ederlerdi.Bir de zaman zaman Bakanı ile takışan, amiri ile takışan bazı gönlü kırık bürokratlar da gönüllerinin ve hallerinin sıkışık anlarında sohbetini dinlemek, kendisinden feyz almak üzere Abdülaziz Efendi’yi ziyarete gelirlerdi.

Başbakan Adnan Menderes’in bazı gizli vakitlerde Abdülaziz Efendi’yi ziyaret ettiğine dair bir söylenti de bürokratların bu ziyaretinde önemli bir faktör olurdu.

Abdülaziz Efendi’nin yiğitliğe ve yiğitlere özel bir muhabbeti vardı.Neredeyse her sohbetinde müslümanların yiğitliğinden bahseder, Cahiliye döneminin meşhur şairlerinden Kaab bin Züheyr’i anlatırdı. 

Kaab bin Züheyr, Müslüman olma niyetiyle Peygamber Efendimizin yanına gelince 'Suat' isimli meşhur bir kaside yazmıştı.Bu meşhur kasidesinde Müslümanlardan bahsederken "Onlar savaşta ancak göğüslerinden vurulurlar" diyerek Müslümanların savaştan kaçmayan yiğit insanlar olduklarına işaret etmişti.

Abdülaziz Efendi, belki de bu duygularla dervişanına zaman zaman Ankara’da bir yiğitler müzesi kurmak istediğini söyler,dervişler şaşkın gözlerle önce Hocaefendiye sonra etraflarına bakar, söyleyecek bir şey bulamaz ve boyunlarını bükerlerdi.

Abdülaziz Efendi onların bu halini görünce tebbesüm  eder, bir başka şairin şu beytini okurdu:  "Verince  azma! Geri alınca kızma! Bu işlerin hikmetini sorma! Gayretullaha Dokunma!

Dervişanının bu işe sıcak bakmadığını bilen Abdülaziz Efendi, sohbetlerine devam eden bürokratlardan bazılarını gözüne kestirince, sohbet sonrasında ‘Ankara'da bir müze kurmak istediğini, bu müzenin kurulması konusunda kendisine yardımcı olup olamayacağını’ sorardı.

Ne var ki Abdülaziz Efendi'nin görüşme yaptığı bürokratların çoğu önce ‘tamam’ diyor sonra da bir daha dergaha gitmeye cesaret edemiyorlardı. Çünkü Abdülaziz Efendi bürokratlara ‘Sırtından Vurulmuş Yiğit Adamlar Müzesi’ isimli özel bir müze kurmayı teklif ediyordu.

İktidar bürokratları Şeyh Efendiden kurmayı düşündüğü müzenin tafsilatını dinleyince böyle bir girişimin içinde olmanın kendilerini son derece zorlayacak bir iş olduğunu düşünüyor, o yüzden bir daha dergaha uğramıyorlardı.

Abdülaziz Efendi’nin  Hüseyin Gazi Tepesi’ndeki dergahına bir gün Ankara Üniversitesi'nde hoca olan Nurettin Toksöz geldi. Nurettin Toksöz,Şeyh Efendiyi dikkatlice inceledi, sohbetini  dikkatlice dinledi.Sohbet sonrası tam kalkmak üzere iken Şeyh Efendi onu alıkoydu.İki adam Şeyh Efendinin odasına geçtiler.

Kısa bir tanışma ve halleşmeden sonra  Abdülaziz Efendi, Nurettin Bey’e  müze projesini açtı.

Şeyh Efendi “Ankara'da ‘Sırtından Vurulmuş Yiğit Adamlar Müzesi’ kurmak istiyorum” dedi.

Nurettin Bey'in gözleri şaşkınlıkla açıldı, şaşırdı.Neden sonra kendini biraz toparlayınca  “Bu farklı bir proje efendim! Böyle bir  müzeyi kültür sanatı merkezi olan İstanbul'da yapsak daha uygun olmaz mı?” dedi

Abdülaziz Efendi manalı bakışlarının altından hafifçe tebessüm ederek “Ankara'ya daha çok yakışır.. Ankara'ya daha çok yakışır…” dedi.

Şeyh Efendi, sonra tane tane konuşarak şunları söyledi: Bizde yiğit insanı yok etmek bir gelenek haline geldi. Enerjimizi yanlış yerlere harcıyoruz. Çırak ustayı geçmezse sanat ölür. Biz bizi geçecek insanlar yetiştirmeliyiz.Ne yazık ki, birbirine benzer insanlar yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu fıtrata uygun değil.Halbuki özgür insanlar yetiştirmemiz lazım. Çünkü Medeniyet bir iddiadır.

Nureddin Bey ilk defa karşılaştığı bu adamla sanki 40 yıldır tanışıyormuş gibi teslim olarak boynunu büktü ve “Olabilir Efendim, ben böyle bir projede size yardımcı olabilirim” dedi.

Şeyh Efendi “Ancak bu proje seni zor durumda bırakabilir. Mali bakımdan biraz masraf edebilirsin” dedi.

Nureddin Bey, geri adım atmadı. “Olabilir efendim,varsın olsun” dedi.

Şeyh Efendi tebessüm etti. Elini dizlerine vurarak “Bu proje seni zor durumda bırakabilir. Konumunu da kaybedebilirsin” dedi.

Nureddin Bey, omuz silkti. “Olabilir efendim,varsın olsun” dedi.

Şeyh Efendi, Nureddin Beyin elini avucunun içine alarak ruhani bir sıcaklıkla  kavradı.Sonra tane tane konuşarak “Nuredin Bey evladım, sen yarın sabah yine gel! Neyi nasıl yapacağımızı konuşalım o zaman” dedi.

