Şeyh Efendinin Politik Sırrı (20)
‘SIRTINDAN VURULMUŞ YİĞİT ADAMLAR’ MÜZESİ
Nakşi
Meşayıhından Abdülaziz Efendi, Ankara'nın Hüseyin Gazi Tepesi’nde bir sakin köşeyi
kendisine dergah edinmiş tebliğ ve irşada devam ediyordu.Dergaha daha ziyade
Ankara’nın esnafı ve şehir halkı devam ederlerdi.Bir de zaman zaman Bakanı ile
takışan, amiri ile takışan bazı gönlü kırık bürokratlar da gönüllerinin ve
hallerinin sıkışık anlarında sohbetini dinlemek, kendisinden feyz almak üzere
Abdülaziz Efendi’yi ziyarete gelirlerdi.
Başbakan
Adnan Menderes’in bazı gizli vakitlerde Abdülaziz Efendi’yi ziyaret ettiğine
dair bir söylenti de bürokratların bu ziyaretinde önemli bir faktör olurdu.
Abdülaziz
Efendi’nin yiğitliğe ve yiğitlere özel bir muhabbeti vardı.Neredeyse her
sohbetinde müslümanların yiğitliğinden bahseder, Cahiliye döneminin meşhur
şairlerinden Kaab bin Züheyr’i anlatırdı.
Kaab
bin Züheyr, Müslüman olma niyetiyle Peygamber Efendimizin yanına gelince 'Suat'
isimli meşhur bir kaside yazmıştı.Bu meşhur kasidesinde Müslümanlardan
bahsederken "Onlar savaşta ancak göğüslerinden vurulurlar" diyerek
Müslümanların savaştan kaçmayan yiğit insanlar olduklarına işaret etmişti.
Abdülaziz
Efendi, belki de bu duygularla dervişanına zaman zaman Ankara’da bir yiğitler
müzesi kurmak istediğini söyler,dervişler şaşkın gözlerle önce Hocaefendiye
sonra etraflarına bakar, söyleyecek bir şey bulamaz ve boyunlarını bükerlerdi.
Abdülaziz
Efendi onların bu halini görünce tebbesüm
eder, bir başka şairin şu beytini okurdu: "Verince
azma! Geri alınca kızma! Bu işlerin hikmetini sorma! Gayretullaha
Dokunma!
Dervişanının
bu işe sıcak bakmadığını bilen Abdülaziz Efendi, sohbetlerine devam eden
bürokratlardan bazılarını gözüne kestirince, sohbet sonrasında ‘Ankara'da bir
müze kurmak istediğini, bu müzenin kurulması konusunda kendisine yardımcı olup
olamayacağını’ sorardı.
Ne
var ki Abdülaziz Efendi'nin görüşme yaptığı bürokratların çoğu önce ‘tamam’
diyor sonra da bir daha dergaha gitmeye cesaret edemiyorlardı. Çünkü Abdülaziz
Efendi bürokratlara ‘Sırtından Vurulmuş Yiğit Adamlar Müzesi’ isimli özel bir
müze kurmayı teklif ediyordu.
İktidar
bürokratları Şeyh Efendiden kurmayı düşündüğü müzenin tafsilatını dinleyince
böyle bir girişimin içinde olmanın kendilerini son derece zorlayacak bir iş
olduğunu düşünüyor, o yüzden bir daha dergaha uğramıyorlardı.
Abdülaziz
Efendi’nin Hüseyin Gazi Tepesi’ndeki dergahına bir gün Ankara
Üniversitesi'nde hoca olan Nurettin Toksöz geldi. Nurettin Toksöz,Şeyh Efendiyi
dikkatlice inceledi, sohbetini dikkatlice dinledi.Sohbet sonrası tam kalkmak
üzere iken Şeyh Efendi onu alıkoydu.İki adam Şeyh Efendinin odasına geçtiler.
Kısa
bir tanışma ve halleşmeden sonra Abdülaziz Efendi, Nurettin
Bey’e müze projesini açtı.
