Şeyh Efendinin Politik Sırrı (22)
HESAP MAKİNESİNDEKİ HESAPLAR
Nakşi
Meşayıhından Yunus Efendi,
İstanbul Mahmutpaşa'da esnafların
cevelan ettiği bir ortamda tebliğ ve irşat görevi ile meşgul idi. Yunus Efendi,
temelleri Sultan Fatih döneminde atılmış bu çok eski dergaha, Şeyh Efendi'nin
vefatı üzerine, manevi bir işaretle, Bursa'daki bir köyden gelmişti.
Yunus
Efendi, daha ilk günlerden görmüştü ki; Bursa’daki
köydeki dinginliğin aksine buradaki her şey farklı ve cerbezeliydi. Bursa'nın
köyündeki dervişleri idare etmek kolaydı. Burada her biri tüccar olan, her birinin
ayrı birer hesabı olan tüccarlara şeyhlik etmek bir hayli zordu.
Yunus
Efendi’nin yeni dergahın dervişleriyle
ilk imtihanı daha Bursa’dan İstanbul’a
geldiği ilk gün başlamıştı.Dergahın gediklilerinden ve tüccarların ileri
gelenlerinden Kemal Ağa, Şeyh Efendi’yi Karaköy İskelesinden aldırıp evine götürmesi
için bir araba göndermişti.
Yunus
Efendi, ikramı reddetmemek için bu arabaya binmiş, ancak arabacının tavırlarından pek hoşlanmamıştı. Bir eşya
gibi, herkesi alıp satmaya ve pazarlamaya alışmış Kemal Ağa’nın bu
girişimindeki riyakar tavır, Yunus Efendi’nin hemen dikkatini çekmişti.
Eski
dervişlere malum olduğu üzere; Kemal Ağa, daha önceki Şeyh Efendiyi
Mahmutpaşa’da açtığı yeni bir mağazanın açılışına dua etmesi için davet etmiş,
açılış sırasında mağazaya Şeyh Efendinin önerisi üzerine ‘Sultan’ ismini verniş, bu ismi Şeyh Efendi’nin
vefatının ardından ‘Majeste’ olarak değiştirmişti.
Kemal
Ağa, Şeyh Efendi gelir gelmez büyük hediyelerle onu evinde ziyaret etmiş, sohbetin
bir yerinde “Efendi Hazretleri, sizinle
birlikte hacca gidelim, umreye gidelim.Benim misafirim olursunuz” diyerek onu
en hassas yerinden yakalamaya çalışmıştı.Yunus Efendi bu çok cazip manevi hediye teklifine hiçbir tepki göstermeksizin
“Bakarız İnşaallah” diye kibarca bir red karşığı vermişti.
Kemal
Ağa, ziyaret sonrası kalkarken buyurgan bir tavırla “Ne zaman bir ihtiyacınız
olursa bana bildirirsiniz” diyerek son bir manevra yapmayı ihmal etmemişti.
Esasen
bir dervişin böyle alayı-vala ile hediye ve vaatlerle Şeyh Efendisini evinde
ziyaret etmesi adaptan değildi. Zaten Yunus
Efendi, yardım almaya alışık bir insan değildi. Kimden ne alınacağını, ne alınmayacğını
pek iyi bilen, dünyevlik ikramlara çocukluğundan beri pek itibar etmeyen mustağni
bir ruh haline sahipti.
Kısa
bir süre sonra Kemal Ağa, aldığı 4. eşi ile ilgili Şeyh Efendiye bir fetva
sorunca işin rengi iyice anlaşıldı. Kemal Ağa, her şeyin ticaretini yaptığı
gibi ruhani işlerini de bir tüccar gibi
alıp satmak istiyordu.Vefat eden Şeyh Efendinin kendisine sabredip idare
etmesinden cesaret alarak Yunus Efendiyi de
kullanabileceğini zannediyordu.
Daha
önceki Şeyh Efendi cemal sıfatıyla mücehhez
iken, Yunus Efendi celal sıfatıyla
mücehhezdi.
Yunus
Efendi bazı sohbetlerinde “Cerrahın neşteri kullanırken şefkati şefkat de bizim
hasta karakterlere vurduğumuz neşter şefkat değil mi?” Derdi.
Kemal
Ağa, ziyaretin ardından Şeyh Efendiye hediye gönderince, Şeyh Efendi arabacıya “Evladım ben
bunları aldım kabul ettim. Ancak sen
bunları şu adrese bir zahmet götürüver” diye bir fakir derviş'in adresine
göndermişti.
Kemal
Ağa, iyi tüccardı. Kolay pes edeceğe benzemiyordu. Ertesi hafta Şeyh Efendiye
tekrar içinde her türlü yiyecek içecek bulunan bir araba hediye daha
göndermişti. Ancak Şeyh Efendi, yine aynı şeyi yapmış böylece eve gelen
yardımların önünü ustalıkla kesmişti.
……….
Yunus
Efendi kısa bir süre içinde Mahmutpaşa Semtini de Dergahın dervişlerini de tanıma fırsatını bulmuştu. Evet burası
Bursa’daki köy gibi bir yer değildi.Ancak “Siz bildiklerinizle amel ederseniz Allah size bilmediklerinizi de
öğretir” hadisi şerifi sırrınca, yönetilemeyecek bir yer değildi.
