VF kat sol
VF kat sağ

28 Nisan 2021

​Şeyh Efendinin Politik Sırrı (21)

YÜZDEKİ İŞARETLER

Emekli olunca, hem bilgi vereyim hemde duasını  alayım diye Şeyh Efendinin Fatih Sofular’da bir  ara sokaktaki dergahına gittim. Halimi arzettim, hal hatır sordum, duasını aldım. Şeyh Efendi bana çeşitli konularda nasihat etti, tavsiyelerde bulundu.

Müsaade istedim, tam kapıdan çıkarken arkamdan sesleniverdi. “Artık sen daha müsaitsin.Bu Ramazanda ne yapıyorsun?” dedi.

Gerisin geriye döndüm.Ne diyeceğimi şaşırdım kaldım. Aklıma bir şey gelmedi, heyecanlandım.Bu sorunun ardında ne olduğunu anlamaya çalışırken Şeyh Efendi imdadıma yetişti.

“Sen bu yıl itikafa giriver” dedi.

Emir büyük yerdendi. Boynumu büktüm. “Olur efendim, gireyim” dedim.

Şeyh Efendi’nin yüzü ruhani bir hale ile aydınlandı. “İyi  ama dikkat et! Yüzlere bak, yüzleri takip et, yüzdeki işaretleri bul” dedi.

Boynumu büktüm. “Olur Efendim” dedim, ayrıldım.

Dergahın haziresinde, Osmanlı Döneminden kalma mezarların olduğu yola gelince kendime geldim. Şeyh Efendi bir kaç defa buradan yürürken etrafındakilere “Sakın bu zatları ölü zannetmeyin. Bunlar yaşayan bir çok diriden daha çok diridirler.Hepsi biribirinden kıymetli şahıslardır” derdi.

Şeyh Efendi bana esrarengiz bir görev vermişti. İtikafa girecektim ve yüzlerdeki işaretleri bulacaktım.

“Haydi hayırlısı” diye içimden geçirdim. Eskiden beri Çamlıca’daki bir Taş Mescitte ihvanlar itikafa giriyordu.”Orada itikafa gireyim” dedim.

Ramazanın son 10 günü gelince Çamlıca’daki Taş Mescite gittim. İkindi namazının ardından artık mescitten çıkmayarak hulusu kalp ile itikafa başladım.

İlk dakikaların ardından, itikaf çavuşu duruma vaziyet edip bizi birbirimizle tanıştırdı. Anadolu’daki  çeşitli vilayetlerden gelmiş 40 civarında ihvanla birlikteydik. Mutekiflerin çoğu, eli tesbihli, keskin bakışlı,beyaz sakallı yaşlı amcalar idi. Bir de Konya’dan geldiğini söyleyen,  seyrekçe sakalllı, Türkistan simalı,Konya şivesiyle konuşan 40 yaşlarında bir avukat….. Dedeleri yıllar önce Türkistan’dan Konya’nın bu ilçesine hicret etmişler.

Kendini ‘avukat’ diye tanıttı ama adamda pek avukat yüzü yoktu…

İtikafa girenlerin her birinin yüzünde farklı bir asalet vardı. Ama Ondaki durum  farklıydı.Onun yüzünde bir değişik sima vardı.Sanki bir işaret taşıyor gibiydi.

Birkaç gün hem ibadetime baktım hem de uzaktan uzağa onun hallerini takip ettim. Baktım, ihvana hizmeti  seviyor. Büyüklere saygıda çok özenli.

İftar  ve sahur sofralarını o kuruyor, o topluyor, bulaşıkları da o yıkıyor. İtikaf Çavuşunun teşviki üzerine, herkes kendinden ve tasavvufi müşahedatından bir şey anlattığı zamanlarda o susuyor. Mahçup bir şekilde boynunu büküyor ve susuyor.

Yüzünde bir değişik halleri var.. Bir asalet, bir vakaret……

Bir akşam iftar sonrası, “Şeyh Efendinin kastettiği kişi bu olsa gerek” diyerek onunla yakından tanışayım dedim.

Kısa hoş beşten sonra  “Senin yüzünde bir başkalık var” dedim.

Sanki yakalanmış bir adam gibi fena canı sıkıldı. Boynunu büktü

Sonra omuz silkerek “Ne olabilir ki,  yüzümde? Az önce  abdest aldım, ondandır” dedi

Ben ısrar ettim. “Hayır sende başka bir hal var” dedim. Yine çaresiz bir halde boynunu büktü.

Neden sonra biraz kekeleyerek “Sürekli abdestli olmaya çalışıyorum, ondandır” dedi.

Baktım, olacak gibi değil. Şifreyi çözmek için son şansımı kullanayım dedim.

“Efendi Hazretleri “İtikafta yüzleri takip et” dedi. Senin yüzünde bir işaret var” dedim.

Birden fena heyecanlandı.Boynunu büktü, gözleri nemlendi. Köşeye sıkışmış insanların çaresizliği içerisinde, sanki bir sırrını itiraf ediyor gibi başladı anlatmaya.  

