VF kat sol
VF kat sağ

30 Nisan 2021

Şeyh Efendinin Politik Sırrı (22)

HESAP MAKİNESİNDEKİ HESAPLAR

 

Nakşi Meşayıhından Yunus Efendi, İstanbul Mahmutpaşa'da  esnafların cevelan ettiği bir ortamda tebliğ ve irşat görevi ile meşgul idi. Yunus Efendi, temelleri Sultan Fatih döneminde atılmış bu çok eski dergaha, Şeyh Efendi'nin vefatı üzerine, manevi bir işaretle, Bursa'daki bir köyden gelmişti.

Yunus Efendi, daha ilk günlerden görmüştü ki;  Bursa’daki köydeki dinginliğin aksine buradaki her şey farklı ve cerbezeliydi. Bursa'nın köyündeki dervişleri idare etmek kolaydı. Burada her biri tüccar olan, her birinin ayrı birer hesabı olan tüccarlara şeyhlik etmek bir hayli zordu.

Yunus Efendi’nin yeni  dergahın dervişleriyle ilk imtihanı daha Bursa’dan İstanbul’a  geldiği ilk gün başlamıştı.Dergahın gediklilerinden ve tüccarların ileri gelenlerinden Kemal Ağa, Şeyh Efendi’yi Karaköy İskelesinden aldırıp evine götürmesi için bir araba göndermişti.

Yunus Efendi, ikramı reddetmemek için bu arabaya binmiş,  ancak arabacının  tavırlarından pek hoşlanmamıştı. Bir eşya gibi, herkesi alıp satmaya ve pazarlamaya alışmış Kemal Ağa’nın bu girişimindeki riyakar tavır, Yunus Efendi’nin hemen dikkatini  çekmişti.

Eski dervişlere malum olduğu üzere; Kemal Ağa, daha önceki Şeyh Efendiyi Mahmutpaşa’da açtığı yeni bir mağazanın açılışına dua etmesi için davet etmiş, açılış sırasında mağazaya Şeyh Efendinin önerisi üzerine ‘Sultan’  ismini verniş, bu ismi Şeyh Efendi’nin vefatının ardından ‘Majeste’ olarak değiştirmişti.

Kemal Ağa, Şeyh Efendi gelir gelmez büyük hediyelerle onu evinde ziyaret etmiş, sohbetin bir yerinde “Efendi Hazretleri,  sizinle birlikte hacca gidelim, umreye gidelim.Benim misafirim olursunuz” diyerek onu en hassas yerinden yakalamaya çalışmıştı.Yunus Efendi bu çok cazip manevi  hediye teklifine hiçbir tepki göstermeksizin “Bakarız İnşaallah” diye kibarca bir red karşığı vermişti.

Kemal Ağa, ziyaret sonrası kalkarken buyurgan bir tavırla “Ne zaman bir ihtiyacınız olursa bana bildirirsiniz” diyerek son bir manevra yapmayı ihmal etmemişti.

Esasen bir dervişin böyle alayı-vala ile hediye ve vaatlerle Şeyh Efendisini evinde ziyaret etmesi  adaptan değildi. Zaten Yunus Efendi, yardım almaya alışık bir insan değildi. Kimden ne alınacağını, ne alınmayacğını pek iyi bilen, dünyevlik ikramlara çocukluğundan beri pek itibar etmeyen mustağni bir ruh haline sahipti.

Kısa bir süre sonra Kemal Ağa, aldığı 4. eşi ile ilgili Şeyh Efendiye bir fetva sorunca işin rengi iyice anlaşıldı. Kemal Ağa, her şeyin ticaretini yaptığı gibi ruhani işlerini de  bir tüccar gibi alıp satmak istiyordu.Vefat eden Şeyh Efendinin kendisine sabredip idare etmesinden cesaret alarak Yunus Efendiyi de  kullanabileceğini zannediyordu.

Daha önceki Şeyh Efendi cemal  sıfatıyla mücehhez iken, Yunus Efendi  celal sıfatıyla mücehhezdi.

Yunus Efendi bazı sohbetlerinde “Cerrahın neşteri kullanırken şefkati şefkat de bizim hasta karakterlere vurduğumuz neşter şefkat  değil mi?” Derdi.

Kemal Ağa, ziyaretin ardından Şeyh Efendiye hediye gönderince,  Şeyh Efendi arabacıya “Evladım ben bunları  aldım kabul ettim. Ancak sen bunları şu adrese bir zahmet götürüver” diye bir fakir derviş'in adresine göndermişti.

Kemal Ağa, iyi tüccardı. Kolay pes edeceğe benzemiyordu. Ertesi hafta Şeyh Efendiye tekrar içinde her türlü yiyecek içecek bulunan bir araba hediye daha göndermişti. Ancak Şeyh Efendi, yine aynı şeyi yapmış böylece eve gelen yardımların önünü ustalıkla kesmişti.

……….

Yunus Efendi kısa bir süre içinde Mahmutpaşa Semtini de Dergahın dervişlerini  de tanıma fırsatını bulmuştu. Evet burası Bursa’daki köy gibi bir yer değildi.Ancak “Siz bildiklerinizle amel  ederseniz Allah size bilmediklerinizi de öğretir” hadisi şerifi sırrınca, yönetilemeyecek bir yer değildi.