Nuredin Bey tam kapıdan çıkacakken Şeyh Efendi arkasından seslendi:

-Nureddin Bey evladım, ben seni ne zaman gözüme kestirdim biliyor musun?

Nuredin Bey zıpkınla vurulmuş gibi kalakaldı.Şaşkın bir telaş içinde  önce başını, sonra vücudunu geri döndürdü.

-Hayır bilemiyorum dedi kesik bir ifadeyle.

Şeyh Efendi gözleri ötelere dalmış bir şekilde anlatmaya başladı: Bak şimdi sene 1958. Bundan tam beş sene önce yani daha 1953’de sen  “iktidardakilerin eğitim ve kültüre önem  vermediklerini bundan  dolayı da çok yanlış  yolda olduklarını”  bir dergide yazmıştın. Ben senin o yazını okuyunca seni gözüme kestirmiştim.

Nuredin Bey  mahçup bir şekilde boynunu büktü. “Evet haklısınız.Kendi medeniyetini yeniden üretemeyen bir iktidarın inkırazı yoldadır diye yazmıştım.”dedi.

Ertesi sabah Şeyh Efendi ve Nureddin  Bey ‘Sırtından Vurulmuş Yiğit Adamlar Müzesi’ projesi üzerinde çalıştılar.

Projeye göre; Niyazi Mısri, Mehmet Akif Ersoy, Kazım Karabekir Paşa, Erzurum Mebusu Hüseyin Avni Bey, Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Gümüşhane Mebusu Kadirbeyoğlu Zeki Bey, Yazar Sabahattin Ali gibi bazı kişilerin fotoğrafları bir köşede sergilenecek,fotoğrafın altına o kişi ile kısa bir bilgi yazılacak bir de o kişinin hayatta iken kullandığı şahsi bir eşyası konulacaktı.

Görüşme bitince Şeyh Efendi, dergahın uzak köşesinde  bulunan tek katlı eski bir taş  binayı Nureddin Beye gösterdi.Sonra da ekledi.Müzemiz  burada faaliyet gösterecek inşaallah.

Nureddin Bey farklı görüş  ileri sürmeyi severdi. Bu düşünceyle  “Efendim bu dağ başına bu müzeyi kim görmeye gelir?” deyince

Şeyh Efendinin gözü bir an daldı. Sonra derin bir iç geçirerek “Merak etme, erbabı gelir” dedi.

Sonra birden aklına gelmiş gibi “Listeye sen Başvekil Adnan Menderes’i de ilave ediver” dedi. Nureddin Bey şaşkın gözlerle kendisine bakınca yüzü ızdırapla gerilerek “Pusular kol geziyor.Başvekil farkında değil” açıklamasını yaptı.

Bir süre sonra Nureddin Beyin yönetiminde  eski taş binada müze hazırlıkları  başladı. Dervişanın şaşkınlığı ise devam ediyordu. Dervişanın bir kısmı sağda solda kendi aralarında fısıldaşarak “Allah Allah! Şeyh Efendi işi gücü bırakmış, müze kurma peşine düşmüş” diyorlardı.

Nureddin Bey müze yapım çalışmalarının başında iken Şeyh Efendi  bir gün elinde vesikalık bir fotoğrafla geldi. 20 yaşlarında keskin bakışlı bir gencin siyah beyaz vesikalık fotoğrafıydı  bu..

Şeyh Efendi “Bu gencin adı Esad. Ona da müzede bir yer açalım.İleride müzemizin başköşelerinden biri olacak.Onun şahsi eşyası yerine bir kırmızı gül koyuver” dedi.

………….

(……) Salih Yürek, önce insiyaki bir halde bacaklarına yapışmış bu oyuncak adamları silkeleyerek onlardan kurtulmaya çalıştı. Ancak bu kez oyuncaklardan gelen dehşet verici feryad sesleriyle irkildi. Gördüklerine ve yaşadıklarına daha fazla dayanamadı. Başı döndü, gözleri  karardı, masanın  üzerine yığılıp kaldı. (Bu paragrafın evveliyatı için lütfen bakınız: Oyuncak Yumurta İkizleri/ Yenisöz Gazetesi: 10.03.2020/12.03.2021) 

Bir vakit sonra Nurettin Bey Bakanlığa geldi.Salih Yürek’in odasını buldu.Onu o  halde görünce şefkatle arkadaşının omuzuna dokundu.Bu şefkat dokuması Salih Yürek’e şifa gibi geldi.Yavaş yavaş kendine geldi.Gözlerini açıp başını kaldırınca karşısında Nurettin Bey’i gördü.

Yaşadıklarının tesiri tekrar vücudunu sarmak üzereyken Nurettin Bey, “Haydi gidiyoruz. Şeyh Efendi seni çağırıyor” dedi.

İki adam akşamın karanlığında Hüseyingazi tepesindeki dergaha gittiler.

Hocaefendi dervişleriyle dergahın mescidinde akşam namazını kılmış okunan aşrı şerifi dinliyordu.

Neden Sonra Salih Yürek’i  karşısında görünce “Gel bakalım Salih Yürek, gel… Ben sana telefon defterindeki kişileri asla  silme demedim mi?” dedi.

Salih Yürek üstüste öyle olaylar yaşamıştı ki  bu sorulara cevap verebilecek bir takati kalmamıştı. Boynunu büktü ve sustu.Onun bu halini gören Şeyh Efendi, keskin bakışlarını Nuredin Beye çevirerek “Müzemize bir yiğit daha ilave edilmesi gerekiyor. Sen müzemize Salih Yürek’i de ilave ediver” dedi.