“Benim babam Sivas’taki İhramcızade Hazretlerine müntesip idi.Zaman zaman ilçemizdeki ihvanıyla bir araya gelir hatmei hecagan yaparlardı.

Ben hukuk fakültesi öğrenci iken yaz tatilinde ilçemize geldiğimde babam bir gün bana “Bir arkadaşımız hasta. Seninle onu birlikte ziyaret edelim” dedi.

Babamla Onun ihvan arkadaşını ziyarete gittik. Adam, hasta yatağında oturmuş bir şekilde bizi karşıladı. Fakat sanki hasta değildi. Hasta yatağında bir arslan gibi heybetliydi. Hele yüzü bambaşkaydı. Onun yüzünde; Hz Ebu Bekir'in sadakatı, Hz Ömer'in adalet ve celadeti, Hz Osman'ın sükuneti, Hz Ali'nin şecaati vardı.

Ben o gün bugün o kişinin yüzünün tesir altındayım.”

Konyalı derviş avukat sustu…Sanki “Bu kadar yeter.Daha fazla kurcalama” der gibi..Boynunu büktü.

Ben “İyi ama sonra” diye ısrar ettim.

Çaresiz gözlerle yüzüme bakarak ve Yaradana sığınrak tekrar anlatmaya başladı.

“O kadar ki o dervişin yüzü o gün sanki bana geçti.. Gittiğim her yerde beni takip etti…

Yeni avukat olmuştum. Belediyenin avukatı olarak işe başlamıştım.Bir gün Adliyede duruşmaya gittim.Adliye koridorunda duruşma sıramı beklerken yanıma bir adam geldi. “Ben davamı sana vermek istiyorum. Benim davama girer misin? Beni hep aldattılar. Uzaktan baktım senin yüzünde bir başkalık var” dedi.

Ben Ona “Kusura bakma. Ben kurum avukatıyım. Senin davana bakamam” dedim.

Bir gün bir başka şehre ağabeyimi ziyarete gitmiştim. Ağabeyimle evin yakınındaki bir camiye akşam namazını kılmaya gittik. Namazı kıldıran imam, namazdan sonra yanıma gelip “Sende başka bir yüz var” dediydi.

Bir gün şehrimize gelen bir üstadın sohbetine gittim.O üstad sohbetin bir yerinde bana doğru dönerek “Bu konuyu bilse bilse şu sufi yüzlü genç bilebilir” dedi.

Aradan yıllar geçti. Ben ilçemizdeki belediye meclisine üye oldum. Daha ilk gün tanışırken Meclis Başkanımız bana “Sende avukat yüzü yok” dedi.

Mecliste üye  iken bizim arkadaşlar her partili ile sıkı fıkı görüşürlerdi. Ben görüşemezdim. Bazı öbür partililerin oturduğu tarafa dahi  dönemezdim.Çünkü yüzlerine bakamazdım..”

Bütün bunları  anlatırken dizüstü oturmuş vaziyetteydi. Bir an biraz kendine gelir gibi oldu. Rahatladı.Bağdaş kurdu.Tatlı bir tebessüm ile gülümseyerek ilave etti:

“Sonradan bu iş bizim çocuğa da geçti. Ona bizim ilçenin meclis albümünü gösterdim.Her birinin  partisinin adını elimle gizledim.Bizim küçük evlat her birinin yüzünden hangi partiden olduğunu bana söyledi” dedi.

Sustu, yüzüme baktı. Çaresiz bir şekilde son cümlesini sarfetti.

“O dervişin yüzü,  o gün sanki benim yüzüme geçti” dedi.

Bir sırrı ortaya çıkmış olanların mahzunluğu ile kalktı. Tam yanmdan ayrılacaktı ki elini tuttum. Göz göze geldik.

“Peki aziz  kardeşim! Sen bu yüzü nasıl koruyorsun?” dedim.

Ben Konyalı dervişin “Artık bu kez fazla uzattın?” demesinden korkarken, ummadığım bir şey oldu. İki eliyle ellerimi tutarak, bir gökyüzü derinliğindeki gözlerini gözlerime dikerek, bir ruhani sırrı verircesine tane tane ve sanki bir şiir okurcasına ahenkle konuştu: Mahlukata hizmet, mahlukata şefkat ve bir de adalet…

Benim şaşkınlığıma aldırmadan devam etti: Evliyanın büyüklerinden Gümüşhanevi Hazretleri “Ben bu yolda bütün mertebe kazanlarda hizmeti görüyorum” demiş. Ben de nerede mahlukata bir hizmet görsem koşarım.

Nerede mahlukata bir şefkat gerekiyorsa ben oradayım.Yüreğimin bir ucu Türkistan’da, bir ucu  Keşmir’de benim..Bahar aylarında yolda gördüğüm salyangozları bile, insanlar tarafından ezilmesin diye toplar, yol kenarına koyarım. Bir de adalet.. Adaletten hiç şaşmam ben… Haksız olanlar en yakınımdakiler bile olsa, adaletin terazisini hiç eğip bükmem… Adaletin gereğini yaparım.


turkistankaygisi45