Şeytani siyaset ruhlarımızı çalmasın
Pek mecbur kalmadıkça siyasi gündemi muhabbetime, insanlarla ilişkilerime, hayatımın özüne katmamaya çalışırım. “Oyunu kullandın mı? Tamam, artık hayata dön!” ilkesini benimserim.
Bırakalım herkes kendi işine baksın! Siyasi gündem, politik muhabbetler
sadece siyasi kişi ve kurumların hayatında yer alsın. Düşüncem bu…
Ancak vakit buldukça tanıdık, tanımadık ziyaret ettiğim insanların önemli
bir kısmında gözlemlediğim ruh halleri oldukça kaotik. Siyasete o kadar angaje
olmuşlar ki, sanki her biri bir strateji uzmanı, müsteşar yardımcısı, meclis
üyesi gibi siyasi bir kimliğe bürünmüş. Hatta kendini bir bakan veya general
zannedenlerle(!) bile karşılaşabiliyorum.
Konuyu politik gündemden koparıp, kişilerin kendi mesleğine, hayatına, ruh
âlemine, iç dünyasına getirebilmekte başarılı olmakta zorlanıyorum. Hatta
geçenlerde yolun karşısında birkaç senedir görmediğim eski mahallemden bir
tanıdığı fark ettim. Nazik ve efendi bir insandı. O beni
görmemesine rağmen, özellikle karşıya geçip selam verdim. Halini hatırını,
neler yaptığını falan sordum. Beni hatırlamasına rağmen “Nasıl olalım ülkenin
hali… benzeri cümlelerle konuyu hep siyasete taşıdı. Araya geçmiş
bilgilerimden “Spor yapmaya devam ediyor musun?”, “Falan nasıl?” gibi soruları
sokarak, farklı konuları açmaya çalışmama rağmen; o konuyu bir şekilde
yine siyasete çevirip, paslarımı hep geri gönderdi.
Beni de uzun zamandır görmemesine rağmen nasıl olduğumla, neler
yaptığımla, hayatıma dair konularla pekte ilgili değildi. Gözlerinde ve
mimiklerinde o eskiden gördüğüm sıcaklığı yakalayamadım. Tek
amacı birilerine öfke kusmak ve bu öfkesini diğer insanlara da bulaştırmak
olmuştu. Üzüldüm.
Hâlbuki hayatımızı ve iç dünyamızı işgal eden bütün siyasi duygu ve
düşüncelerin hizmet ettiği ana şey, birilerini iktidara getirmektir. Siyasetin
önemini küçümsemiyorum. Demek istediğim eğer siyasetçi değilseniz, desteklediğiniz
siyasi kişi veya oluşum için bu derece fazla vakit, düşünce ve enerji
harcamanın hayatınıza ve çevrenizdekilere zarar vereceğidir.
Siyasi robotlaşma diyebileceğim bu durumun bahsedebileceğim başlıca
sakıncaları şunlardır:
·
Kalbin ekseninin
kayması: Bu dünyaya asıl geliş amacımız olan kulluk ve kulluğumuz için gerekli kalp
berraklığını ve ahlaki erdemleri sağlamanın zorlaşması.
- İki kutuplu düşünmeye başlamak: Hayattaki her şey, ya
siyahtır ya da beyazdır. Gri tonlar hiç yoktur. Hâlbuki insanlara da,
olaylara da tümden iyi yahut tümden kötü demek çok zordur. Hepimizin
hataları, kusurları olduğu gibi, en ümitsiz vakalarda bile iyi
yönler bulunabilir.
- Genelleyici etiketlemeler yapmak: Her insan ayrı bir âlem
olmasına, hayatın her anı farklı bir güzellik taşımasına rağmen, bu
kişiler her şeyi kafalardaki kalıplara sokarlar. Tanıdıkları herkesi
züppe, burjuva, gerici, faşist, komünist, dinci, cahil, özenti, yalaka
gibi etiketlerden biriyle yaftalamadan tanımlayamadıklarından, kendi
düşüncelerini sığ bir düşünce kalıbına hapsetmişlerdir.
- Empati yeteneğinin yok olması: Bu yüzden insanları
anlamaya çalışmaz, sadece yargılar.
- Duygusal ilginin azalması: Neredeyse tüm vaktini ve
amacını siyasi konulara harcadığı için sevdikleriyle yeterince
ilgilenemez, onların problemlerini ve ihtiyaçlarını ya göremez, ya da
problemin özüne inemezler. Mesela çocuğunun okulda yaşadığı bir arkadaş
problemini bile siyasetle ilişkilendirip, ufak bir diyalogla çözülebilecek
sorunları dahi devlet meselesine dönüştürüverirler.
- Yakın çevreye negatif enerji yaymak: Aile ve çocuklara da aynı
öfke ve gerginlik bulaşır. Ortaokul çocukları bile birbirlerini siyasi
görüş üzerinden etiketlemeye, dışlamaya başlar. Ev hanımları kabul
günlerinde siyaset tartışır.
- Odaklanma sorunu yaşamak: Kendi konusuna, hedefine,
gelişimine, sevdiklerine ayırması gereken sınırlı hayat enerjisini ve
imkânlarını, kalbini ve beynini işgal etmiş siyasi duygulara heba ederler.
- Hayatın neşesinin kaçması: Aslında basit, mutlu bir
hayatı yaşayan, büyük problemleri olmayan sağlıklı insanlar, bu huzurun
tadını çıkarmak yerine; büyük sorumlulukların altında eziliyor hissi ile
karamsar ve agrasif bir ruh haline bürünür. Olumsuzlukları abartılması,
kara propagandaların hissettirdiği ümitsizlik duygusu, gelecek kaygısı
gibi duygular ruhları kaplar.
- Eşe dosta düşman olmak: Sadece farklı bir siyasi
düşünceye sahipler diye akrabaları, komşuları, hatta çocukluk arkadaşları
ile mesafe koyarlar; güzel anıları, hatıraları silip atmaları kolay olur.
Yeni dostluklar, sıcak ilişkiler yaşamaları da oldukça güçleşir.
Korkarım ki, -Allah muhafaza etsin- bu ruhsal, bilişsel
hastalıkların, birkaç adım sonrası büyük fitneler için başlangıç
olabilir.
Tarihin en acı katliamları, devrim adı altında bu robotlaşan kitleler
tarafından gerçekleştirilmemiş midir?!
Bu yüzden en önemli işimiz, birliğimizi ve kardeşliğimizi dinamitleyen
fitneleri beyinlere enjekte eden, içerik / haber takip etme
bağımlılığına karşı, ruhları güçlendirecek, Müslümanları toparlayacak
sosyal ve manevi etkinlikler üzerinde çalışmak olmalıdır. Sabah namazı
etkinlikleri gibi…
Öyle ki en güçlü cemaat sabah namazı cemaatidir.