Yeni dönemin şeyhi olarak Yunus Efendi, Dergahta yanında daima bir çok kurşun kalem bulunduruyor, kendisine nasihat için  gelen dervişlerine dualar eşliğinde ucu güzelce açılmış bir kurşun kalem hediye ediyordu. Sonra da “Evladım, hesaplarınızı bununla yapın. Kalem düzdür, doğruyu yazar. Siz de kalem gibi düz olun ve hep hesaplarınızı doğru  yapın.  Olur ya yanlış hesap yaparsanız, kurşun kalemle yaptığınız yanlış hesapları düzeltmesi de kolay olur.” diye nasihat ediyordu. Bu yüzden bir süre sonra Yunus Efendi’nin adı İstanbul’da  ‘Kalemli Şeyh’ olarak anılmaya başlanılmıştı.

İşte tam o günlerde piyasaya hesap makineleri çıkmış, bir çok esnaf gibi  Mahmutpaşa tüccarları da hesap makineleri satın alıp  kullanmaya başlamışlardı.Şeyh Efendi hesap makinesiyle ilgili kendisine soran dervişlerine “Ben hesap makinesine çok sıcak bakmıyorum. Olur ya belki yanlış hesaplar yaparsınız” diye kalemle hesap yapmalarını tavsiye ediyordu.

………

Şeyh Efendi’nin iki dervişi de günlerde ortak olmuşlardı. Bu ortaklardan biri Kemal Ağa’nın kardeşi Kenan Ağa idi. İki ortağın çok güzel ve karlı başladıkları ortaklıkları zaman içersinde bozulmaya başlamıştı.Kenan Ağa, çok  kazanmayı seviyor, ancak usul ve erkana pek riayet etmiyordu.

Yaptığı şahsi masrafları, şirketin masrafları gibiymiş gibi ortak giderlere yazıyor, şirketin kasasından şahsi borç alıyor zamanında yerine koymuyor, arkadaşının  haberi olmadan başkalarına borç  veriyor,işe geç geliyor erken gidiyor,sürekli şahsi hesaplar peşinde koşturuyordu.

Diğer derviş ise hulusi kalp ile çalışıyor, Şeyh Efendinin hediye ettiği kalemle herşeyi  inceden inceye yazıp hesaplıyor ve her akşam ortağının bilgisine sunuyordu.Nihayetinde bir gün aralarında bir niza çıktı.

Niza artık çekilmez boyuta gelince iki ortak konuyu Şeyh Efendiye götürme kararı aldılar. Şeyh Efendi önce “Siz bu işi kendi aranızda halledin.Yahut başkalarına  sorun” dedi

Ancak iki derviş, işi  bir türlü çözemedikleri gibi başkalarının çözüm tarzına da razı olmadılar.

O günlerde Kemal Ağa, kardeşi  Kenan Ağa’nın kulağına gizli bir şifre fısıldar gibi “Konuyu Şeyh Efendi’ye götürün.Ona bir çok nimet ve ikramımız oldu” diyordu.

Bir kaç ay sonra iki derviş, tekrar Şeyh Efendinin kapısını çaldılar.

Şeyh Efendi bu kez dervişleri reddetmedi. Dervişi olan iki  ortağı  ayrı ayrı dikkatlice dinledi.

Sonra “Evladlarım benim bu konuyu tam olarak aydınlatabilmem için ikiniz de tuttuğunuz hesapları, kalemlerinizi ve hesap  makinelerinizi bana yarın getirin. Onları inceleyeyim ondan sonra karar vereyim” dedi.

Dervişlerden biri hep kalem kullanmıştı. Ertesi gün kalemini ve o kalemle yaptığı hesapları alıp Şeyh Efendiye geldi.

Kenan Ağa ise hesap makinesi çıkar çıkmaz almış  ve bütün hesaplarını onunla  yapmaya başlamıştı. İçinden “Yahu bzim Şeyh Efendi bu hesap makinesinden ne anlayacak?” diye geçirerek çaresiz  bir şekilde hesap  makinesini ve onunla tuttuğu hesapları alıp Şeyh Efendinin yanına geldi.

Şeyh Yunus Efendi, ortakların şaşkın bakışları içinde sanki bir başka aleme gitmiş gibi bir yüzle önce kurşun kalemi ve sonra bu kalemle yapılmış hesapları derin bakışlarla inceledi.

Sonra Kenan Ağa’nın hesap makinesini eline aldı. Bir süre sonra yüzü ızdırapla gerildi.Sanki bir film seyrediyormuş gibi, Kenan Ağa’nın hesap makinesinde yaptığı şahsi hesapları tane tane anlatmaya başladı “Bak evladım senin yaptığın bütün hesapları makine kaydetmiş. Bak burada  ortağından habersiz harcama yapıp masrafa yazmışsın. Bak burada,  şirketin kasasından şahsi borç almış zamanında yerine koymamışsın.. Bak burada  arkadaşının  haberi olmadan başkalarına borç  vermişsin…

İki derviş şaşkın bir şekilde birbirlerine bakarken, Şeyh Efendi usulca kalktı. “Sizin ısrarınız yüzünden şimdi benim de sırrım ifşa oldu. Ben artık buralarda duramam. Haydi bana eyvallah” diyerek ruahani bir kanatla uçarcasına dergahı terketti.

Olayı duyan dervişler işi gücü bırakıp köşe-bucak Şeyh Efendiyi aradılar. Ne o gün, ne de ondan sonra Şeyh Efendi’ye bir daha İstanbul’da rastlayan çıkmadı.