Yeni
dönemin şeyhi olarak Yunus Efendi, Dergahta yanında daima bir çok kurşun kalem
bulunduruyor, kendisine nasihat için
gelen dervişlerine dualar eşliğinde ucu güzelce açılmış bir kurşun kalem
hediye ediyordu. Sonra da “Evladım, hesaplarınızı bununla yapın. Kalem düzdür,
doğruyu yazar. Siz de kalem gibi düz olun ve hep hesaplarınızı doğru yapın. Olur ya yanlış hesap yaparsanız, kurşun
kalemle yaptığınız yanlış hesapları düzeltmesi de kolay olur.” diye nasihat
ediyordu. Bu yüzden bir süre sonra Yunus Efendi’nin adı İstanbul’da ‘Kalemli Şeyh’ olarak anılmaya başlanılmıştı.
İşte
tam o günlerde piyasaya hesap makineleri çıkmış, bir çok esnaf gibi Mahmutpaşa tüccarları da hesap makineleri
satın alıp kullanmaya başlamışlardı.Şeyh
Efendi hesap makinesiyle ilgili kendisine soran dervişlerine “Ben hesap
makinesine çok sıcak bakmıyorum. Olur ya belki yanlış hesaplar yaparsınız” diye
kalemle hesap yapmalarını tavsiye ediyordu.
………
Şeyh
Efendi’nin iki dervişi de günlerde ortak olmuşlardı. Bu ortaklardan biri Kemal
Ağa’nın kardeşi Kenan Ağa idi. İki ortağın çok güzel ve karlı başladıkları
ortaklıkları zaman içersinde bozulmaya başlamıştı.Kenan Ağa, çok kazanmayı seviyor, ancak usul ve erkana pek
riayet etmiyordu.
Yaptığı
şahsi masrafları, şirketin masrafları gibiymiş gibi ortak giderlere yazıyor,
şirketin kasasından şahsi borç alıyor zamanında yerine koymuyor,
arkadaşının haberi olmadan başkalarına
borç veriyor,işe geç geliyor erken
gidiyor,sürekli şahsi hesaplar peşinde koşturuyordu.
Diğer
derviş ise hulusi kalp ile çalışıyor, Şeyh Efendinin hediye ettiği kalemle
herşeyi inceden inceye yazıp hesaplıyor
ve her akşam ortağının bilgisine sunuyordu.Nihayetinde bir gün aralarında bir
niza çıktı.
Niza
artık çekilmez boyuta gelince iki ortak konuyu Şeyh Efendiye götürme kararı
aldılar. Şeyh Efendi önce “Siz bu işi kendi aranızda halledin.Yahut
başkalarına sorun” dedi
Ancak
iki derviş, işi bir türlü çözemedikleri
gibi başkalarının çözüm tarzına da razı olmadılar.
O
günlerde Kemal Ağa, kardeşi Kenan
Ağa’nın kulağına gizli bir şifre fısıldar gibi “Konuyu Şeyh Efendi’ye
götürün.Ona bir çok nimet ve ikramımız oldu” diyordu.
Bir
kaç ay sonra iki derviş, tekrar Şeyh Efendinin kapısını çaldılar.
Şeyh
Efendi bu kez dervişleri reddetmedi. Dervişi olan iki ortağı
ayrı ayrı dikkatlice dinledi.
Sonra
“Evladlarım benim bu konuyu tam olarak aydınlatabilmem için ikiniz de
tuttuğunuz hesapları, kalemlerinizi ve hesap
makinelerinizi bana yarın getirin. Onları inceleyeyim ondan sonra karar
vereyim” dedi.
Dervişlerden
biri hep kalem kullanmıştı. Ertesi gün kalemini ve o kalemle yaptığı hesapları
alıp Şeyh Efendiye geldi.
Kenan
Ağa ise hesap makinesi çıkar çıkmaz almış
ve bütün hesaplarını onunla
yapmaya başlamıştı. İçinden “Yahu bzim Şeyh Efendi bu hesap makinesinden
ne anlayacak?” diye geçirerek çaresiz
bir şekilde hesap makinesini ve
onunla tuttuğu hesapları alıp Şeyh Efendinin yanına geldi.
Şeyh
Yunus Efendi, ortakların şaşkın bakışları içinde sanki bir başka aleme gitmiş
gibi bir yüzle önce kurşun kalemi ve sonra bu kalemle yapılmış hesapları derin
bakışlarla inceledi.
Sonra
Kenan Ağa’nın hesap makinesini eline aldı. Bir süre sonra yüzü ızdırapla
gerildi.Sanki bir film seyrediyormuş gibi, Kenan Ağa’nın hesap makinesinde
yaptığı şahsi hesapları tane tane anlatmaya başladı “Bak evladım senin yaptığın
bütün hesapları makine kaydetmiş. Bak burada ortağından habersiz harcama yapıp masrafa
yazmışsın. Bak burada, şirketin
kasasından şahsi borç almış zamanında yerine koymamışsın.. Bak burada arkadaşının
haberi olmadan başkalarına borç
vermişsin…
İki
derviş şaşkın bir şekilde birbirlerine bakarken, Şeyh Efendi usulca kalktı.
“Sizin ısrarınız yüzünden şimdi benim de sırrım ifşa oldu. Ben artık buralarda
duramam. Haydi bana eyvallah” diyerek ruahani bir kanatla uçarcasına dergahı
terketti.
Olayı duyan dervişler işi gücü bırakıp köşe-bucak Şeyh Efendiyi aradılar. Ne o gün, ne de ondan sonra Şeyh Efendi’ye bir daha İstanbul’da rastlayan çıkmadı.