Şeyh
Efendi “Ankara'da ‘Sırtından Vurulmuş Yiğit Adamlar Müzesi’ kurmak istiyorum”
dedi.
Nurettin
Bey'in gözleri şaşkınlıkla açıldı, şaşırdı.Neden sonra kendini biraz
toparlayınca “Bu farklı bir proje efendim!
Böyle bir müzeyi kültür sanatı merkezi
olan İstanbul'da yapsak daha uygun olmaz mı?” dedi
Abdülaziz
Efendi manalı bakışlarının altından hafifçe tebessüm ederek “Ankara'ya daha çok
yakışır.. Ankara'ya daha çok yakışır…” dedi.
Şeyh Efendi,
sonra tane tane konuşarak şunları söyledi: Bizde yiğit insanı yok etmek bir
gelenek haline geldi. Enerjimizi yanlış yerlere harcıyoruz. Çırak ustayı
geçmezse sanat ölür. Biz bizi geçecek insanlar yetiştirmeliyiz.Ne yazık ki, birbirine
benzer insanlar yetiştirmeye çalışıyoruz. Bu fıtrata uygun değil.Halbuki özgür
insanlar yetiştirmemiz lazım. Çünkü Medeniyet bir iddiadır.
Nureddin
Bey ilk defa karşılaştığı bu adamla sanki 40 yıldır tanışıyormuş gibi teslim
olarak boynunu büktü ve “Olabilir Efendim, ben böyle bir projede size yardımcı
olabilirim” dedi.
Şeyh
Efendi “Ancak bu proje seni zor durumda bırakabilir. Mali bakımdan biraz masraf
edebilirsin” dedi.
Nureddin
Bey, geri adım atmadı. “Olabilir efendim,varsın olsun” dedi.
Şeyh
Efendi tebessüm etti. Elini dizlerine vurarak “Bu proje seni zor durumda
bırakabilir. Konumunu da kaybedebilirsin” dedi.
Nureddin
Bey, omuz silkti. “Olabilir efendim,varsın olsun” dedi.
Şeyh
Efendi, Nureddin Beyin elini avucunun içine alarak ruhani bir sıcaklıkla kavradı.Sonra tane tane konuşarak “Nuredin
Bey evladım, sen yarın sabah yine gel! Neyi nasıl yapacağımızı konuşalım o
zaman” dedi.
Nuredin
Bey tam kapıdan çıkacakken Şeyh Efendi arkasından seslendi:
-Nureddin
Bey evladım, ben seni ne zaman gözüme kestirdim biliyor musun?
Nuredin
Bey zıpkınla vurulmuş gibi kalakaldı.Şaşkın bir telaş içinde önce başını, sonra vücudunu geri döndürdü.
-Hayır
bilemiyorum dedi kesik bir ifadeyle.
Şeyh
Efendi gözleri ötelere dalmış bir şekilde anlatmaya başladı: Bak şimdi sene
1958. Bundan tam beş sene önce yani daha 1953’de sen “iktidardakilerin eğitim ve kültüre önem vermediklerini bundan dolayı da çok yanlış yolda olduklarını” bir dergide yazmıştın. Ben senin o yazını
okuyunca seni gözüme kestirmiştim.
Nuredin
Bey mahçup bir şekilde boynunu büktü.
“Evet haklısınız.Kendi medeniyetini yeniden üretemeyen bir iktidarın inkırazı
yoldadır diye yazmıştım.”dedi.
Ertesi
sabah Şeyh Efendi ve Nureddin Bey ‘Sırtından
Vurulmuş Yiğit Adamlar Müzesi’ projesi üzerinde çalıştılar.
Projeye
göre; Niyazi Mısri, Mehmet Akif Ersoy, Kazım Karabekir Paşa, Erzurum Mebusu Hüseyin
Avni Bey, Trabzon Mebusu Ali Şükrü Bey, Gümüşhane Mebusu Kadirbeyoğlu Zeki Bey,
Yazar Sabahattin Ali gibi bazı kişilerin fotoğrafları bir köşede
sergilenecek,fotoğrafın altına o kişi ile kısa bir bilgi yazılacak bir de o
kişinin hayatta iken kullandığı şahsi bir eşyası konulacaktı.
