29 May 2018

Şeytan mahalleye karşı

İnanç sistemimiz, geleneksel hukuk yapımız, kültürel arka planımız, Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık” ayeti mucibince atamız Âdem AS'dan beri peygamberî sünnetimiz, bizi daima nikah kıyarak evlenen ve toplumlar halinde bir arada yaşayan insanlar olarak tarif eder.

Yaratılışın en başından itibaren adamlar ve kadınlar yani Ademler ve Havvalar şeklinde aile olduğumuz ve en yakınımızda hissettiklerimizle de obalar, klanlar, boylar, kabileler, akrabalar, tanıdıklar ve hemşerilerle birlikte birbirine kefil olarak ortak dertleriyle dertlenecek şekilde mahalleler halinde yaşadığımız bir gerçektir.

Ne var ki her sanayi devrimi sonucunda değişen düşünme ve üretim şekillerimizle birlikte yaşam şekillerimiz de değişmiştir.

Taşları üst üste koyarak ve tahtaları üst üste çakarak çok basit ve kolay bir şekilde ev yapabilme yeteneğimizden ve geleneğimizden uzaklaşalı çok oldu maalesef.

1903 yılında tel çerçeve şeklinde kolon ve kirişlerle betonarme apartmanı yapan Auguste Perret'in amacı ev inşa etmeyi kolaylaştırmak değil tam tersine bu işe kendi planları doğrultusunda bir yön vermekti. En azından sanayi devrimlerini planlayan ve uygulayan şeytani paganist küreselcilerin.

Sözde ulaşım teknolojilerinin geliştiği ve lazım olan her şeyin drone dedikleri çok pervaneli uçan taşıyıcılarla ayağımıza kadar getirildiği bir çağda Çin'den ya da İtalya'dan granit veya benzeri birçok inşaat malzemesinin gelmesi ne kadar mantıklı olabilir ki?

Ya da şehirleri kent yapıp milyonlarca insanı apartmanlarla üst üste yığdıktan sonra oluşan trafik yoğunluğunu çözmek için yerin altını delik deşik ederek en pahalı çözüm modeli olan metro yapmak ne kadar mantıklı.

Işık, gölge, ortak alanlar gibi şartlara tam manasıyla dikkat edildiğinde yapılan yüksek binaların müstakil binalardan daha maliyetli olduğu zaten ortada.

Herkesin birbirine selam verdiği, derdiyle dertlendiği, adaletin ve mahremiyetin her açıdan insanların üzerinde koruyucu bir kalkan gibi adeta şemsiye görevi görerek her türlü şeytani müdahaleden uzak tuttuğu aile ve mahalle örgütlenmesinden apartman yaşamına geçince ortaya çıkan sorunları daha çözememişken üstüne bir de kredi, faiz, banka sarmalı çöktü üzerimize son 20 yıldır.

Bir de iletişim teknolojilerinin artmasıyla birlikte, yani elektriğin ve internetin her tarafımızı sardığı bir ortamda ise başka bir garip durum ortaya çıktı. 

Bir yanda reklam bombardımanının altında tüketim kölesi olan insanlar.

Diğer tarafta sosyal medya yoluyla ortaya çıkan yediğin ve içtiğin her şeyini gösterme ve paylaşma hastalığı.

Öbür tarafta beğenilme isteği ve devamında hırs ve haset.

Ama konuşulmayan başka bir sorun var ki daha kötü.

Şeri sicil kayıtlarından iki örnek vererek konuyu açalım.

Hukuki meselelerde şahitliğin çok önemli olduğu geleneksel mahalle sistemimizde “târiki salattır” yani namazı terk etmiştir, “bînamazdır eyü adam diyemeyiz” yani namaz kılmıyor iyi adam değildir, dolayısıyla şahitliği kabul değildir diye bahisler geçmektedir.

Toplumsal ve manevi dayanışmanın had safhada olduğu ve bekârların bile hanlarda kalıp mahalleye giremediği, vakit namazlarının camide kılınmamasının güven esasını zedelediği, her bireyin kendini mahalle ölçeğinde tanımladığı ve toplumsal kayıt sistemine yaşadığı mahalle ile kaydolunan bir hayat modelini terk edince daha başka sorunlar ortaya çıktı.

Bireyselleşilen,

Evlenmeyip rezidanslarda ya da sitelerde bir artı bir dairelerde bekâr yaşanılan,

Trafikte oradan oraya dolaştığı için namaz vakitlerinde nerede olunduğu belli olmayan,

İnternette gizli modda gezinerek mahremiyet sınırlarının zorlandığı,

Selam verilmeyen ve selam alınmayan,

Komşusunu tanımadığı için yan dairede nasıl bir zulüm ya da dert olduğundan habersiz,

Adrese dayalı nüfus sisteminden dolayı bireye kadar bölünmüş ve parçalanmış olduğu için kimsenin kimseden haberinin olmadığı,

Dost ve akrabalardan yani sıla-i rahimden uzak,

Düğünlere ve cenazelere gidilemeyen,

Yardımlaşma geleneğinden uzak,

Çocuk yetiştirmeye uygun olmayan ortamların olduğu,

Blokların arasında ne işe yaradığı belli olamayan ortak havuzların bulunduğu,

Fransız balkonlar ve cam cephelerle mahremiyetin sokaklara döküldüğü…

Böylelikle pasif ya da aktif “günah adacıklarının” oluştuğu bir yerleşim modeli her tarafımızı sarmıştır.

Sözde iletişimin had safhada olduğu, sosyal medya üzerinden teşhirciliğin ve beğenilmenin öne çıktığı bir dünyada kontrol edilemeyen, gözlenemeyen ve failleri tarafından kolayca gizlenen günah adacıkları.

Kolay ev yapmaktan kolay günah işlemeye geçiş.

Bu sorunların inanç dünyamızdaki karşılığı nedir? Fıkıh kitaplarında bu konulardan bahsediliyor mu?

Bu soruların cevabını ve sorunların çözümünü bir an önce bulmalıyız.

Bu günah adacıkları şeytanın işini kolaylaştırmaktan başka hiçbir işe yaramamakta ve bizim hem dünyamızı hem de ahiretimizi kaybetmemize sebep olmaktadır.

Olaya bir de bu açıdan bakalım. 

https://twitter.com/Mimarserkanakin