Görüşme
bitince Şeyh Efendi, dergahın uzak köşesinde bulunan tek katlı eski bir taş binayı Nureddin Beye gösterdi.Sonra da
ekledi.Müzemiz burada faaliyet
gösterecek inşaallah.
Nureddin
Bey farklı görüş ileri sürmeyi severdi.
Bu düşünceyle “Efendim bu dağ başına bu
müzeyi kim görmeye gelir?” deyince
Şeyh
Efendinin gözü bir an daldı. Sonra derin bir iç geçirerek “Merak etme, erbabı
gelir” dedi.
Sonra
birden aklına gelmiş gibi “Listeye sen Başvekil Adnan Menderes’i de ilave
ediver” dedi. Nureddin Bey şaşkın gözlerle kendisine bakınca yüzü ızdırapla
gerilerek “Pusular kol geziyor.Başvekil farkında değil” açıklamasını yaptı.
Bir süre sonra Nureddin Beyin
yönetiminde eski taş binada müze
hazırlıkları başladı. Dervişanın şaşkınlığı ise
devam ediyordu. Dervişanın bir kısmı sağda solda
kendi aralarında fısıldaşarak “Allah Allah! Şeyh Efendi işi gücü bırakmış, müze
kurma peşine düşmüş” diyorlardı.
Nureddin
Bey müze yapım çalışmalarının başında iken Şeyh Efendi bir gün elinde vesikalık bir fotoğrafla geldi.
20 yaşlarında keskin bakışlı bir gencin siyah beyaz vesikalık fotoğrafıydı bu..
Şeyh Efendi “Bu
gencin adı Esad. Ona da müzede bir yer açalım.İleride müzemizin başköşelerinden
biri olacak.Onun şahsi eşyası yerine bir kırmızı gül koyuver” dedi.
………….
(……)
Salih Yürek, önce insiyaki bir halde bacaklarına yapışmış bu oyuncak adamları
silkeleyerek onlardan kurtulmaya çalıştı. Ancak bu kez oyuncaklardan gelen
dehşet verici feryad sesleriyle irkildi. Gördüklerine ve yaşadıklarına daha
fazla dayanamadı. Başı döndü, gözleri
karardı, masanın üzerine yığılıp
kaldı. (Bu paragrafın evveliyatı
için lütfen bakınız: Oyuncak Yumurta İkizleri/ Yenisöz Gazetesi:
10.03.2020/12.03.2021)
Bir
vakit sonra Nurettin Bey Bakanlığa geldi.Salih Yürek’in odasını buldu.Onu
o halde görünce şefkatle arkadaşının
omuzuna dokundu.Bu şefkat dokuması Salih Yürek’e şifa gibi geldi.Yavaş yavaş
kendine geldi.Gözlerini açıp başını kaldırınca karşısında Nurettin Bey’i gördü.
Yaşadıklarının
tesiri tekrar vücudunu sarmak üzereyken Nurettin Bey, “Haydi gidiyoruz. Şeyh
Efendi seni çağırıyor” dedi.
İki
adam akşamın karanlığında Hüseyingazi tepesindeki dergaha gittiler.
Hocaefendi
dervişleriyle dergahın mescidinde akşam namazını kılmış okunan aşrı şerifi
dinliyordu.
Neden
Sonra Salih Yürek’i karşısında görünce “Gel
bakalım Salih Yürek, gel… Ben sana telefon defterindeki kişileri asla silme demedim mi?” dedi.
Salih
Yürek üstüste öyle olaylar yaşamıştı ki
bu sorulara cevap verebilecek bir takati kalmamıştı. Boynunu büktü ve
sustu.Onun bu halini gören Şeyh Efendi, keskin bakışlarını Nuredin Beye
çevirerek “Müzemize bir yiğit daha ilave edilmesi gerekiyor. Sen müzemize Salih
Yürek’i de ilave ediver” dedi.